şağı, aşağıydı. Gözleri sabit bakıyor- du. Son derece ağır adımlarla yürü- yordu ve hareketleriyle bir -bu, bir "küçük düşürme" maksadıyla değil, sadece bir teşbih olarak kullanılmış- tır- hecin devesini andırıyordu. Üzerinde, Meclisin mühim gün- lerinde giydiği lacivert, kruvaze el- bisesi vardı. Gömleği beyazdı ve be- yaz puvanlı lacivert bir kravat tak- mıştı. İki yanındaki subaylar uzun boylu oldukları halde, heybetli Ogö- rünüşünden fazla bir şey kaybetme - mişti. Ama bu, sadece bir görünüş- ten ibaretti ve Koraltan, haftanın tam başlarındaki o gün içi oyulmuş bir çınar ağacını hatırlatıyordu. Ar- kasından gelen zayıf, soluk ve bol elbiseleri içinde bir orta okul talebe- sine benzeyen Hasan Polatkan Koca Başkana kıyasla daha pişkin yürü- ordu Ko ralta: an, sanık mahallinin hu- dutlarını teşkil eden tahta parmak- lıkları aştı, iki sandalyanın bulundu- ğu kısma geldi, orada küçük bir te- reddüt geçirdi. Hangi sandalyaya o- turmalıydı? Sonra sağ taraftakini, yani denize nazır olanı tercih etti. Eski Maliye Sakanı, dinleyicilere ya- kın bulunana oturdu. Fakat bir kaç dakika sonra, duruşma salonunun gö eldivenli eliyle Koraltana öteki is- kemleyi gösterdi. İki sanık yer de- ğiştirdiler. O zaman dinleyiciler Ko- ca Başkanı, daha yakından tetkik imkanını buldular, Koraltan haki- katen ihtiyarlamıştı. Daha doğrusu, yetmişin üstünde bulunduğuna göre, yaşının adamı haline gelmişti. Düşük Başkan ellerini önüne bağ- ladı, sol ayağını biraz ileri attı ve öylece kaldı. Babalar ve kızlar A AR ayrılan sıralardan de- niz tarafında (o bulunanında dört avukat oturuyordu ve bunların biri hanımdı. Hanım avukat, Koraltanın salona girişinden itibaren gözlerini ona dikmişti. Koca Başkan oturdu- ğunda, gülerek tekrar baktı. Fakat Koca Başkan bunun farkına varma- dı. Kımıldamaksızın oturuyor, bakış- larını hakimlerin kürsüsünden ayır Koraltanla gözgöze gelmeye muvaf fak oldu. O zaman baba-kız birbirle rini hafifçe selamladılar. Avukat ha- nin tetkiki sonunda anlaşılan -bir kaç D.P. milletvekilinin hiç bir hak- sız iktisabı bulunmadığı yapılan so- AKİS, 25 KASIM 1960 ruşturmayla anlaşılmıştı ve bunlar- dan bir değeri de Başbakanlık eski Hususi Kalem Müdürü, Kastamonu milletvekili Basri Aktaştı- oHalük Timurtaşın eşi Ayhan Timurtaştı. "Gürbüz Kız Dâvası"nda babasını savunacaktı. Koca Başkanın öteki avukatı Orhan Apaydındı. "Mende- rese vedia"lardan eski Hürriyetçi Hüsameddin Cindoruk ve bir Bölük- başı -Osman Bölükbaşı değil, Saffet Nezihi Bölükbaşı-Hasan Polatkanı temsil ediyorlardı. Kararname okun- duğunda Timurtaşla Apaydının va- zifelerinin güç, Cindorukla Bölükba- şımn vazifelerinin pek kolay olduğu ortaya çıktı. Kararname, hakimler (heyetinin salona girmesinin hemen akabinde o-, kunmaya başlandı. Zaten, daha evvel yapılacak bir şey yoktu. Başkan Ba- şol duruşmaya beş dadika geç baş- lanmasına havanın sebep (olduğunu söyledikten sonra sanıkların getiri- lip "bağlı olmayarak" yerlerini al- dıklarım bildirdi ve şöyle bir salona baktı. Salon, ,inanılmaz derecede ten- hâydı. Hem de, vapurun hareketine on beş dakika kaladan itibaren bo- şuna müşteri aranmış bulunmasına rağmen.. Hakikaten, saat sekizde Dol mabahçeden geçenler hoparlörlerle "Yassıadaya gitmek isteyenler lüt- fen ikinci gişeye müracaat etsinler" diye bağırılmakta olduğunu duydu- lar. Belki havanın güneşli, fakat de- nişin lodos olması neticesi, ama da- ha çok dâvanın “fasafiso dâvalar” fas lına dahil bulunmasından dolayı, "Gür büz Kız Dâvası"na iltifat eden çıkma- misti. Hoparlörlerin bütün feryatları- na rağmen vapur boş kalktı, duruşma YASSIADA DURUŞMALARI salonu boş kaldı. Allahtan ki dâva bir tek celsede, hem de erken saatte bitip iş müdafaaya kaldı ve şiddetli fırtınada bol bol sallanıp Yassıadaya çıkanlar uzun müddet sıkıntıya du- çar olmaktan kurtuldular. Kararnamenin okunmasından ev- vel bir tek hâdise dikkâti çekti. A- vukatların yoklaması sırasında Baş- kan, Ayhan Timurtaşın adını listede göremedi x okumadı. Doğrusu isle nilirse, urtaş hanımın av cübbesini Silmek hakkına dere bulunduğuna şüphe yoktu ama, ken- disini şimdiye kadar bir mahkeme sa- lonu görmüş değildi. Daha duru manın başlangıcında anlaşıldı ki Ti- murtaş hanım da bir duruşma salo- nu görmemiştir. Zira Başkan, listede ir hanım adı görmeyince Koralta- nın kızına kimi temsil ettiğini sor- du. Bu basit sual genç kadını pek şaşırttı. Yerinde ayağa kalktı, bir leneni işitti, ruldu. Elhasıl, bir kaç dakika bir pa- nik havası içinde perişan oldu. Niha- yet Orhan Apaydının irşatlarıyla or- taya çıktı ve babasının kızı, daha doğrusu babasının avukatı bulundu- ğunu söyledi. Bu sırada Koraltan, bu müdafaası olmayan dâvada kendisini avukat kızının mı müdafaa edeceğini derin derin düşünüre benziyordu. Sefih bir ihtiyar Ara kararname okunduğunda Ko- ca Başkanı değil amatör avukat Ayhan Timurtaşın, düşüklerin para vererek tuttukları artık ayan beyan belli olmuş bulunan meşhur Fran- sız avukat Maurice Garçon'un bile Koraltanın kızı Ayhan Timurtaş İrtibat Bürosunda Müptedi bir avukat 25