Portre Baş Rejisör: Celâl Bayar On Seneden beri çok kimsenin bil- diğ n senenin sonunda BELEN anladığı hakikat sudur ki D.P. Türkiyesinde, Menderes dahil her şey boşluğuna ağır re çalımlı pozlar altında gizleyen, ne düşündüğü asla belli olmayan, memnunsuzlu- yüz hatlarıyla ifa- de eden göbekli, gerdanı sarkmış, eli lekeli, seksensekiz kaşlı, yetmiş- altı yaşında bir adamın eseridir. Bu adam sakıt. Cumhurbaşkanı Celâl Bayardır. Bir hakikati gizlemeye lüzum yoktur: İdareleri altındaki devirlere şahsiyetlerinin damgasını vurabilenler "Kuvvetli o Adam'lar- dır ve Celal Bayar bir "Kuvvetli Adam" dır. Nitekim, iktidardan u- zaklaştırıldıktan sonraki tutumu da eski Cumhurbaşkanının bütün o güruh arasında aklını başında mu- hafaza edebilen tek insan olduğunu ve ipleri elinde bulundurduğunu or- taya koymuştur. Gerçi geçen on se- ne içinde Bayarın komiteciliği, me- laneti, bir profesyonel caninin so- Şğukkanlılığına sahip olduğu hep söylenmiştir, ancak onun yaratıp meydana saldığı Menderes bir kuy- ruklu yıldızın gözleri ğundan zihinlerde bir tereddüt dai- ma baki kalmıştır. Hele Mendere- sin zaman zaman hakiki "Kuvvetli Adam" ın kendisi olduğuna bizzat kendisini inandırması iki baş ara- sındaki münasebetlerin mahiyetini karıştırmıştır. Ama şimdi her şey açılmış, bütün sisler kalkmıştır. Bayar, hayatının hiç bir anında samimi olmamış, kapkara vicdanı- nın esiri kalmıştır. Korkunç dere- cede cahil bulunduğundan -kendisi- ni iyi tanıyan bir eski dostunun ta- biriyle "Bayar, Battal Gazi dahil, hayatında iki bin sayfa kitap oku- mamıştır"- içinde yanan ihtirası daima hile yoluyla, aldatma yoluy- la, hulul yoluyla, fitne ve fesat yo- luyla tatmine uğraşmış, arzuladığı kudreti eline geçirdiğinde bir tek ideal tanımıştır: Bu kudreti kaçır- mamak! Bayarın hayatının talih- sizliği, kendiliğinden, La Fontaine- in meşhur hikâyes indeki öküzle yarışmaya kalkan kurbağanın va- ziyetine düşmesidir. Hiç bir şekilde mukayesesine imkân bulunmadığı halde, Bayar bir muayyen basama- ğı tırmandıktan sonra kendisini da ima İnönüyle yarış halinde tahay- yıl etmiş ve bütün politikasını o- na göre ayarlamıştır. Gerçi İnönü o kendisine has babayani ve kalen- der haliyle “sözde rakip" inin bu hevesini asla ciddiye almamış, her zaman gülmüş geçmiştir ama bu bile Bayarın hiddetini kine çevir- miş ve eski komiteciyi ıslah olmaz bir "İnönü kompleksi" nin içine ge- tirip bırakmıştır. Bayar bir defa Atatürkü, bir defa Türk milletini aldatmaya (muvaffak olmuştur. Gerçi Prof. Afet İnan gibi Atatür- kün yakınları Atatürkün, milletin C. Bayar Tek ideali: Şampanya nabzını yoklamakla mahir kimseler ise Türk milletinin aslında Bayara hak ettiği nota verdiklerini tesbit etmişlerdir. Bayarın hikayesi bu iptidai in- sanın hikâyesidir. Bütün meziyet- leri -elbette çeşitli meziyetleri var- dır- hep insanlığın ilk günlerinde, demir veya tunç devrinde sahipleri- ne başarı sağlayan meziyetlerdir. Bunlara yırtıcı ve vahşi bir hayva- nın meziyetleri de denilebilir. Ka- fasında basit, fakat muayyen bir plân, yüreğinde bu plânı tatbik için istisnasız her vasıtanın mubah ol- duğuna dair bir inanç, mânevi tek bağ, tek mâni tanımaksızın Bayar on sene içinde Türkiyeyi namusun garabet sayıldığı bir bekle haline getirmek için elinden geleni yap- mışta:. Eski Cumhurbaşkanı bütün politikasını iki başlı bir sisteme da- yamıştır: Bedelini ödedikten sonra satın alınmayacak insan yoktur, menfaatle yola gelmeyen ise mut- laka sopayla muma çevrilir! Siste min zaman zaman büyük başarıyla işlediği muhakkaktır. Ama Bayarın o iptidai kafasıyla bir türlü anla- madığı "namusla aydın" ın muka- vemeti olmuş, nitekim en sonda “namuslu aydın" Bayarın iskambil kâğıdından şatosunu bir fiskede ta- rumar edivermiştir. Bayarın D.P. yi memlekete hiz- met gayesiyle kurduğunu, muhale- feti memlekete hizmet gayesiyle yaptığını, iktidarda memlekete hiz- meti bir an kafasından geçirdiğini sanmak hayaldir. Eski Cumhurbaş- kanı, Çankaya yolunu içinde şahsi ikbalini tatmin gayesiyle tırman- mış, Çankayada o ikbali devam et- tirmek için oturmuştur. Hayatının her hangi bir anında bu sefih ihti- yarın kalbinde bir ışığın yandığım sanabilmek için mutlaka deli ol- mak lâzımdır. Her İptidai insan gi- bi Bayarın bütün ideali sefahat ol- muş, sadece gösterişe merak sar- mış, ancak eğlence âlemlerinden zevk almış, lüks ve ihtişamdan baş- ka put tanımamış, bir Deli İbra- himden farksız davranmıştır. Nite- kim hayatta en sevdiği, tuttuğu in- sanlar kendisine Sultan muamelesi yapan insanlardır. Siyasi ahbapları ise şarkın en müptezel istismarcı- larndan ibaret kalmıştır. Düşün- mek lâzımdır ki bu zat politikayı bile binbir gece âlemleri vasıtasıyla yürütmeye kalkışmışta. Buna muka bil batının tek politikacısı Bayara iltifat etmişi zaten Dayardan da bir yakınlık görmemiştir. Bayana Dell İbrahimden farkı onun muva- zenesiz kafası yerine, omuzlarının üstünde son derece muvazeneli, ter- tipli, sağlam bir kafa taşımış Ol- masıdır. Eski (o Cumhurbaşkanının Boncuklu İbrahimi, talihsiz Adnan Menderes olmuştur. Menderes olmasıydı Türkiye bu hale gelir miydi? Muhtemelen ha- yır. Ama Bayar olmasaydı Mende- res de, Türkiye de bu hale gelmez- di. İşte, muhakkak olan budur. AKİS,23 HAZİRAN 1960