Saat tam 18 de dönerkapı dön- meğe başladı ve üyeler büyük bir ciddiyet içinde D blokunu terke ko- yuldular. İşte genç adamlar için asıl vazife o zaman başlamış oldu. Hep birden dönerkapının etrafına toplan- dılar ve babacan Başkanı gözlediler. Koltuğunun altında kalın dosyalar taşıyan babacan Başkan Hayrettin Perk kapıda göründüğü zaman saat 18.10 du. Başkan gülerek gazetecilere yaklaştı ve: — Ne o? Bakıyorum gene bura- dasınız?" dedi ve ilâve etti: "Fakat size bir şey söyliyeyim mi? Sizlere kızmak içimden gelmiyor Gazeteciler bu sözlerden pek mem nun kalmış olmalılar ki, sevinç için- de Perke doğru bir hamle yaptılar. Babacan Başkan bu hamleyi kendine has bir hareketle kesti ve: "— Hadi, gene beni kandırdınız. Gelin bakalım, yukarı çıkalım. Size verilecek pek bir şey de yok ya" de- di. Önde Perk, arkada merdivenleri nın çalışma odasına girdiler. mütevazi döşenm işi. Başkanm ilk sözü "— Çocuklar, bugün size ne ve- reyim?" oldu. Gazeteciler Ee ei her verece- gi habere razı bir eda ile — Siz bilirsiniz..." dedile Başkanın o gün, üzerinde durmak istediği bir mesele yardı. Bu, yeşil koltuklu odada bulunanları değil ama, onların patronlarını alâkadar ediyor- du. Mesele "Besleme Basın" mesele- siydi ve Soruşturma Kurulu Başkanı gazeteciler, tırmandılar ve Başka- Oda gazetecilerle bu mevzuda o yârenlik etmek niyetindeydi. Mevzuun bu olduğu anlaşılınca e. biri dayanamadı: endim, acaba bizlerden de var mz dedi. Başkanın cevabı manidardı. Hay- rettin Perk genç gazeteciye: — Sen ne korkuyorsun, patro- nun düşünsün" dedi. isoran, Yeni Sabah gazetesi- nin bir Ankara muhabiriyd Başkan sözlerine gene « o sevimli haliyle devam etti: Hem bu, hava raporu gibi bir şey. Siyasi barometreye uygun ola- rak yükseliş kaydediyor". Sonra da etrafında kendisine kuş- kulu gözlerle bakan mların bu sözlerden alınabileceklerini düşü- nerek: "— Canım, siz aldırmayın... Mu- habirlere bir şey yok" diye ekledi. O gün Genel Kurul umumi mevzu- lar üzerinde çalışmıştı. - Mühim bir şey yoktu. Daha doğrusu tâli komis- yon ve kurulların raporları tetkike tâbi tutulmuştu. Tabii bu arada dü- AKİS ,31 EKİM 1960 şük Bakanların yeni yolsuzluklarına da parmak basılmıştı. Mesela, düşük Tarım Bakam Nedim Ökmenin yeni yolsuzluk dosyaları arasında bir çok eğlenceli vesaike rastlanmıştı. Ken- disine namuslu süsü veren sabık Ba- kanın hovardalık maceralarını tespit eden mektuplar pek eğlenceliydi. He- le Başkan Perkin söylediği bir isim genç gazetecileri hayli oheyecanlan- dırdı. isim, gazetecilerin bir müddet önce tanımak fırsatını in bir kolej öğrencisine -Nimet Erim- ait- ti. Kelime Hayrettin Bai dudakla- rından dökülür dökülmez , bir hayret nidası kopardılar — Haaa, şu meşhur kolejli mi?" Sohbet bu minval üzere devam etti: ve neticede gazeteciler bekledik- lerini bulamamış olmanın üzüntüsü basın kararnamesini alabileceklerini sanmışlardı. Ve kararname okundu.. A zen kursaklarında kalan gaze- tecilerin merakla bekledikleri ka- rarname perşembe akşamı su yüzüne çıkınca, bâzı kimselerin kulağına kar suyu kaçtı. Bunlar, kararname mün- derecatıyla umumi efkârın bilgisine arzedilen örtülü ödenek omüstefitle- riydi. Kararname, doğrusunu söyle- mek lâzım gelirse, uzun bir çalışma- nın mahsulü idi. Kararnamenin eğlenceli ve alâka çekici bir muhtevası vardı. Hele şa- hitlerin ifadeleri dikkate değer ma- hiyetteydi. Bunların içinde en alâka Necip Fazıl Kısakürek YASSIADA DURUŞMALARI çekici olanı, düşük Emin Kalafatın uzun müddet hususi kalem müdürlü- günü yapmış bulunan İzzet Oktaya ait olanıydı. Oktayın ifadesi bâzı ha- kikatlerin ortaya çıkması bakımın- dan faydalı oldu. Hikâye, Emin Kalafatın ilân ve kağıt tevzi işlerini (otedvire memur Devlet Bakanı olarak koltuğa otur- masıyla başlamıştı. Kalafat, ilân ve reklâm işlerini elhak bir Hazreti Ö- mer adaletiyle tedvir etmişti ! Ancak bu tevzi işleminde Kalafatın nevi şah- ---a münhasır bir çalışma tarzı var- dı. Bu çalışma tarzı şu şekildeydi: Kalafat, D.P. nin İcraatını öven ga- zete ve gazetecilere hususi bir mua- mele yapıyordu. Bu hususi muamele ile devletin kırtasiye işi de önlenmiş oluyordu. Kalafatın, talep dilekçesi- nin altına "talebinin isafı cihetine gi- duruyor ve dilekçe o sahibinin işleri hiç bir kanuni formaliteye lüzum kalmaksızın kolayca hallediliveriyor- du. Soruşturmaya delil teşkil eden "ar- zularının isafı" derkenarlı bâzı vesi- kalar insanı ister istemez güldürü- yordu. Zira bu dilekçelerin pulların- daki imzaların çoğu, bugün koyu Milli Birlikçi o kesiliveren eyyam a- damlarınındı. Meselâ bunların başın- da gelen bir isim, bazı kimselerin bekledikleri isim oldu. İsim, Havadis gazetesinin hususi tahsilli başyazarı Peyami Safaya aitti. Üstadın, aylık intişar eden Türk Düşüncesi isimli dergisine, sânına lâyık bir 'muamele tatbik edilmişti. 2/1/1959 tarihinde, her ne hikmetse kâğıt sıkıntısına dü- şen bu malüm dergi, zamanın Baka- alâkasına mazhar olmuş ve Bakanın "İstanbulda aylık olarak neşredilen Türk Düşüncesi mecmua- sının eski tahsisinin aynen, hattâ da- ha da fazla olarak verilmesi" mealin- de bir emir vermesini sağlamıştı. Ve diğerleri.. İF sâdece, üstad Peyami Safaya yapı- lan bu usulsüz muamele ile bitmi- yordu. Ankara da bu bakımdan bir hayli şanslı durumdaydı. o Zamanın hükümetine yaranma yarışının başa- rılı öncüleri arasında, 27 Mayıs son- rası koyu bir C.H.P. düşmanı kesilen meşhur Ankara Telgraf (o biraderler de vardı. Bunlar, ortaklardan birinin fevkalâde popüler olmasının, diğeri- meyvalarını en iyi şekilde toplama- sını bilmişlerdi. O kadar ki, günler- den birgün, Ankarada akşamları çı- kan bu günlük ceride hakkında, dev- rin Bakanlığınca gereği sayın ve- kil beyefendinin emirleridir" misillâ 27