YASSIADA DURUŞMALARI kolay kolay savunamayacağı oanla- şıldı. Zira hadise son derece basitti ve ortaya bir sefih ihtiyar tipi koyu- yordu. Gülünç taraflarıyla birlikte iğrenç cepheleri de bulunan bir sefih ihtiyar.. Çıplak kadınların, resimlerine bi- le meraklı olduğu bir evvelki celsede bizzat Menderes tarafından resmen beyan edilen Koraltanın karısı onbeş seneden beri hasta bulunuyordu. Makbule Koraltana nüzul isabet et- mişti ve felç kendisini yatağa çivile- mişti. Makbule Koraltana nüzülün Refik Koraltanın tutumundan dolayı e Refik Koral- Makbule Koralta- nın hastalığının bir neticesi mi ol- duğu (bilinmiyordu. Bilinen, hasta- nm durumunun gittikçe (ağırlaştığı, 1959 yılında kadıncağızın bir de kan- ser ameliyatı, geçirdiğiydi. lında Refik Koraltanın durumunun ne olduğu, nasıl bir hayat sürdüğü ise herkesin malümu hakikatler me- kanında bulunuyordu. İşte bu sırada, Koca Başkan Ma- liye bakanlığına başvurarak 500 do- larlık döviz istemişti. Müracaatta be- Makbule Koraltana " getirtilecekti. Haf- tanın başındaki gün, bütün duruş- ma boyunca, bu "sıhhi malzeme"nin ne olduğu hususu üzerinde durulma- dı. Koraltan niçin, ne getirtmek mak- sadıyla böyle bir döviz almıştı ? Han- gi doktor bu malzemeyi salık ver- miş, tavsiye etmişti? Daha mühimi, dolarcıklar başka -ve çok daha ca- zip- bir sahaya yatırıldığında kendi- lerinin "mucip sebebi" ne olmuştu? öyle ya, “sıhhi malzeme" için 500 dolar talep ediliyor. Demek, bir şeye Başkan da, savcı da bunu merak et- mediler. Zaten iş bambaşka bir is- tikamet almıştı. Refik Koraltan, aile saadetini eve bir Alman guvernant getirtmekte bulmuştu. oOGuvernant (Almanyaya, bir doktor ahbap vasıtasıyla sipariş edilmişti. Bu ahbap Bavyera iş ve iş- çi bulma kurumuna başvurmuş, bir genç kadın aramıştı.İlk elde elli ta- lip çıkmıştı. Ahbap, bunlardan kırkı- nı bir kalemde kenara itmişti, ihti- mal fazla yaşlı veya fazla çirkindi- ler. Geri kalan sekiz, on tanesinin re- simlerini ise Refik Koraltana gönder- mişti. Koca Başkan bunları, hiç bir Meclis dosyasının asla görmediği bir alakayla incelemişti. O resimleri de Menderese gösterip kendisiyle (omü- davele-i efkârda (bulunup bulunma- dığı anlaşılmadı. Ama "göz banyosu" yarışmasını Barbara adlı talihli ka- zanmıştı. Ancak Barbara'nın bir şar- 26 tı vardı: Ücretin bir kısmının Al- manyada Alman markı olarak öden- mesini istiyordu. Koraltanın elinde, felçli eşine "sıhhi malzeme" getir- tilmek üzere alınmış 500 dolar var- dı ya.. Onun gerekli miktarını ohe- men Almanyadaki ahbabı namına transfer ettirivermişti. Adam her ay, bu miktardan 250 markı sevgili Bar- bara'nın göstereceği adrese gönde- recekti. Barbara Şubat başında arz-ı en- dam etmişti. Koca Başkan Alman kı- zını pek beğenmiş olmalı ki meşhur hatıra defterine hemen bir kayıt düşmüştü. Bu kayda nazaran "Mat- mazel Barbara sarışın, zeki, kültürlü ve gürbüz bir Alman kızı"ydı. Üste- lik "Alman, Fransız, İngiliz ve ital- yan dillerini ana dili gibi konuşuyor" du. İşte, Başkan Başol bu son kısma takıldı. İddiasına göre Koraltan, ihti- mal kızı pek beğendiğinden, vasıfla- rım mübalâğa etmişti. Almanca za- ten ana dili olduğuna göre Barbara hakkında ancak "Fransız, İngiliz ve İtalyan dillerini ana dili gibi konu- şuyor" denilmeliydi. Halbuki ortada, üzerinde durul- ması gereken bir husus daha vardı: Peki Koraltan bu teşhisi nasıl koy- muştu? Zira Koca Başkan Türkçeden başka sâdece kuş dili bilmekteydi! Yüksek Soruşturma Kurulu Ko- raltanın muhakemesi lüzumuna itti- fakla, Polatkanınkine ise ekseriyetle karar vermişti. Bir adam konuşuyor Br 2 gelişi üzerine defterine düştüğü notu "uğurlu ve hayırlı olsun" diye bitiren Koca. Başkan, ka- rarnamenin okunmasını takiben sa- nık mikrofonunun başına çağırıldı. Gürbüz Kız ne Koraltana, nede D.P. a uğurlu ve hayırlı gelmiş- .Zira Koca Başkanın evinin idare- sini ele aldığından üç ay sonra ihti- lâl patlak vermiş ve Gürbüz Kız 27 mayıs sabahı genç Harbiyelilerle bu- run buruna geldiğinden tası , tarağı topladığı gibi terk-i diyar etmişti. Koraltana da bu maceranın hesabını Yüksek Adalet Divanı önünde ver- mek kalmıştı. oca Başkan ağır ağır, sallana sallana mikrofonun başına geldi. El- lerini önünde kavuşturdu. Sonra, O pek meşhur davudi sesiyle "Muhte- Diş Tabibi TÜRKAN KARAÖRS Pedodonti - Periodontolojl Tel: 482388, Taksim Abdülhak- hamit Cad No: 16 Tüfekçioğlu Apt. Daire: 2 rem reis beyfendi" diye başladı. İlk cümlesi uzun, ağdalı ve bermutad dağınık bir cümle oldu. Galiba, hâdi- seyi anlatacağını söylüyordu. o Nite- kim anlattı da.. Fakat bütün anlat- tığından anlaşılan şuydu: Barbara'yı “sıhhi malzeme" niyetine getirtmiş- ti! Karısının hastalığını, o kendisine mahsus çarıklı erkânıharp zekâsıyla nakletti. Yani, son derece acıklı bir eda içinde ve en hüzün verici tâbir- leri seçerek.. Ev perişan haldeydi. Ka- dın yatalaktı. Bir ara gözlerini göğe dikti ve "Allah kimsenin başına ver- mesin. Kolay iş değildir" diye inledi. Ama sefih ihtiyarın bu trajedi de- nemeleri odinleyicilerde göz yaşı ye- rine tebessümler yarattı. Hasta ka- dın yüzünden evin idaresi çığrından çıkmıştı. Bunun üzerine, Almanya- dan kendisini ziyarete gelen doktor dostu bir Alman hemşire gönderme- yi teklif etmişti. Eh, Koraltan da bu teklifi kabul etmişti. Bunun üzerine yüksek tahsilli -ne tahsil etmiş bu- lunduğu açıklanmadı- bir "aile kızı", Barbara getirtilmişti. Bunda ne fena- lık vardı? Döviz Makbule Koraltana tahsis edilmemiş miydi? Eh, Barbara da hanıma bakacaktı. Demek ki, do- larcıklar yerine sarfolunuyordu. Üs- telik, "Bedri" de ti. Koraltanın "Bedri" dediği, dü. Fakat "Bedri" sanık mikrofonu- nun başına geldiğinde bambaşka şe- kilde konuştu. Sıhhi malzeme için alınan dövizin mürebbiye getirtmek- te kullanılmasının mahzurlu bulun- duğunu söylemişti. Fakat Koca Baş- kan emir vermiş, “o da sıhhi malze- me, bu da.." mantığıyla hareket ede- rek erini Barbara ile süslemişti. Gür- büz Kız, iddiasına göre hanımla meşgul olacaktı. Bu kaşkariko, Behçet Kemalin tabiriyle "Buram buram Anadolu ko- kan" Başkan Başolun pek garibine gitti. "Karınız Almanca bilir mi?" di- ye sordu. Koraltan bunu anlamadı. Verdiği cevap herkesi güldürdü: — Ben Almanca bilirim..' — Hayır efendim, sizi sormuyo- rum. Barbara hanımınıza bakacaktı de, bir Türk hemşire almak daha faydalı olmaz mıydı" dedi. (o İhtimal olmazdı. Zira Koca Başkan biraz da yabancı havası almak istiyordu. Za- ten Barbara'cık öyle bir masrafa da yol açmamıştı. Evin idaresini ele al- mak suretiyle sağladığı tasarruftan maaşı ödenmişti. Almanyadan ayağı- nın tozuyla gelen Gürbüz Kızın gelir gelmez ev masrafında nasıl olup ta bir tasarruf sağladığı pek anlaşıla- madı. Her halde Gürbüz Kız pek be- cerikliydi, AKİS. 25 KASIM 1960