D Nazımın eserinde tasvir ettiği Benerji, gerek hayat, gerek mücadele şartları itibarile bir (Kuli) dir ki, bu eserde ona, bir Ren nehri işçisinin mukadderatı, ariyet olarak verilmiştir. Halbuki, aşikârdır ki, Kuli sessiz sedasız çalışırsa, Ren nehri sahilinde sükün vardır. Smıf cidali yerine sınıf ahengi büküm gürer. Müstemlekeden çekilen fazla kıymetler, Ren nehri veya Tayms sahillerinin, biribirine karşı cephe almış bütün muha- sım sınıfları arasında kardaşça paylaşılır! Fakat eğer kuli, kendi bileklerine vurulan müstemlike şartlarına itaatkâr olarak sessiz sadasız çalışmazsa, meselâ Mavi nehir, Mekong veya Ganj kıyılarında - Nazımın taavir ettiği gibi bir mahalle nümayişi değil de - bir milli kurtuluş hareketi meydan alırsa, o zaman, müstemlikelerin fazla kıymetlerini kardeş payı yapan medeni insanlar arasında derhal bir sınıf kavgası başlar. Acaba eski terbiyeli ve disiplinli Almanyada, harp sonunda meydan alan sokak ve barikat mücadeleleri, şimdi alman burjuvazisinin daha zalim, ve Alman amelesinin daha şuur- lanmış olmasından mı geliyor, yoksa bu keskinliğin sebebi, Almanyanın müstemlike ve yarı müstemlikelerden çektiği fazla kıymetlerin arkası gelmiş ve Almanyada taksim olunacak fazla kıymetlerin azalmış olması mıdır? Trotzki hatıratında, İstanbuldaki hayatından bahsederken, bu “en inlizar edilmeyen, günleri, ancak “maziyi yaşamakla,, geçirmekte olduğunu söyler. Filhakika İstanbuldaki, Trotzki içinde yaşadığı atmosferi adeta duymadan ve muhitinin mad- diyetine adeta dokunmadan, mazisinin odalarını dolaşan bir sairi-filmenâm gibidir. Trotzkide hiçte garip olmayan, bu İstiyraka benzer tecerrüdü ben, Nazım Hikmetin yazılarında da sezerim. Nazım Hikmet için, İstanbulun taşı, toprağı üstünde ve bir rcalite içinde yaşar denilmez. Bütün eserlerini o, eski yaşadığı âlemin ve mazide aldıklarınm ve münhasıran bünların istigrakı içinde dokur. Muhitinden mücerret bir istigrak adamı ile, Somnanbul ara- sındaki fark ise o kadar fazla olmasa gerektir. Ancak burada bir noktayı da işaret edeyim: Eski bir Rus münevveri olan Lunaçarskinin bir yazısımnı hatır- larım; “İnsan sınıf cidaline, ya bizzat sımf mücadelesi yapa- 37