BASIN Gazeteler Alttaki küpü çekince... 0 rta boylu, tıknaz adam oturduğu alçak koltukta hafifçe geriye yas- landı, sonra sağ dizinin üzerindeki sol bacağını yere indirdi, sağ: iç ce- binden çıkardığı bir Pall Mall siga- rasını gaz yakan çakmağı ile yaktı ve tül perdelerin gerisinde uzanan A- tatürk bulvarına bir nazar atfederek sözlerine başladı: "— İnanınız dostum, ben Albay Türkeşi İhtilâlden önce hiç tanımaz ım. Dostluğumuz İhtilalden sonra başladı" Hafifçe, fakat acı acı gülümseye- rek devam etti: — Fakat simdi, her şeyi benim üstüme yıkmak için âdeta yarış edi- yorlar". Sigarasından derin Od nefes daha çekti ve bir muammanın çözülmesine yardım edecek bütün sırları bir Co- nan Doyle inceliğiyle vermeğe baş- ladı. Aslında ortada, Sherlock Holmes hikâyelerine nazire teşkil edecek ka- rışıklıkta bir polisiye (o vak'a yoktu. Bu, daha ziyade, üstüste dizilen bir sıra küpün en altındaki küp çekildi- ğinde hasıl olan gürültünün zihinler- de uyandırdığı karışıklıktan ibaretti. Bir zamanların kudretli Albayı Al- paslan Türkeş Öncü gazetesinden ev- velâ mânevi, sonra maddi desteğini çekince geriye bir kaos kalmıştı. Bu kaos içinde, kudretli olduğu devirde genç Albayla ideal arkadaşlığı yap- maktan iftihar duyanlar şehadet par- maklarım Pall Mall tiryakisi orta boylu tıknaz adama doğru uzatıyor- lar, "İşte bu, İste bu!." diye haykı- rışıyorlardı. Halbuki orta boylu, tık- naz adam bir zamanlatın kudretli Al- bayıyla bir arkadaşlık yapmıştı ve bunu saklamıyordu ama, bu sâdece bir iş arkadaşlığıydı. Zaten Ziya Tan- su hâdiselere bir iş adamı sıfatıyla karışmıştı. Başka bir sıfatı da, zaten yoktu. Fikir cephesinin kahramanla- rı başkaydı ve orta boylu, tıknaz Zi- ya Tansu şimdi onların bağıra bağı- ra söylediklerini hem ibretle, hem dehşetle dinliyordu. İhtimal Alpaslan Türkeşin ta kendisi de Yeni Delhide, eğer eline Öncü gazetesi geçiyorsa Aydın Yalçının Türkeşle ideal arka- daşlığını artık "Türkiyede hürriyetin ve demokratik düzenin en açık savu- nucusu olan bir derginin kurucusu ve yazarını totaliter (fikirli ve niyetli insanların yardakçısı ve sözcüsü ola- rak takdim etmek düpedüz yalancı- lıktır" diye reddetmesi karşısında -bu zatla yaptığı uzun sohbetleri hatırla- AKİS, 25 KASIM 1960 yarak- aynı ibret ve dehşeti duyuyor- du. Ziya Tansu, bu haftanın başların- da bir gün işte bu hikâyenin içyüzünü anlattı. Bir dostluğun başlangıcı er şey, İhtilâli takip eden günlerde burulan bir dostlukla o başlamıştı. Dostlardan biri İKA ajansının bece- rikli sahibi Ziya Tansu, diğeri ise İh- tilâlin kudretli Albayı Alpaslan Tür- keşti. Ziya Tansuya bu faydalı dost- luğu sağlayan da, Kudretli Albayın mutemet yardımcısı Fikret Ekinci olmuştu. Günlerden birgün Tansu, Başba- kanlığa gitmiş ve bir ajansa sahip gazeteci sıfatıyla, İhtilâlin 2- numa- ralı adamı ile tanışmak, ona bâzı ik- tisadi bahislerde yardımcı olmak is- temişti! oTasavvur iyi tasavvurdu. Fakat bu dostluğun bir müddet son- ra Tansunun başına ördüğü çorap, sökülür cinsten olmıyacaktı. Tansuyu Başbakanlıkta mutemet yardımcı E- kinci karşıladı. Kudretli Albay pek meşguldü. Bir istediği varsa Tansu, bunu Ekinciye anlatabilirdi. "Tansu - Ekinci" münasebetinin temelleri, böy- lece atılmış oldu. Dostluk, günlerle birlikte ilerledi, Nihayet Tansu, bir mesut tesadüf neticesi, kudretli Al- bayla teşerrüf ediverdi. Mesut tesa- düf. Başkan Gürselin gazetecilere verdiği kokteylde zuhur etti. Tansu ve Türkeş pek seviştiler ve zekâ kum- kuması bu iki adam, ilerde bir iş or- taklığına kadar varacak ileri dostlu- gun şerefine kadeh kaldırdılar.' Tan- su o zamanlar, başına geleceklerden habersiz, keyifli keyifli bu dostluğu tes'it ediyordu. İhtilâlin beyni zanne- dilen adamla ahbaplık kurmuştu. E1- bette sevinirdi. Ama kudretli Albayın bir takım tasavvurları vardı ve bu tasavvurları kuvveden fille çıkarmak için becerikli bir iş adamı arıyordu. Aranan adam, bulunan Tansu oldu İstikbale ait plânlar ütün Milli Birlik Komitesi üyele- ri içinde, belki de kafasında is- tikbale ait şahsi plânlarla iş başına gelen tek adam Alpaslan Türkeş bir gazete tasarlıyordu. Gazete, girişe- ceği mücadelede -iktidar mücadele- sinde- kendisine büyük fayda sağla- yacaktı. 27 Mayıs inkılâbı başarıyla neticelenmiş, fakat onu koruyacak faktörler henüz teessüs etmemişti. Komite de, bunun için bir yayın or- ganının çıkarılmasında fayda mülâ- haza ediyordu. Tabii bu fikrin öncü- lüğünü, bizzat Başbakanlık Müste- şarı yapıyordu. oKomitedeki basiret taraftarları dahi masum bir istekten ibaret olan bu tasavvura göz yumdu- Ziya Tansu Köşedeki adam lar. Gazete çıkacaktı. Çıkacaktı ama, gazeteyi kim organize edecekti? Al- bay, kalın kaşlarım o hafifçe yukarı kaldırdı ve aranan adamı altı hissiy- le birden buluverdi. Ziya Tansu mü- kemmel bir' organizatördü. Hemen Tansu çağırıldı ve kendisinden, bir büyük gazetenin çıkması için gerek- li paranın miktarı ve kadronun nasıl olması lâzım geldiği hakkında mu- fassal bir rapor istendi. Teklif iyi teklifti. Tansu paçaları sıvadı ve işe koyuldu. İlk merhale, mutasavver ga- zetenin kuruluş plânlarının hazırlan- masıyla aşıkta. Tansunun gösterdiği miktar, başlangıç için 350 bin lira ci- varındaydı. Fakat bu para nereden bulunacaktı? Albayın ve Tansunun zekâsı burada da kendini göstermek- te gecikmedi. Bu para ancak saha- veti! bir bankadan temin edilebilirdi. Banka kolaylıkla bulundu. Her ban- ka, inkılâpların bekçiliğini ve müda- filiğini yapacak bir gazeteye kredi verirdi. Kaldı ki bu gazete, Albay Türkeşle alâkalı bir gazeteydi!.. adamlarına mahsus becerikli- selesinin "fikir ocephesi" ile alâkalı bulunduğunu görerek o yanla kudret- li Albayın mutemet adamı Fikret E- kincinin meşgul olmasını istedi. Trio kuruluyor ikret Ekinci, Albayından bu vazi- F feyi alınca bir zamanlar yazılar yazdığı Forum dergisinden tanıdığı Yalçın ailesini buldu. Yalçın ailesi, Türkiyede mücadele kızışınca bu ha- raret ile kendisi arasına bir koca kıt'a, bir de büyük deniz koymayı da- ha ihtiyatlı bulmuş ve Amerikaya 29