bını takmaları haksız bir şey değildir. Eğer «Döcadence» kelime- si bir inkıraz ve inhitat ifade ediyorsa, «Edebiyatı Cedide» ye Osmanlılığın, yani Arap ve Acem harsiyle bulaşık Türk kültü- rünün hir inkırazı hâdisesi diyebiliriz. Bu melez kültürün «Döcadenceri, inhitatı hâlâ devam ediyor. Yirmi Beş otuz yıldanberi yapılan mili edebiyat hareketleri, bu uzun can çekişmesine henüz bir nihayet vermemiştir. Bu günün nesli zevk, hassasiyet ve yaşama üslübu itibariyle henüz Tanzi- mat devrinin tesirlerinden kurtulmuş değildir. Şarkılarımız, mu- sikimiz, yiyip içme ve gülüp eğlenme tarzımız, yani «hayatı gö- rüş», «hayatı telâkki ediş» sistemimiz bundan otuz kırk sene ev- velinin hemen aynıdır. Bu görüş ve bu telâkki tarzı baştan basa değişmedn evvel, yeni ve canlı bir edebiyat ve san'at başlamasına imkân var mı? Her yeni edebi hareket bir yeni hayat telükkisainin, hiç değilse yeni bir zevk ölçüsünün mahsulüdür. Türk cemiyeti, Türk inkılâbının ortaya attığı prensiplere göre şekillenmedikce, yani milli haya- tbın üslübu bu prensiplere intibak etmedikçe, verimli, sıhhatli, orijinal bir san'at ve edebiyat hareketinin doğuşuna intizar bey- hudedir. Henüz kabuk bağlamamış bu sulu, yumuşak ve bulanık âlem- de ayakları yerden kesilmiş Türk münevverlerinin meydana ko- yübilecekleri seyler, elbette ki, hayat ve hakikatle alâkası olmı- yan bir takım gölge - hislerin, gölge - fihirlerin solukluğunu, öz- süzlüğünü ve ölgünlüğünü taşıyacaktır. © Lâkin, bu âlem kendi kendine mi tasallüp ve teşekkül edecek? Hem ne kadar zamanda? Ruha eza veren şey şairin susması, san- 'atkârın durması değil, bu sualin cevapsız kalmasıdır.