20 D Il Anatomisi ul nr 7 Maurice Garçon ugünlerde dünya hukukçularına daktiloyla yazılmış Be teksir edilmiş bir bülten gönderiliyo; or. Oldukça , "Başvurulacak Muhtıra" başlığını ta- tadır. Dünya hukukçularının, bülteni alakayla karıştırdıklarında zerrece şüphe yoktur. Zira kapak- taki isim, hukuk Alimi olarak değilse bile hukuk tek- nisyeni, yahut pratisyeni olarak beynelmilel bir şöhre- te sahip bulunan Maurice Garçon'a aittir. Mamice Garçon bir fransız avukattır. Aynı sa- manda Meşhur Fransız Akademisinin de bir üyesidir. Şöhretini sansasyonel dâvalar vasıtasıyla sağlamış, sonra da bunlarla beslemekte devanı etmiştir. Fran- sada alâka uyandıran bir adil hadise yoktur ki Maurice Garçon, rakibi Rene Floriot ile birlikte boy gösterme- sin. Bu hâdise bir cinayet dâvası olabilir, bir dolandırı- cılık vak'ası olabilir, bir casusluk ithamı olabilir. Me- sele, herkeste dilinde dolasan bir hâdise olmasıdır. Fransız adaletinin Karagöz ile Hacivatı mevkiinde bu- lunan Garçon ile Floriot derhal tarafların vekilliğini, çok saman ücretsiz alırlar ve hukuki düellolarını fran- sız umumi efkârı önünde yaparlar. Ücretsiz çalışma- ları, aslında bir reklâm bedelini göz önünde tutmaları neticesidir. Aslında, böylece sağladıkları menfaat alâ- kalıların verebilecekleri paranın çok üstündedir. Garçon, tıpkı, Floriot gibi hakikaten kuvvet- li, zeki ve akıllı bir hukuk adamıdır. Yâni başarısı bo- tuna değildir. Bir çok kitabı vardır. Fransanın aktü- el meselelerini yakından takip eder, fikirlerini sık sık meşhur vs ciddi Le Monde gasetesinde yayınlar İ Maurios Garçon dünya hukukçularına gönderdiği bülteninde Yassıada duruşmalarının üzeri- ne eğilmiştir. Tehlikeli Alâkalar sssıada duruşmalarının bir hukuk adamı için cazip taraf taşıdığında hiç kimsenin zerrece şüphesi yok- tur. Böyle bir hâdise ilk defa cereyan etmekte, koca bir teşrii heyet, Cumhurbaşkanı ve Başbakanı, Hükü- meti ve Meclisiyle mahkeme önünde millete hesap ver- mektedir. Hem, siyasi faaliyetinin, mesuliyetinin hesa bını değil. Doğrudan doğruya cezai mesuliyetinin. Bu bakımdan, yak çok avukatın hâdiseyle alâkalanması normaldir. Ancak meşhur Maurice Garçon duruşmaların üze- rine biraz fazla eğilmiştir. Bunca işini bırakıp, tâ Pa- risten kalkmış vs Türkiyeye gelmiştir. Burada çeşitli temaslar yapmış, mevzuatı incelemiştir. Onunla ve bu- nunla görüşmüştür. Resmi hiç bir sıfatı yoktur. Husu- si şekilde seyahat etmiş, masraflarını bizzat vermiştir. Bizzat ? Doğrusu istenilirse , dünyanın bunca meşhur hukukçusu arasında sâdece Maurice Garçon'un böyle bir ilgi göstermesini yadırgamamak kolay değildir. Cebinden para sarfedecek, bunca zahmeti ihtiyar ede- cek, vaktini harcayacak ve kütün bunları sırf hasbi bir hukuk merakı dolayısıyla yapacak! Kabil değil midir? Elbette ki kabildir. Ama, az da olsa bu tutum insanın içine bir kurt düşürmüyor sayılamaz. Kaldı ki Türki- yenin belirli çevrelerinde Maurice Garçon, ismi gayet iyi bilinen bir kimsedir. Bir beynelmilel avukat düşünüldü mü üstadın adı, akla derhal gelebilecek olan üç addan biridir. bir ihtar Maurice Garçon Türkiyeye gelip Yassıada dâvasını inceledikten sonra hususi notlar almakla yetinme- miştir. Memleketine döner dönmez frensızca olarak bir muhtıra hatırlamış ve bunu dünyanın kalburüstü bütün hukukçularına göndermiştir. Maurice Garçon Türkiyeye, Türk adaletine üstü pek az kapalı bir ihtar vermektedir. Dikkat edilmesi ünyanın gözü Yassıadadadır. Orada yapılacak bir haksızlık büyük akis uyandıracaktır. Üstad , kendisine has deklâmasyon usulleriyle patetik sayhalar çıkarmaktadır. "Dehşet içinde kaldım" demektedir. "Alenen ihtar etmekle mü- kellefim ki.." demektedir. "Tehlikeyi işaret etmek is- terim" demektedir. Üslüp bir hukuk aliminin, bir hu- kuk adamının, hatta bir müşahidin edası değildir. Daha ziyade ücretle tutulmuş bir vekilin gayreti, Maurice Garçon'un bülteninde kendisini açıkça hissettirmekte- dir. Sanki meçhul eller şöhretli fransız avukattan bir mütalea satın almıştır ve böylece dünya çapında bir sindirme kampanyasının ilk adımı atılmıştır. Hem, öy- le görünüyor ki bunu sağlamak için ödenen bedel kü- çümsenecek bir meblağ değildir. Zira Garçon'un gös- terdiği gayret ve ateş tatmin edildiğini ortaya koy- maktadır. Fransız avukat gibi icabında astronomik üc- ret talep eden bir şöhreti tâ Türkiyelere kadar gön- dermek, ona bültenler, broşürler yayınlatmak her ba- bayiğidin harcı değildir. Düşüklerin ve onların kuyruk- larının dışarda geniş servete sahip olduklarını, basla- rını kurtarmak için hiç bir şeyden kaçınmayacaklarını bilmek hadisede bir bit yeniği arayanlara evhamlı sı- fatının verilmesini önleyecek kuvwvettedir. Eğer Mauri- ce Garçon bir belirli menfaati temsil ediyorsa, buna şaşmamak lazımdır. Sadece hadisenin ehemmiyetini kavramak ve düşüklerin kudretleri hakkında kanaat edinmek şarttır. Üç kusu öhretli fransız avukat dünya hukukçularına gönder- > diği bültende Yassıada duruşmalarında adalette te- cellisine üç mâni görmektedir. Bunlardan biri, mahke- menin fevkalâdeliğidir. Garçon'a göre normal bir Yüce Divan kurulması gerekirken hususi bir mahkeme teş- kil edilmiş ve e oraya sevkedilmiştir. Halbuki bu caiz değildir ve emniyet vermemektedir. Garçon hususi mahkemelerin dağıtacaklari adalete pek inanma- maktadır. İşgal altındaki Fransada da böyle durum- lar olmuş ve bunlar tüyleri ürpertmiştir! İkinci bir tenkit konusu, bâzı hallerde 65 yaşmı geçmiş kimselerin de pek âlâ idam edilebileceğine da- ir T. Ceza Kanununda yapılan değişikliğin makable şâmil tutularak Celâl Bayara teşmilidir. Şöhretti fran- sız avukat bu değişikliğin düşük Cumhurbaşkanının Idamını sağlamak için yapıldığını görmüştür ve bunu doğru bulmamaktadır. Bir başka şikâyet, soruşturma sırasında sanıkla- rm avukatlarıyla görüşmelerine mâni olunmuş bulun- masıdır. Maurice Garçon bunu savunma hakkının bir tahdidi saymakta, böyle şey olamayacağını belirtmek- tedir. Bunlar, duruşmalar henüz başlamadan göze sar- pan aksaklıklardır. Duruşmaların nasıl cereyan edece- ği hususunda, bülten yazıldığı sırada Maurice Garçon'- un bir fikri yoktur. AKİS ,31 EKİM 1960