OLUP BİTENLER bâzı öğretim üyelerinin aflarındaki isabet Üniversitede ve omemlekette bir aksülâmelin doğmasını önleyeme- di. Bunun sebebi basitti: işin prensibi yanlıştı. YURTTA Buna rağmen, aksülâmel patlak verdiğinde Komite üyelerinden bazı- ları bunun sebebini araştıracak yerde katılaştılar. "Bu kadar iyi niyetle gi- rişilmiş bir hareket niçin beğenilmi- yor" psikozu yüreklerine hâkim oldu. Kendi düşüncelerince de son derece sebepleri kerin mantığının kabul etmediği şey- leri kaabil değil anlamıyorlardı. Va- zifelerinden Ooo affedilenler (o hakkında son derece geniş bilgi toplanmıştı. Bir öğretim üyesi en azından beş kol- dan tetkik edilmişti. Beş ayrı cephe- den incelenmiş, beş ayrı noktadan etüd edilmişti. Bu noktaların içinde ilmi liyakatinden tutun da aile ha- yatına, hususi hayatına kadar her şey vardı. Bir öğretim üyesinin husu- si hayatındaki büyük hataları affe- dilmemişti. Komite üyeleri ders ve- ren hocanın, ulvi saydıkları, bir ma- bet olarak vasıflandırdıkları Üniver- site çatısı altında mükemmel insan ol- masını arzu ediyorlardı. Hususi ha- yatında ahlaken zayıf olan bir insa- nın kürsüde ders verebilmesi -ilmi ne olursa olsun- omantıklarının hududu dışına çıkıyor ve bu zatın Üniversite camiasından ayrılması gerektiği yar- gısına kendilerini sevkediyordu. Me- selâ bir öğretim üyesi ki, hocalığın verdiği kudretle bir talebesinin zayıf tarafından istifadeye kalkar ve onun- la hoşa gitmiyen münasebetler kurar, işte bunu affetmemek gerekirdi. Ko- mitede hava buydu. Bir öğretim üye- si ki, bir zamanlar yabancı ideoloji- lerin birinci sınıf savunucusu olur ve bir müddet sonra bunun geçer akçe olmadığının farkına varır, onun da kürsüden ayrılması lâzımdı. Bu ba- -ımdan Milli Birlikçiler Allah deme- mişler ve en ufak pürüzü olanları işinden oayırmışlardı. e Kendilerince son derece haklıydılar ve kalben müs terihtiler. Belki de bu yüzden işin böylesine büyük aksülâmel göstere- ceğini tahmin etmemişlerdi. Halbuki sükünet içinde ve peşin hükümlerden sıyrılarak beş dakika düşünmek metodun kusurunu gözler önüne sermeye oyetecekti. Bir defa "dört başı mamur adam" artık bu 'dünyanın adamı değildi. Eğer Komi- tenin üyeleri, kendilerini ilâhlaştıran fıkralara, sosyete yazılarına bakarak “dört başı mamur adam"lar oldukla- rı zehabına kaplıyorlarsa yanılıyor- lardı. Herkesin, kendilerinin de bir takım kusurları, eksiklikleri, hattâ 10 başkalarına basit, çirkin gelecek ta- rafları bulunmaması imkânsızdı. Bu dünyada yaşamak için şart insanları bir bütün halinde ele almak, hükmü ona göre vermekti. Aktif ve pasif tartılmadan, adese . altında bir tek noktayı büyülterek karara varmak ancak haksızlık tohumu olabilirdi. Ondan sonra,, affedilenlere en ta- bii insan hakkı, kendilerine savunma imkânı tanınmamıştı. Milli Birlik Ko- mitesinin bir takım kaynakları ol- muştu. a bunların çoğu "emin a- damladan ibaretti. Bu emin zevatın şahsi hislerine kapılıp şunu veya bu- nu lekelemeye kalkışmadıkları nere- den biliniyordu? Haklarında itham- lar olanlara bu ithamları bildirmek, "Arkadaş, kendini savun" demek bir şarttı. Kaldı ki hadiseleri takip e- meydanlarında tanklara, toplara ba- ka baka, başları dik Gazi Osman Pa- şa marşını söyleyerek ihtilâli mümkün kılan, o günden bugüne kendilerinden parça saydıkları ihtilâlcileri uzaktan, ama candan destekleyenler tarafın- an Ankarada heyecan kikaten haftanın sonunda affedil- me haberi gazetelerde duyuruldu- ğunda Ankara Üniversitesinin ihtilâl öncüsü iki fakültesi derhal harekete geçti. O gün Siyasal Bilgiler Fakül- tesi Profesörler Kurulu toplandı. A- ralıksız üç saat müzakere ve müna- kaşa ettiler. Aralarında vazifeden affedilen Aziz Köklü de bulunuyordu. Nihayet kurul bir yınladı ve tepkisini deklarasyon ya- belirtti. Dekla- Sıddık Sami Onar talebe temsilcileriyle Emekler heba mı oldu? denler Milli Birlik Komitesine veri- len bilgiden bir kısmının şahsi endişe, maksat ve gayelere, dayandığını öğ- renmekte zorluk çekmediler. Çeke- memezlik, ön açma gayreti rol oyna- mıştı. Bir takım vak'alar asılsızdı ve ortadan söylenmiş sözlerdi. Bunlara bakarak memleketin yetiştirdiği bir çok kıymetli ilim adamını -ne yapa- lım, memleket bu kadarım yetiştiri- yor- bir çırpıda işlerinden uzaklaştır- mak tasvip edilecek bir hareket tarzı sayılamazdı. Nitekim tasvip de olun- madı. Hem de, kimler tarafından? Bu- gün Mili Birlikçilere akıl hocalığı yapanlar aynı rolü düşükler nezdin- de yapar, onların akıllılıklarını, yakı- şıklılıklarını, kibarlıklarını, hanımla- rının şıklığını, güzelliğini yaza yaza bitirmezken Beyazıt veya Kızılay rasyon kuru, fakat kesindi. .Şatafatlı lâflardan ziyade bir fikri, bir fikri ifade ediyordu. İki üzerinde (hassasiyetle (o durulmuştu. Evvelâ, yapılan tasfiye tasvip edilmi- yor ve Üniversiteler kanununa aykırı görülüyordu, ikincisine gelince, Üni- versiteler Kanununda yapılan tadi- lâtla ilgiliydi ve Fakülte, bu tadilâta gidilirken kanunla ilgili müessesele- rin fikrinin alınmayışını doğru bul- muyordu. Deklarasyonda üçüncü nokta, An- kara Üniversitesi Senatosunun acele toplantıya çağırılmasının gerektiğiy- di.İş sâdece toplantıya çağırılmakla bitmiyor, toplantının havası da tâyin ediliyordu. Peşinen kabul edilen fi- kir, hareketin yanlış olduğu ve sü- ratle tashihi cihetine gidilmesi lüzu- muydu. Senato, işte bunun yollarını AKİS ,31 EKİM 1960