uğradı. Birbirlerinin önüne geçmek için itişen gazete fotoğrafçıları genç adamın bu pozunu yakalamak mak- sadile hayli beklemişlerdi. İrfan Sol- mazer, küçük kızını iki yanağından öptü, itinayla yere bırakmak ister gibi bir hareket yaptı. Sonra vazgeç- ti ve uçağa doğru yürümeğe başladı. Bir ara yanındakilere dönerek: yanakları daha da kızarmıştı. Genç emekli Yüzbaşı, bir gün evvel giden- lere nazaran çok daha metin görünü- yordu. Lahey yolcusu etrafındakiler- le beraber uçağın merdivenine geldi, tik basamağa ayağını atarak bir iki saniye durakladı, sonra tırmanmağa başladı. Beşinci basamakta döndü, ar kasından seslenenlere gülümsedi. E- lini evvela açık salladı, sonra yumru- ğunu sıkarak aşağı yukarı götürüp setirdi. Merdivenin geri kalan basa- maklarını bir hamlede çıktı ve uçak- ta kendisine ayrılan yere oturdu. Şim di de pencereden, kendisini uğurlıyan- lan selâmlıyordu. Dört motorlu KLM uçağı yönünü Terminal binasının önünden ağır ağır piste doğru çevirdi. İrfan Solmazer, hava gemisinin küçük lombozundan biraz bulanık, biraz silik, hâlâ görü- nüyordu. El sallıyanlara mukabele e- diyor ve mütemadiyen gülüyordu. Bir ara, Amerikan pilotlarının başarı işa- reti olarak kullandıkları işareti -baş parmağı yukarı doğru kaldırmak su- retiyle yapılan- yaptı ve sonra önüne denerek başını eğdi. KLM'nin dört motorlu dev uçağı bu sırada uçuş pistine yönelmiş ve motorlar son sü- ratla çalışmağa başlamıştı. Yurt dı- şındaki iki senelik ikamet böylece baş ladı. Solmazer, bir haftadır ikamet et- tiği yerden ilk getirilendi. O gün ha- va güneşli, fakat soğuktu. Esenboğa anı, haberi nereden aldıkları bilinmeyen meraklılarla doluydu. A- lanın büfesinde O hergünkinden çok daha fazla garson vardı. Ancak, bâzı- larının acemilikleri ayan beyan or- tadaydı. Hele bunlardan biri, günler- dir hava alanının gedikli müfterisi o- lan gazeteciler tarafından tanınınca, az kalsın elindeki çay takımım yere düşürecek ve Emniyet teşkilâtını ol- dukça büyük masrafa sokacaktı. Emekli Yüzbaşı Solmazer koyu gri bir elbise giymişti. İçinde açık kahverengi bir yelek vardı. Krava- tım pek itinayla bağlamış, kundura- larını pırıl pırıl boyatmıştı. Fee, ne de olsa bir diplomattı ve Hariciyeci- ler gibi giyinmeğe özenmiş olsa ge- rekti. Siyah station wagon pistin kena- rına sessizce yanaştığında saat pek AKİS, 25 KASIM 1960 YURTTA OLUP BİTENLER Münir Köseoğlu gazetecilerle birlikte Genç kızlara mesaj bıraktı erkendi. Meraklılardan bir kısmı a- landa yoktu. Solmazer otomobilden ağırca indi. Bir iki dakika pistte öy- lece kaldı. Eşini ve çocuğunu arıyor olmalıydı. Bayan Solmazer ve kızı Bânü henüz gelmemişlerdi. Solmazer, Gümrük Müdürünün odasına alındı. Pek az sonra da ailesi getirildi ve ka- pı kapandı. Uçağın gidiş saatına ka- dar emekli Yüzbaşı burada kalacak ve akrabalarından başka kimse ile konuşmıyacaktı. O Ünlü nutukçunun kuyunu bilenler biraz sıkı tedbir al- mışlardı. Soyuyticenin kısa ikametgâhı ise üst kattaki odalardan biri oldu. Yar- bay, hava alanına ailesiyle birlikte geldi. Pek neşeliydi. Esasen emekli askerlerin gidecekleri, memleketler açıklandığında pek çok kimse. Soyu- yüceye imrenmişti, pek çok kimse Soyuyüceyi kıskanmıştı. Emekli Yar- bay, Kopenhaga gidiyordu. Şimalin bu enfes şehrinde iki yıl kalacak olan Soyuyüce, pek memnundu. Esasen güler yüzlü Yarbayın bu işle öyle ya- kınen alakası yoktu. Belki "Ülkü Bir ligi" tasarısındaki imzası böyle me- selelere pek fazla aklı ermiyen Yar- bayı Danimarkanın başkentina kadar bir seyahate mecbur etmişti. Ama ne olursa olsun, idareciler Yarbay Şe- fik Soyuyüceyi o tanıyorlardı. “Onun, bir zamanların kudretli Albayı Tür- keşin peşinden gideceğine akılları kesmediği gibi, elde müsbet bir delil de yoktu. Tek hatâ, malüm ve meş- hur tasarıda imzasının bulunmasıydı. Sevimli Yarbay, üstelik bu mecmua- da, affedilmeden birkaç saat evvel tasarının savunmasını da yapmıştı. Başına gelecekleri bilmiyordu ki.. Çocuklarım kucağına alan Soyu- yüce maaile, yukarı katta kendisine tahsis edilen odaya yerleşti. Geleni gideni pek yoktu. Eşi, çocukları ve yaşlı anesiyle, seyahat arefelerinde konuşulanları mağa başladı. Birkaç hafta sonra ailesini aldırta- caktı. Evvelâ bir gitsin, yerleşsindi. Şöyle etrafı bir kolaçan edecekti. Ba- kalım Allah ne gösterirdi. Bu sırada neşeli Yarbayın odasına iki gazeteci sızıverdi. Doğrusu, Soyu- yücenin odasının etrafı meselâ bir Muzaffer Karanınki kadar sıkı emni- yet altına alınmamıştı. Bu bakımdan iş daha kolay oldu. Zira güleryüzlü Yarbayı pek ciddiye almıyorlar, bu ise tesadüfen karıştığını, öyle Tür- 15