YASSIADA DURUŞMALARI bi diye gösteriyorlardı. Elbette ki Koraltan, Yassıadada da olsa, Ata- türkün en yakın arkadaşı sıfatıyla temellerini bizzat attığını yakaladığı her şahsa anlattığı Cumhuriyetin yıl- dönümünde resmi vazifeyi yerine ge- tirecek, bir törene katılacaktı. ada, Koraltanın nutuklarından bizar olanların başında oda arkadaş- ları, onların başında da düşük Milli Savunma Bakanı Ethem Menderes geliyordu. Koraltan bir ara hatırat yazma merakına kapılmış, Cumhuri- yeti âdeta kendisinin nasıl kurduğu- nu kâğıt üzerine geçirmeye kalkış- mıştı. Ee, okuyup yazması güç bulu- nan Celâl Bayar hatıra yazar da Mekteb-i Hukuk mezunu Refik Ko- raltan armut mu devşirirdi? Teşeb- büs düşük Başkanın oda arkadaşları tarafından iyi karşılanmış, onlarda ümit uyandırmıştı. İnsanların aynı anda hem yazıp, hem söyleyemeye- ceklerini düşünmüşler, Koral tanın nutuklarından, hiç olmazsa üstad ya- zarken kurtulacaklarım sanmışlardı. Fakat Yassıada sakinleri evdeki he- sabın pek çarşıya uymadığım esefle gördüler ve düşük Başkanın rüyasın- da dahi nutuk atmadan duramadığım aradan çok geçmeden anladılar. Yeni meşgale akat geçen haftadan itibaren dü- Füme kendilerine verilen gazete okuma müsaadesinde hakiki bir oya- lanma fırsatı buldular. Başta Bayar ve Menderes, herkes hemen bütün gazeteleri ve dergileri bir baştan ö- tekine okuyor, gazetelerin geliş saat- leri heyecanla bekleniyordu. Buna mukabil radyo dinleme izni henüz verilmemişti. Doğrusu istenilirse ba- sının neşriyatından hiç kimse mem- nun değildi. Çok defa, bir teferruatın hatalı yazılmış olması karşısında ga- leyana geliyorlar, "Al işte, basın şim- di serbest! Bak, ne yazmış" diye dert yanıyorlardı. Fakat asıl hiddet sebe- bi, gazetelerin kendileri hakkında kullandıkları tâbirler ve ifadeydi. E- fendim, bu basın daima taraf tutmuş- tu. Şimdi de tutmakta devam ediyor- du. Geçen halta içinde düşüklerden bâzıları gazetelerin Yassıadayla alâ- kalı yazılarına sansür konmasını söy- lüyor, zira bunların duruşmalara te- sir ettiğini bile ince hukukçu zihni- yetiyle ileri sürüyorlardı! Öyle ya, kendileri sâdece sanıktılar. Araların- da beraat edeceğini sananlar dahi vardı. Gazete müsaadesi verildiğinde, Havadis Adaya gelmeyince düşükler derhal alâkalılara başvurdular ve eski sözcülerini istediler. Havadisin gelmemesi bir kasıt eseri değildi. Böyle bir gazetenin varlığından uzun müddet kimsenin haberi Olmamıştı. 26 Namık Gedik Müntehir iertipçi Gerçi DP. nin eski sözcüsü son za- manlarda tirajını arttırma yoluna girmişti. Düşük kuyrukları onun sa - tırları arasında kendilerine verilmiş işmarları bulup çıkarıyorlar, ona gö- re bir tutum çiziyorlardı. Meselâ bir Muhafazakâr Partinin hazırlanmakta olduğunu, onu beklemek gerektiğini Peyami Safanın ve çömezlerinin yazı- larından anlamışlardı. Ama Adanın alâkalılarının hatırına, doğrusu, Hava dis gelmemişti. Düşükler talep edin- ce, onu da getirtmekte bir mahzur görülmedi. Düşüklerin istedikleri başka bir gazete, Kudret oldu. C.K.M.P. nin organının, tam bir ıskatçılık gayreti içinde kendileri lehinde, kendilerinin açıkça lehinde olmasa bile rakipleri- nin aleyhinde yayın yaptığını nereden duymuşlar,nasıl haber almışlardı? İhtimal, bunu avukatlar haber ver- mişlerdi. Fakat Kudret, ısrarla talep olundu. Alâkalıların Kudret diye bir gazetenin de çıktığından pek haber- leri yoktu. Araştırıldı ve bunun An- karada çıkmakta olduğu öğrenildi Onun da gereğinin yapılmasına karar verildi. Zaten duruşmalar Yassıadaya ye- ni bir hava getirmişti. İnsan içine çık mak, dışarıyla bir temas kurmuş ol mak çok düşüğü canlandırmış, kan landırmıştı. Avukatlarını sabırsızlık- la bekliyorlardı. Gazetelerden öğren dikleri hâdiseler hakkında araların- da görüşmeler yapıyorlar, bunlardan neticeler (çıkarıyorlar, hükümlere varıyorlardı. Politika, Yassıada sâ- kinlerinin yeniden baş meşgalesi ha- line gelmişti ve memleketteki siyaset hareketlerini alâkayla takip ediyor- lardı. Bu yüzdendir ki son zamanlar- da Samet Ağaoğlu, Tevfik İleri, Bur- han Belge, Sıtkı Yırcalı gibi "politi- sayılan düşüklerin çevresi ka- labalıklaştı. Bunların hâdiseleri tef- sir tarzı merak ediliyor, kendilerine sualler soruluyordu. Mende mas edememek böâzılarını Acaba onun kanaati ne merkezdeydi ? Vaziyet, dışarda neydi ? Bu, Milli Birlik Komitesi ile C.H.P. nin arası nasıldı? Yeni partiler ne zaman ku- rulacaktı? Fakat bütün bunların üs- tünde, Yassıada sâkinlerinin tıpkı eski günlerde olduğu gibi bir tek, bir mühim meseleleri vardı: İsmet İnönü ne yapıyordu, İsmet İnönü ne düşü- nüyordu, İsmet İnönü ne diyordu? Ama bu defa, ihtilâlin onun ese- ri olduğu noktasında tam ittifak bu- lunmakla beraber pek çok düşük o- nun gösterdiği yola sapılmamış ol- ması karşısında ciddi esef duyuyor ve ümitlerinin bir kısmını onun şefa- atine bağlıyordu. Ne olursa olsun Yassıadada İnönü, gene 7 numaralı konuydu. Soruşturma Besleme basın ta boylu paraşüt assubayı elindeki beyaz kâğıdı itinayla katlayıp ikiye böldü, sonra cebinden çıkardığı tükenmez kalemle üzerine, yine iti- nayla "Bugün mühim bir şey yok. Gelen giden de yok" yazdı ve karşı- sında gülümsiyerek bekleşen genç a- damlara mültefit bir nazar atfetti. Saatler 17'yi göstermekte, Başkent akşam karanlığına gömülmek üze- reydi. Hâdise, haftanın ortasındaki gün- lerden birinde Yeni Meclis binasının malüm ve meşhur D blokunda cere- yan etmekteydi. Paraşüt assubayının mütebessim nazarlar atfettiği genç adamlar, Soruşturma Kurulunun fa- aliyetine tahsis edilen D blokunun ö- nünde mütad nöbet vazifelerine baş- lıyan Ankaralı gazetecilerdi. Para- şüt assubayının kendinden emin bir tarzda, fakattam bir lâtife havası içinde verdiği yazılı cevap pek tat- minkâr, görülmemiş olmalı ki, gaze- tecilerden hiç biri nöbet mahallini terketmedi. Bilâkis, mevcuda yenile- ri eklendi ve D blokunun kapısı önün- deki muhabirler hâlesi gittikçe ge- nişledi. Gazetecilerin D bloku önünde bitmek tükenmek bilmez nöbeti baş- lamıştı. Bu nöbet, hemen her gün ay- nı saatlerde başlıyor ve Soruşturma Kurulu üyelerin D blokunu terket- melerine kadar sürüyordu. AKİS, 31 EKİM 1960