YASSIADA DURUŞMALARI ye Bakanı bir çocuğu andırıyordu. A- ma, bâzı işlerde hiç de çocuk olmadı- kını elhak herkeae teslim ettirmiş ve bir Menderes Bakanının şanına lâyık şekilde davranmıştı. Kibar Muammer Çavuşoğlu Ulaştırma Bakanı olarak arz-ı endam ediyordu. Gene kibardı ve bir buçuk ay evvele nazaran son derece iyi görünüyordu. Yüzündeki ölü sarılığı hemen tamamile kaybol- muş ve galiba biraz da kilo almıştı. Ya, Osman Kapani! On senelik Men- deres kabinelerinin bu en "yerini şa- şırmış" tipi bermütad pırıl pırıldı. Yalnız, saçlarının nasıl olup ta böy- lesine dalgalı hale geldiği ohayreti çekti. Her halde üstad, bütün ömrü boyunca kurtulamadığı mânâsız ha- yatı içinde yapacak başka hiç bir şe- yi bulunmadığından el tarakta uğraş- mış, uğraşmış, uğraşmıştı. Meselâ mükemmel berber olabilecekken -tip ve kabiliyet itibariyle- kaderin şev- kiyle Menderes okabinelerinde oboy göstermiş olan Kapani içkiyi bırak- tığından şişkinlikten kurtulmuş, sâ- dece toplu halde kalmıştı. Hayreddin Erkmen de Menderes Bakanlarının gediklilerinden biri ola- rak toplantıya gelmişti ve cazip ba- kışlı Samet Agaoğlunun yanında du- ruyordu. Daha kimler yoktu yarab- bi, daha kimler.. Bir Bakanlık uğru- na pek çok şeyinden -başta, şahsiye- tinden- vaz geçmiş bulunan Dr. Beh- çet Uz sıhhatli görünüyordu. Saçları tupkı CHP. Bakanıyken olduğu gibi kısa kesilmişti. Üzerinde mavimtrak bir elbise, bordo rengi bir kravat var- dı. Biraz zayıflamıştı ama, belki de bu lehine olmuştu. Şaşkındı. Hani, Meclise müstakil (etiketiyle girdiği halde Bakanlık teklif edildiğinde der- hal D.P. ye geçip kendisini bir Men- deres kabinesinde bulduğu ilk günkü gibi.. Bir başka Bakan Celâl Yardım- cıydı. Toplantıda Milli Eğitim Baka- ni sıfatıyla bulunduğunu belirten bu "acemi politikacı" gene yalpalaya alpalaya yürüyordu. Üzerindeki ee- et bol ve uzundu. Ağzını açtığında mütecaviz değil, bir hazla ton seçmiş bulunduğunu gösterdi. Sanki resmi hayatını değil de hususi hayatını ya- Şıyordu, Bayar, Menderes ve Bakanları o salı günü saat 12.30'da bir araya gel- diler. Hattâ aralarına "Sandalyasız Bakan" Ahmet Salih Korur da karış- ti. Ama ne gazeteleri nasıl turacaklarını, ne gazetecileri hapsettireceklerini, ne İnönüyü nasıl bertaraf edeceklerini, ne Harp Oku- lunun imha plânını, ne "yüzde on"la- ra yarayacak kararnameleri birbirle- rine nasıl imzalatacaklarını, ne han- gi ili ilçet, hangi ilçeyi il yapacakları- nı, ne de hangi ocağa incir dikecek- 20 lerini müzakere ettiler. Katta, orada bulunmayan Refik Koraltandan sağ- lanıp kasalarda, saklanan cazip re- simlere bakarak hoşça vakit de ge- çirmediler. Zira hâdise bu haftanın başında ve Yassıadadakl duruşma sa- lonunda cereyan ediyordu, bir koltu- ga yaslanmış Yarbay Tarık Güryay kendilerini çatık kaşla süzüyordu. Etrafta, silâhlan ellerinde Türk Si- lâhlı Kuvvetleri o mensuplar) vardı. Türkiyede ihtilâl olmuştu ve Bayar - Menderes çetesi memleketin kaderini artık elinde tutmuyor, bilâkis, millet adına bir heyetin kendisi hakkındaki kararını bekliyordu. Ama o salı günü bir Menderes ka- binesini, hem de başında Celâl Bayar olduğu halde görenler (o yüreklerinin Durulduğunu hissetmekten kendileri- ni alamadılar: Bizi on yıl bu adam- lar, bu perişan, şaşkın, süfli tipler mi idare etmişti ve- onlar mı dehşet saç- 9? 117. Bir çok baş, kendinden utanarak eğildi. Dört filmli s gün, Yesil dali duruşma salo- nu, muhakemelerin başlamasından bu m en kalabalık gününü yaşı- yordu, Ada seferinin cefakâr -hele lodos havalarda- yolcusu Fenerbah- çenin Dolmabahçeden kalkmak üze- re olduğu sırada rıhtımda bir kafile kapalı gişelerin önünde bekleşiyordu. Bunlar, bos yor olursa yitmek niye- tiyle erkenden kalkmış ve gelmiş kimselerdi. Ama haftanın başındaki gün bu fırsat ellerini geçmedi. Da- vetiye sahiplerinin tamamı gelmişti. Emin Kalafat Düşüklerin küçüğü Hattâ fazlası.. Nitekim Adaya çıkılıp ta duruşma salonundaki yerler alın- dığında herkesin sıkış sıkış oturması lüzumu ortaya çıktı. Merdiven basa- maklarına konmuş tahtalar bile do- luydu. Eee, programda dört film bir- den gösteriliyordu. Üstelik filmlerden biri her türlü tahminin fevkinde ca- ziplikte çıktı ve bütün seyircileri pek sevindirdi. "6/7 Eylül" adını taşıyan filmin baş aktörleri yanında, tanın- mış öyle sok figüran perdede göründü ki zaman zaman seyirciler uğultulu sesler yükseltmekten kendilerini ala- madılar. Sarol bu uğultulardan birine yol açtı. Samet Ağaoğlu bir başka gürültüye sebep oldu. Başkan Başol, tanık olarak ifadelerine (başvurulan bu düşük Bakanları çağırdıkça, is- min okunuşunu mırıltılar takip e- diyor, düşükler denize bakan kapıda görününce bir sessizlik salonu kap- lıyordu. Bir, bir daha.. Düşük Bakan resmigeçidi sona ermek bilmiyordu. O kadar ki en sonda bir gazeteci da- yanamadı, "Yahu, bu da amma ada- mı Bakan yapmış;." diye söylendi. Dinleyiciler salona alındıklarında sanıklara ayrılan kısımda 11 can- dalya vardı. Bu, 6/7 Eylül sanıkları- nın sayışıydı. Nitekim saatin 9.30'a yaklaşmakta olduğu bir sırada Yas- sıada müdavimlerinin alışık bulun- dukları kumpanya kapıda arz-ı en- dam etti. Mütad veçhile önde Bayar gidiyor, onu Menderes takip ediyor- du. Gün, Menderes işin pek dolu geç- ti. Zira dört dâvanın üçünde düşük e- fendi bir sanık sandalyasının sahibiy- di. Yalnız, dâvaya göre sandalyaların sırası değişti. İlk duruşmada 2 nu- maralı sandalyayı işgal eden Mende- res ikinci duruşmada altıncı sandal- yayı işgal ediyor, üçüncü dâvada ise numarada oturuyordu. o Kafilenin salona gelişi alâkayla karşılandı. Se- yirciler bu kadar çok düşüğü bir ara- da gördüklerinden dolayı memnundu- lar. Halbuki kendilerini daha ne sürp rizler bekliyordu! Saat tam 9.30'da Başkan Salim Başol klâsik cümlesiyle oturumu aç- t Sanıklar ve tanıklar y'ertiri, düşük efendi yaptı. Baş- kanlık divanına beş sayfalık bir istida vermişti, istida el yazısıyla ya- zılmıştı. Salim Başol bunun okunma- sını kâtibe emretti, İstida "Yüce A- dalet Divanı yüksek o başkanlığına* diye başlıyordu Menderes Yüksek A- dalet Divanının huzuruna hemen her ti. Düşük pek parlak olmadığı kâtibin mütema- diyen teklemesinden anlaşıldı. Bu, tevsii tahkikat talepleri ihtiva eden AKİS, 25 KASIM 1960