Bunu, herkesten önce gençler iste- mişler ve müracaat dahi etmişlerdi. Ama usülün bu olmamak gerektiğini, son hâdiseler sırasında oolgunlukla- rım en parlak şekilde ispat etmiş bu- lunan gençlik tam bir aklıselimle gö- rüyordu. o Vazifesinden o affedilenler lala bir Müfide Küley vardı ki düşük Başbakanın Turgutlu nutkun- da. Üniversite hocalarına hakaret et- mesi üzerine protesto bayrağını her- kesten önce açmıştı. Nümayiş günle- rinde ise herkes bu değerli hocanın kliniğinde desteklerin en kuvvetlisini bulmuştu. Bir Mina Irgat vardı ki gençler gecelerini Üniversitenin bah- çesinde geçirmeye başladıklarında ve yerlerinden kıpırdamayı reddettikle- rinde aralarına katılmış, onlarla bera- ber kalmıştı. Tarık Zafer Tunaya, İs- met Giritli Üniversitenin düşük ikti- dara karşı mücadele bayrağım elle- rinde ve ön safta taşımışlardı. Zeki Zeren yılmadan ve korkmadan tale- belerine D.P. başlarını deli eden ö- gütler vermişti. Daha bunlar gibi, vazifelerinden affedilme değil, tak- dir edilme bekleyen bir çok hoca bir tırpan darbesiyle (Üniversiteden u- zaklaştırılıyordu. Hem de, hiç bir se- bep gösterilmeden.. Bu, "Görülen Lü- zum"un hortlamasından başka hangi manaya yorulabilirdi? Gençlerin kır- gınlığının hakiki sebebi, işte buydu. Prensip olarak, tutum, olarak bu dav- ranışı beğenmemişlerdi ve başka be- genmediklerini nasıl ifade etmişlerse bunu da öylece belirtiyorlardı. Üzün- tüleri, kendilerinden bir parça say- dıkları ve müşterek hareketin sembo- lü bildikleri ihtilâlci subaylarla ka- naat ve duygu ihtilâfına düşmüş ol- malarından doğuyordu. Saatlerin onbirbuçuğu geçmiş ol- duğu bir sırada İstanbul Üniversite- sinin bahçesinde ve binalarında his- ler en taşkın noktasını bulmuştu. Bu sırada Rektörün gazetecilerle görüşe - ceği haberi geldi ve tansiyon biraz düştü. Rektörlük, odasına öyle bir kalabalık hücum etti ki, basın top- lantısının esas unsurları olan muha- birler yol bulup zor geçtiler. Rektör konuşuyor K.. gazetecileri büyük toplantı alonunda bekliyordu: Sıddık Sa- mi Onar her zamanki yerinde, büyük masanın başında bulunan başkanlık makamında değildi. Onun hemen ke- narında duran sandalyeyi tercih et- mişti. Yerine vekil bıraktığı Naci Şensoy ise Onarın hemen yanında, bir başka iskemlede oturuyordu. Rektö- rün üzerinde koyu gri renkte, kahve- rengi çizgili bir elbise vardı. bir üzüntü içinde bulunduğu derhal seziliyordu. o Gözleri dolu doluydu, Yüzünde mustarip bir tebessüm do- AKİS, 31 EKİM 1960 YURTTA OLUP BİTENLER Öğrenci teşekkülleri tasfiyeyi protesto ediyorlar Yerinde tepki laşıyordu. Salon bir anda doldu. Ga- zeteciler, talebeler arasında kaybol- muşlardı. Gençlerin bir kısmı iskem- lelerin, masaların üzerine çıkmıştı. Bütün ömrü Üniversitenin menfaati bildiği hususların korunmasıyla geç- miş ve binanın tek çivisi üzerine tit- remiş olan "Hocaların Hocası" tale- belerine o halinde bile "Aman çocuk- lar, âmme emlâkini tahrip etmeyin" dedi. Sonra, gazetecilere hitap etti. Söyledikleri okısa oldu, Haberi gazetelerden öğrenmişti. Daha önce- den en ufak bilgisi yoktu. Bu bakım- dan, hâdisenin kendi teşviki veya des- teğiyle vukua geldiği yolundaki söz- lerin hakikatle bir alâkası yoktu. Rektörlükten istifa ediyordu. İstifa- sını "Rektör vekili bey"e o vermişti. Keyfiyeti de bir tezkereyle Milli Eği- tim Bakanlığına arzetmişti. Söyleye- cek başkaca bir sözü, yoktu, Aslında Onar hislerini daha önce kendisiyle görüşmek fırsatını bulan bâzı gazetecilere açıklamıştı. Vatan gazetesinin muhabirleri hâdise hak- kında ne düşündüğünü sorduklarında "çok müteessirim, çok üzgünüm" ce- vabını almışlardı. Rektör şöyle de- meli — Bu hareketi tasvip etmeme asla imkân yoktur, İstifam bunun de- --lidir, zaten Sıddık Sami Onar büyük bir te- essür içinde ilâve etmişti: "—Üüniversite denen bir müesse- se kalmamıştır. Üniversite tamamen çökmüştür. Artık hayrını görsünler.." Rektöre göre bu tırpanla ilim mü- esseseleri en ağır darbeyi yemişlerdi ve bu darbenin "Milli Birlik Komite- i gibi bütün bir milletin ümidini bağladığı bir kuvvetten gelmiş olma- sı" üzüntünün bir başka sebebini teş- kil ediyordu. Gazeteciler "Hukuk İmparatoru" na kısa sözlerini bitirdiğinde bir ta- kım sualler sordular. Genç talebelerin de hocalarından öğrenmek istedikleri hususlar vardı. Acaba Onar siyasete girecek miydi? Rektör buna en sert şekilde "Hayır. Kat'iyyen" dedi. Pe- ki, 28 Nisan hâdiselerinden sonra is- tifa etmemiş, mücadeleye atılmıştı. Şimdi niçin istifa ediyor, hayatının mânası olan Üniversitenin başından ayrılıyor, onu bırakıyordu? Sami Onar, yüzünde 28 Nisan günle- rinin azabı, o tarihte yanında arka- daşlarının bulunduğunu, mücadeleye onlarla beraber atıldığını söyledi. U- lar altında vazifesine devam imkânı yoktu. Kısa süren basın toplantısını ta- kiben kalabalık arasında zorla açılan bir gedikten eski Rektör ve yeni Rek- tör vekili yan taraftaki odaya geç- mek fırsatım buldular. o Peşlerinden gazeteciler, gelmekte devan ediyor- lardı. Onar bir süre daha orada basın mensupları ve öğrencilerle hasbıhalde bulundu. Bir gazeteci sordu "- Bu tasfiyenin sebebi sizce ne olabilir?" Rektör suale başka bir sualle cevap verdi: "— Sizce ne olabilir?" hâdisenin duyulmasının aka- binde bütün Türkiyenin kendi kendi- ne sorduğu sualdi. 7