araştıracak ve gerekli tedbirlerin a- lınması için lüzumlu hareketi yapa- caktı. Üniversite kendisine vurulan şamarı haksız bulmuş, kabul etme- miş ve harekete geçmişti. Hukuk Fakültesi biraz daha geç harekete geçti. Profesörler öğleden sonra toplantıya çağırıldılar. Saatle- rin 16'yı gösterdiği sırada bir kişiyle nisap "temin edilecek durum hasıl ol- du. Beklenen bir kişi de 10 dakika sonra geldi ve kapılar kapandı. Gi rağmen Hukuk Fakültesinde hareket Siyasal Bilgi- ler Fakültesine nazaran daha canlı oldu. Fakültenin kapısına öğrenciler- den büyük bir grup toplanmış, mese- lenin tartışmasını yapıyordu. Bâzı- ları Profesörler Kurulumun toplana- cağı odanın kapısına kadar sızıp ola- nı biteni anlamağa çalışmaktaydı, iş- te bu sırada kahraman bir öğretim üyesi ortaya çıktı. Doçent İlhan Aki- pek -Prof. Jale Akipekin eşidir- fo- toğrafını ER bir foto muhabirinin üzerine yürüdü ve resim çekmek için izin alıp almadığını sordu. Foto mu- habiri cevap vermemiş, ağır ağır sa- lonu terke hazırlanmıştı. Doçent Aki- pek nedense biraz fazla O hiddetlen- mişti. Ortada fol yok yumurta yoktu. Toplanmalarının sebebi imtihandı. Bâzı talebeler imtihan edilecekti. Ho- calarının bu lâfını duyan hem şaşırdılar, hem de Kimbilir, belki de Komite kendilerine yeni bir imtihan hakkı tanımıştı da haberleri olmamıştı! Doçent Akipekin hiddeti kolayca yatışmadı. Evvelâ salonda bulunan basın mensuplarım, sonra talebeleri dış kapıya çıkarttı. Daha sonra bir sigara yaktı ve Profesörler Kurulu- nun toplanacağı odaya girip eşinin yanına oturdu. Talebeler ve bulanık su avcıları ku Fakültesinde kalabalık ge- geç vaktine kadar dağıl- madı. "Kalabalığın bir de özelliği var- dı ve genç asistanları işte bu özellik korkutuyordu. Talebeler arasında ka- ranlık yüzlü, saçları kısa kesilmiş ve konuşmaları homurtu şeklinde olan İnsanlara rastlanmaktaydı. Heran bir şey çıkabilirdi. Bulanık suda' ba- lık avlayanlar fırsatı ganimet bilmiş, ihtilâlin' öncüleri arasına derhal sız- mıştı. Suyun altındaki faaliyet suyun üzerine çıkmak üzereydi. Fakat ta- lebelerin selâhiyetli temsilcileri vazi- yete hâkim oldular. Hukuk Fakültesi Profesörler Ku- rulu toplantısına devam ederken, va- kıf hanın üst katında eşyaların üst üste konduğu küçücük bir odada lâ civert elbiseli, bıyıklı, orta boylu bir genç titrek cümlelerle basın mensup- larına mensubu bulunduğu talebe te- şekkülü adına bâzı şeyler söylüyor- AKİS, 31 EKİM 1960. Numan Esin Talihsiz teşhis du. Esmer genç Ankara Üniversitesi Talebe Birliği Başkam Atalay Zoral- dı. Sesi titriyordu. oHeyecanlıydı ve heyecanlanmakta da haklıydı. Zora- lın, açıklamak istediği husus kendi- lerini bâzı mesuliyetlerden kurtara- cak hususlardı. Talebe Birliği Başka- nı, bu affin gerekçesi açıklanmadığı takdirde Üniversitede bâzı olayların husule gelebileceğini en samimi şekil- de hatırlatıyor ve bundan kendileri- nin mesul tutulmamasını istiyordu. Uzaklaştırılan öğretim üyelerinden pek çoğunun ilmi kifayeti mevcuttu. Karakterleri | biliniyordu. / İçlerinde öyleleri vardı ki bunların affının se- bebi bir bilmeceydi. Anlaşılması im- kânsızdı. Halbuki Üniversitede daha neler mevcuttu, öyle hocalar vardı ki en ünlü Demokrat, zamanında eli- ne su dökemezdi. Bunlar koltukların- da rahat rahat otururken bir çırpıda her tarafıyla mükemmel olan hocalar Üniversite camiasından uzaklaştın- DOKTOR MEMNUNE ABUR Dahiliye Mütehassısı Kızılay Sakarya Caddesi No. 5 Kat 1 deki muayenehanesinde her gün saat 13'ten itibaren hastlarını kabul eder YURTTA OLUP BİTENLER uyordu. İşte bunun içindir ki | Ka- sımda Üniversiteler açılır ve bâzı na- hoş hâdiseler vukua gelirse çpunun mesulü öğrenciler olmayaca! Nitekim aynı husus haftanın so- nunda İstanbulda da göz önünde tu- tuldu. Sıddık Sami Onarın basın top- lantısı sona ermişti ki Naci Şensoy İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği Başkam Ayhan Toramana dönerek | Kasımdaki açılış töreninin yapılma- yacağını söyledi. Mucip sebep şuydu: Üniversitenin asil rektörünün ilk der si vermesi lazımdı. Halbuki İstanbul Üniversitesinin artık bir asil rektör yoktu. Bu bakımdan törenin mânası kalmıyordu. Halbuki talebeler bu yıl kendilerine de söz hakkı verilmiş ol masından dolayı ne kadar memnun olmuşlar, yeni ders senesinene mesut düşüncelerle girmeye hazırlanmışlar dı. Şimdi, bütün bunlar hatalı bir tu tum dolayısıyla suya düşüyordu. Naci Şensoyun haklı kararı üzeri ne Ayhan Toraman "Öyleyse biz de yarınki Cumhuriyet Bayramı törenini katılmayız" cevabını verdi. Başkan bu sözden sonra arkadaşlarını yanına aldı ve Rektörlük odasının tam karşı sında bulunan Genel Sekreterlik oda sına giderek orada bir toplantı ter tipledi. Toplantıda ilk iş olarak rek törlük binasının önüne yığılmış ola talebenin dağıtılmasının temini ge rektiği neticesine varıldı. Hâdiseler sükünetle karşılamak. Milli Birlik Komitesine İtimadı muhafaza etmek idealist ıtilâlcilere yanılmış oldukla rını hulüs ile, samimiyetle anlatmak lâzımdı. Başka türlü bir davranış pu suda yatanların, gericilerin işine ya rayacaktı ve mutlaka önlenmesi la zımdı. Nitekim Ayhan Toraman gençlerin toplu halde bulunduğu mey dana bakan balkona çıkarak bir ko nuşma yaptı ve arkadaşlarından da gılmalarını istedi. Gerelki teşebbüs ler yapılacaktı. Buna rağmen kızlı erkekli talebe grupları dağılmadı! ve Üniversite bahçesindeki meşhur Atatürük heykelinin etrafına kümele nerek durumun müzakeresini arala rında yaptılar. Böyle bir adımın ni çin atıldığını anlayamıyorlardı. "Ho caların Hocası" ise biraz sonra Üni versiteden ayrılarak evvelâ Lütfi rantın evine gitti, yemeği orada yedi saat 18'e kadar kaldı, sonra Küçük yalıdaki evine geçti. Sevdikleri ho rının tavsiyesine uydular ve dağıl r. Sıddık Sami Onarın Üniversiteden ayrılması hazin oldu. Oda gazeteci ve talebelerden boşaldıktan sonra "Hocaların Hocası" bir müddet içer de kaldı, rektör vekiliyle görüştü, Bu sırada uzun zamandır Onarla birlik Ni