»Geri ve eksik vesait içinde biırakılmış olan kahraman ve büyük milletin sanayüni ve iklisadi düzenlerini, Devlelin bütün vasıta- ları ve imkhânları ile bir an evvel vücuda getirmeh, taşı vazifelerin en ağırı Ve en mühimımidir.» Bu sözler, herhangsi ArİY lâtörünüm, bir fantazi mec- zubunun, bir kürsü politikacısının, bir stiyaset amatörünün sözle- ri değildir. Bu sözler, Lozandanberi hemen fasılasız bir tarzda devlet makinesinin başında ehliyet, dirayet, basiretle duran ada- mırı sözleridir. Onun için bir zaruretin ifadesidir. Hâdiselerin, ihtiyaçların ve tecrübelerin mahaulüdür,. Bu sözlerden anlıyoruz ki, Türk inkılâbmın devleti yalnız idare edici bürokrat bir jandarma deyleti olamaz. Türk inkılâbının devleti, kurucu, yapıcı, yaratıcı ve teşkilâtlan- dırıcı bir devlet olmağa mecburdur, Hukuku esasiye kitaplarında tarif olunan devlet tiplerinden hiç birine uymıyan böyle bir devleti belki bir kürsü âlimi anlayama- maklta mazurdur. Fakat feleğin çenberinden geçen devlet adamı onu kitapların ölü satırları arasından değil, bizzat hayatın bağ- rındann koparmıs ve benimsemiştir. Devlet mafhumunu telâkki tar- zımızda, hâdiselerin bize emrettiği bu yenilik, herhangi bir na- zariye bahasına feda olunamıyacak kadar hayati ve zaruridir.... Milli müdafaa mefhumunu sadece askeri sahaya inhisar ettiren liberal bir devlet telâkkisi, bizi inkılâbımızın bütün fütuhatından mahrum bırakabilirdi. Milh kurtuluş savasınm askeri ve siyasi zaferlerinden sonra yeni şartların icaplarına intibak ettirilmiş bir siyaset takip edebilece- ğimize inanmıyan Lord Curzon, böyle bir âkibetin Türkiye için mukadder olduzunu Lozan konferansında açıkça söylemişti. Eğer hakikaten klâsik hukuku esasiye ve iktisat kitaplarmdaki nazariye ve düsturlara göra bir siyaset gütseydik, Lord Curzon bu kehanetinde hakıilı çıkabilirdi, Büyük devlet adamımız ta Lozan'da Lord Curzon'un güzlerinin içindeki velfocrüleri okudu va kitapların dar, ve geri çerçevele- rini kırarak inkılâbımızın ihtiyaçlarına güre yepyeni bir siyasetin temellerini attı. ğ 18