dela adaen Rama'ya karşı, Vene- dik, Floransa veya "Turino'nun devam attirdikleri dar fikir mu- kavemetini bugün, acaba biraz bizim İstanbul'umuzda da seç - mek kabil değil mi? Acaba, bir !:yıl; uı'_rkcz (,ımlnln *Rmin et- tizi ufuk ve idrak genişliğini hir- denbire kaybeden bir sahirde, derbal kendini gösteren eb'at kül- çüklüşünü, bütün tecellilerile İs - tanbul'da da göremez miyiz? A caba böyle şehirlerde, adeta yer- den maznlar biter gibi biten ve halkın umumi görüş seyiyesini her gün biraz daha basitlestirmek için binbir hüner gösteren <«yaryım İnsans tipi, şimdi İstanbul'un da sokaklarını adım adım istilâ etmi yar mu? Çünkü hepimiz gürüyoruz ki, İs- tanbul'da yaşıyan bir kısım okur yazarların seviyesi, İstanbul ga» zetelerinin, günlük vakayiin dar- hğında hapsalünmuş hazin vatı- yetile hemseyiye olduktan sonra, orada yarı münevyerlik adeta iyi bir karakter ve binaenaleyh efik- ri hiffet» adata bir ahlâk halme geldi. Evvelâ şunu tayin edelim: Yarı münevver kimdir? Yarı münevverlikte münevverli- gin hududumu bir takım talısil de- recelerinin rtesmi vesikalarile ta- yine çalışmanın münasebetsizliği âşikârdır. Hayır, burada bizim ölçülerimiz tamamile baskadırı Yarı münevver, ya şahst veya zümrevi fakat muayyen hir «ci- hanı telâkki tarzız ndan mahrunı olan adamdır. Hâdiselerin tenev. vüü karşısında şuurun şaşalayışı va bunları izah ölçülerinden mah- rum oluşu, yarı münevverde der- hal, bütün hâdiselere - karşı bir «lâübalilik ve hafifmesreplik: ha. lini alır. Muhakkak ki, dünyanın en hafifmeşrep adamı, yarı mü- nevverdir. Yarı münevver noyc inamnır? Yarı müneyver neye bağ- lamır? Bunları tayin mümkün de- Bildir. Çünkü inanış, çünkli ina- nıp bağlanış, bir şahsiyetin, bir seciyenin alâmetidir. Halbuki ya- rı münevverlik, her şeyden evvyel, şahsiyetsizliğin sahsiyete karşı bir reaksiyondur, Filvaki yarı münevverin şahsiyetsizliği, bazan onda, büyük sahsiyetlere karşt bir hayranlık gibi tecelli edear görünür. Fakat buna inanmama- h. Yarı münevverde hayranlık bir şuur hâdisesi defil, bir insiyaki sürüklenişlir. Daha doğrusu bir moda haleti ruhiyesidir. Eğer ya- rı münevveri, mahza bir çarabet olsun diye bir gün, hiç kimsenin bilmediği, kaymçti Üüstünde hiç kimsenin mutabık kalmadığı bir yabancı isme, meselâ bir Fransız romancısının veya şairinin meş kük dehasma hayranlıfını bir maske gibi yüzüne takıp sokak - larda dolaşltırıyorsa buna hayret etmemelidir. Çünkü bu bir sno - bizmdir ve snob ancak yarı mü - nevverler arasında bulunur. Ba- zan da yarı münevverin hayran - lığa sadece bir. kalabalığa uyuş şeklinde tecelli eder. Mesclâ, İz- tanbul yarı münevverleri arasın- da bazan (Paul Valery) bazan (Andr& Gide) modadır. Bu hal bazan felsefe vaya içtimaiyat xsa- hasında da görülür. Bazı zevat, bir müddet (Dürkhaim) ın bir miüddet te (Bergaon) un kuyru - ğundan çekerler. Yarı münevver- ler kulübü, devrinc göre, bazan şu ismin, bazan bu iamin peşinden sürüklenir durur. Bunu da haş görmek lâzımdır. Çünkü anlaşıl- mıyan, fakat bir defa sahneye çıkan isimler peşinda kervana ku. tılış, bir «sürü psikolojisiz dir ve 41