etmiş olan yüksek teknigin ve bu yüksek teknik üstündeki içti- mai münasebetlerin cemiyetin plânlı kontrolüne müstenit yeni ve daha rasyonel bir şekle inkılâbı, milli kurtuluş hareketlerinin inkişaf ve selâmeti hesabına zaruridir. Büyük sanayi memleket- lerinin kendi bünyelerinden gelen kanuniyetlere göre oralarda esasen cereyan etmekte olan bu bünye istihalesini hassasiyetle takip etmek ve bu istihalelerin oralardaki içtimat mahiyeti ne olursa olsun onu kendi mücadelemizin gaye ve prensiplerine gö- re hükümlendirmek mecburiyetindeyiz. Miliet içindeki iktisadi tezatların tasfiyesi bahsine gelince; mib- letin ahenk ve insicamı üstünde menfi bir rol oynuyan ve binne- tice millet bünyesinin -büyük sanayi memleketlerinde gördüğü- müz gibi- keskin sınıf mücadelelerine, buhranlara, katastrofla- va ve nihayet bütün millet bünyesinin inhilâline mahküm kılan iktisadi menfaat mücadeleleri, büyük tekniğin ve büyük iktisat faaliyetlerinin başıboş inkişafının birer neticesidir. Halbuki simdi Türkiyede -ve Türkiyeye benzer memleketlerde- büyük istihsal tekniği ve bu tekniğe müstnit büyük mülkiyet mü- nasebetleri esaszen inkişaf etmiş değildir. Henüz rüşeym balim dedir. Bunların on dokuzuncu asır, yani klâsik kapitalizmin te- zehhür ve inkisaf safhasında olduğu gibi, Fertlerin serbest reka- beti ve Hberal bir sermaye terakümü ile meydana getirilebilme- si için zarur? olan şartların ise, hiç birisi mevcut değildir. Şimdi millt kurtuluş mücadelesi içinde yaşıyan memleketlerin kendi milli sermayelerini böyle ferdiyetçi ve liberal bir sistem içinde -geçen asırda Avrupada görüldüğü gibi- teraküm ettirilmeleri için, ne taksim edecekleri müstemlekeler, ne fethedecekleri ser- best pazarlar kalmıştır. Hulâsa bütün şartlar ve zaruretler, milli kurtulus hareketlerine giren memleketlerin kendi iktisat cihaz- farımın inkişafını, daha ilk adımından itibaren cemiyetin sevk ve idaresi altına almalarını âmirdir. Bu memleketlerde ileri teknik ve geniş iktisat faaliyetleri, ar- cak millelin, yani milletin ileri menfaatleri namına cemiyeti sevk ve idare cden plânlı bir iktisat devletçiliğinin, mülkiyet ve mü- rakabesi altında doğar ve inkişaf edebilir. Bu memleketlerde devlet, on dokuzuncu asır Avrupası için tamamile meçhul ve o asrın şartlarile hakikaten telifi gayri kabil bulunan bir «tesahup 8