Haftanın İçinden Atlar ve Araba B'yi sâdece altı > evvel ihtilâllerin en asilini ve üzumlusunu, en ve faydalısını yapmak için ortaya atılan iyi niyet sahibi bir takım insanın bu kadar kısa zaman içinde nasıl olup ta kendilerini sapık düşüncelere kaptırdığını çok düşündüm. Bugün yurt topraklarını terketmiş bulunan ondört eski askerin bü- kıs tanımak fırsatını bulmuştum. Aralarından bir veya iki tanesi, gözlerini daha hareketin başında, belirli bir hedefe dikmiş olduklarını belli ediyorlardı. Bir veya iki tanesi pek manasız, yollarını şaşırmaları e Komiteye girmiş kimseler gibime gelmişti. A- a bunların dışındakiler benim üzerimde son derece müsbet tesir bırakmışlardı. Akıllı, zeki, idealist, tah- minin üstünde kültür ve görgü sahibi bir yeni subay temsilcileri olarak karşılarındakini âdeta büyü- tüyorlardı. Onları tanıdıktan sonra memleket namına sevinmemek, milli menfaatlerin böyle bekçileri olduğunu görerek ümitlenmemek kabil değildi. Onların bir hatalı yola dalıp diz boyu çamura saplanmış olmaları, itiraf etmek lazımdır ki şaşırtıcı bir taraf taşımaktadır. Ara- dığım "neden"in cevabım, geçen gün bir gazete fıkrasın- da buldum. Fıkra yazarı, kolay inanılacak şey değildir ama, bu idealist insanlara açtığı salonunda onlara tesir im- kânını bulmuş, sahip göründüğü veya temsilcisi olduğu bir doktrini, hem de en milletçi, memleketçi cilalarla süsleyerek iyi niyetli ihtilâlcilere benimsetmiştir. Bir kere bu doktrin benimsendikten sonra daldan dala at- laya atlaya sapık düşüncelerin, niyetlerin, temayüllerin ağına düşmemek imkansızdı. Nitekim ondörtler bu mukadder âkibetten kurtulamamışlar, salonlarda, iki viski kadehinin ve üç parça ipek kumaşın arasında ken- dilerine tehlikeli bir iksir gibi yudum yudum verilen zehirin tesiri altında kalarak ilk hedeflerini kaybetmiş- lerdir. Şimdi onlar, ikamete memur edildikleri uzak diyarlarda hâdiselerin ve gerçeklerin üzerinde daha sa- kin, yeni muhitlerinde edinecekleri dünya görüşüyle daha dikkatli duracaklardır. Ama okuduğum fıkra, iksirin hâlâ elde dolaştırılmakta olduğunu göstermek- tedir. İksir öylesine mahirane hazırlanmakta, içine o kadar reddedilmez hakikatler ve dertler konmakta, öy- le teller üzerinde oynanmaktadır ki "bu talihsiz milletin kaderini değiştirmek", vazifelerin sâdece en mukaddesi değil aynı zamanda ilki gibi de görünmektedir» Yazar Economist'in Türkiye hakkındaki bir yazı- sını ele almış. Economist dermiş ki: "Kurucu Meclis- ler, siyasi müesseseler. İkinci meclisler, seçim kanunla- rı üzerine konuşmakla vakit geçiren batılılaşmış Türk entellektüeli Türkiyenin ekonomi! nun katı gerçeklerini bilmemezlikten gelmek eğilimin- de. Bu katı gerçekler hızla çoğalan nüfus, toprak eroz- yonu, Anadolu yaylası boyunca ormanların yok olma- sı, gizli işsizlik, yüzde 70 oranında kara cahillik, köy- lerde hiç değişmeyen fakirlik. 1 milyar 300 milyon do- lar dış borcu bu katı gerçeklere Kaner kğ Yazar bu meşhur temayı bulmuş ya.. rinde, tema- dan da meşhur variyasyonları ANLA “atatürk dev- rimlerini daha ileri götürmek, Türk toplumunu batı uygarlığına yaklaştırmak, uzaya fırlatılan roketlerin hikâyesini ancak gazetelerde masal gibi okumaktan bu toplumu kurtarmak, var olmak ya da yok olmak! İn- AKİS, 25 KASIM 1960 Metin TOKER san, satırların altında gayrıihtiyart talihsiz Muzaffer Özdağın imzasını arıyo Söylenenlerin hepsi doğrudur. Yanlış olan hareket noktasıdır ve sapıldık, üzerine bina inşa edilen temel- de yatmaktadır. Böyle olunca bütün sistemin çürük olduğuna görmemek imkansızdır. Memleket, tarif edi- len memlekettir. Dertler, sayıp dökülen dertlerdir. Ka- tı gerçekler hakikaten mevcuttur ve gündelik hayatı- mızın parçalarıdırlar. Ama eğer durum bu diye batılı- laşmış Türk entellektüeli Kurucu Meclislerin, siyasi müesseselerin, ikinci meclislerin, seçim kanunlarının üzerinde durmazsa, üzerinde durmak ne kelime, Türki- yenin asıl meselesinin bu olduğunu kabul etmezse işin içkiden çıkamayız ki.. Yapılan mücadele, bir metod seç- me mücadelesidir. O dertler, o katı gerçekler, erozyon, cehalet, fakirlik ve borçlar bir arabadır. Rejim, araba- yı çekecek, çamurdan selâmete çıkaracak atlardır. A- rabayı atların önüne bağlamaya kalkışırsak aklımıza gelen ya Ülkü ve Kültür Birliği tasarısı, ya Üniversite tasfiyesi, ya da. Basını adam etme kaygısı olur. Siyasi Zira kalkınmanın metodunu tesbit etmediniz veya onda yanıldınız mı sonunuz ya Yassıadadır, ya da bir uzak diyar. İyi niyet kâfi olsay- dı dünyada dert ve zorluk diye bir şey kalmazdı. dıkça boşa dönen çark gibi mütemadiyen enerji sarf et- mek, mukabilinde hiç bir netice alamamak mukadder olur. Batılılaşmış Türk entellektüeli elbette ki Siyasi rejimi, yani metodu batılı hale sokacak, ondan sonra var gücüyle katı gerçekleri yenme sava iha pi tir. İlk iş, prensipte karara varmaktır. Sıra lâfa gelin- ce Demokrasiye inandığını söylemek, totaliter idarele- re karşı nefret ini etmek, uygarlık muygarlık gibi bir takım lâflar ee ziyadesiyle kolaydır. Ama memleketlerin Dalai aadete kavuştuğu görülme- miştir. Çin, üslenecek bir yere yaşanacak bir di- yar değildir. Türkiyeyi komünist değil de nasyonal sosyalist sistem içinde bir başka Çin haline getirmek isteyenler, zora dayanan iş seferberliklerinden, zengin- leri haraca kesmekten, fedakârlık adı altında mükelle- fiyetlerden, ütopilerden rahatça bahsedenler keşke La- hey veya Yeni Delhiye, Madrit veya Tokyoya değil de Çine gönderilmiş bulunsalar, hatta o zavallı Çinlilerin hayatını yaşamak zorunda bırakılsalardı. Memleketçilik memleketin dertleri üzerinde hissi ve zoraki variyasyonlar yapmak değildir. Memleketçilik memleketin dertlerini ortadan ene içki batı metodlarıyla, batının kıymet hü eriyle, kısacası cemiyetin vaz geçilmez arzusu olduğu artık kafi şe- kilde ortaya çıkan Demokrasiyle çalışmak, arabayı at- ların önüne değil, atları arabanın önüne koşmak ve terakki yolunda, uygarlık mı, muygarlık mı Ml işte onun istikametinde dört nala ilerlemektir. eğer memleket hakikaten her şeyin üstünde tutuluyor. sa şu rejim işinin bir an evwvel halledilmesine, demok- ratik sistemin bütün güvenliğiyle ip işlemesine mâni olacak tavır takmmamak lâzımdır. 14ler, id bu dâvaya ihanet ni leri Başka dâvaya değil.