ve Otesi Hakikatler açıklanmalıdır. Bu gibi gayretler karşısında omuz silkilebilir ve du- dak bükülerek "Kervan nasıl olsa yürüyecektir" lenilebilir. Nihayet müdahaleler o platonik yili aş- mayacak, dünya umumi efkârı, hatta Türk umumi ef- kârı tatmin olsa da olmasa da ihtilâl hukuku tatbik sahası bulacaktır. Ama bu, hatalı bir tutum olur. Zira hâdisede haklı bulunduğumuzu herkese göstermek, he- sabın adalet dairesinde ve usüllere uygun tarzda sorul- duğunu anlatmak kabildir. e Yalnız, bunun için biraz gayret gösterilmesi, araştırmalar yapılması ve kafa- ların çalıştırılması lâzımdır.. Yassıada duruşmalarıyla ilgili pek çok resmi yayın yapıldığı doğrudur. Fakat şüpheci zihinlerin tatmin edilmiş olduklarını iddia ko- lay değildir. imdi, bir hususi mahkemenin kurulduğu tenkit konusu olarak ileri sürülüyor. 65 yaşın sağladığı mu- afiyetin kaldırılması hukuka ve adalet duygularına aykırı bulunuyor. Soruşturma usülleri obeğenilmiyor. Bunlar sâdece Maurice Garçon'un Fransadan gelir gel- mez zihnine takılan istifhamlar değildir. Memleket da- hilinde de bu hususlar üzerinde tereddüt sahibi olanlar çoktur. Onların aydınlatılması mutlaka lâzımdır. Meselâ bilinmekte midir bir e vatana hiyanet suçunu işlemesi halinde onun nasıl, rede, hangi mahkemede yargılanacağı hususunun A biti Anayasanın müzakereleri esnasında sözcünün ifade- siyle "böyle bir hâdisenin vukuu âm"na bırakılmıştır ? Eğer Meclis zabıtları incelenirse bu nokta derhal orta- ya çıkacaktır. Anayasanın alâkalı maddesi Büyük Mecliste müzakere ediliyor. Feridun Fikri bir takım sisli noktaların dağıtılmasını temin maksadıyla söz alıyor. Cumhurbaşkanının vatana hiyaneti halinde me- sul edileceği ifade olunmaktadır. Fakat bu, bir edebi formül müdür, yoksa bir hukuk mefhumu mu ifade etmektedir? Bunun açıklanması lâzımdır. Bir defa va- tana hiyanet nedir? Bu suç nasıl tekevvün eder? Son- ra, Cumhurbaşkanı kime karşı mesuldür? Nerede, na- sıl, kim tarafından yargılanacaktır? Bunlar cevaplan- dırılması gereken suallerdir. Feridun Fikrinin endişelerine raportörlerden Ce- lâl Nuri cevap veriyor. Vatana hiyanetin tarifi basit- tir. Devletin Anayasasına, kanunlarına riayetsizlik Cumhurbaşkanının vatana hiyanet suçunun unsurları- nı teşkil edecektir. Cumhurbaşkanı Büyük Meclise kar- şı mesul olacaktır. Böyle bir halin vukuu takdirinde nasıl bir usül takip edileceği, Cumhurbaşkanının nere- de, nasıl yargılanacağı o zaman düşünülüp Meclisce ka- rara bağlanacaktır. Zira hâdise öylesine gi görülen hallerdendir ki bunu şimdiden ele e karara raptetmek mkânsızdır. Celâl Narinin zihninden gece- şu olduğu anlaşılmaktadır: "Cumhurbaşkanının vatana hiyaneti nasıl tebeyyün ederse ve suçlu Cum- hurbaşkanı hangi yoldan ittiham olunursa ona göre bir usül tutulacaktır". Bu husus, zabıtlarda açıkça gö- rülmektedir ve bu fikri Celal Nuri, sözcü sıfatıyla, ço- cukların dahi anlayabilecekleri bir dille ifade etmekte- dir. Radyolardaki Yassıada saatinde, Meclis zabıtları- nın o kısmının okunması tarifsiz faydalar sağlayacak- tır. Maurice Garçon'un hususi mahkeme kurulması ve 65 yaş muafiyetinin kaldırılmasını tenkit etmesi böyle- AKİS, 31EKİM 1960 ce yersiz hale gelmektedir. Zira Cumhurbaşkanlarının vatana hiyaneti bahis konusu olunca yepyeni bir usülün bina edilmesi, Cumhurbaşkanının bu suçunu tesbit ve tescil edenlerin hakkidir. 65 yaş meselesi ise, bu durum karşısında Cumhurbaşkanlarıyla alâkalı bir madde ol- maktan çıkmakta ve hiç kimseyi bağlamamaktadır. Ya, medeni Fransada? onra, düşüklerin avukatlığı vazifesini sırtlamış görü- S nen üstad Garçon bu ithamları yöneltirken Fran- sada nelerin cereyan ettiğinin bilinmesinde fayda var- dır. Yassıadayla pek ilgili Türk umumi efkârı belki farkında değildir. Ama bugünlerde Fransada duruşma- ları devam eden bir "Jeanson Dâvası" Fransız basının- da pek çok mürekkep akıtmaktadır. "Jeanson Dâvası" Fransanın oCezayirdeki tutumunu (beğenmeyip bunu ilân edenlerin muhakemesidir. Dava görülmekteyken, sırf. bu dâvada tatbik edilmek üzere Fransız usül ka- nunları biç bir hukuk anlayışıyla izah olunmaz tarzda değiştirilmiş ve hedefin "Jeanson Dâvası" olduğu Ada- let Bakanı Terrenoire tarafından bile ortaya atılmıştır. Bundan böyle Fransadaki duruşmalarda şahitler sâdece maddi hususlar üzerinde duracaklar, kanaat ve istidlal ÜYan edemeyecekler, fikir söyleyemeyecekler- dir. Bundan başka her şahit ancak tanıdığı sanık hak- kında e ei ifadesi başkalarına teşmil o mayacaktır. Böylece şahitler zaptırapt altına alınmak- ta, bon konusunun hükümetin hoşuna gitmeyecek beyanları önlenmektedir. Ama usüldeki e asıl, tadır avukatları Damokles kılıcının ta altına sok Bu dâvada bir pek Tera LE sarti sözler Cezayir âsilerinin haklı (bulund iddia şeklinde başkan tarafından tefsire Mi derhal tatbik olunan oezalar"a çarptırılmakta, avukatlık mes- leğini belirli müddet ifadan menedilmekte, dâva boyun- ca yaptığı savunmaların iepsi yanmış sayılmaktadır! Böylece, Maurice Garçon'un mukaddes diye vasıflan- dırdığı savunma hakla, Fransada en ağır şekilde ambargo altına konulmaktadır. Dâvanın görülmesi rasında çıkardan ve dâvanın duruşmalarında tatbik sahası bulan di tadilâta uygun olarak meselâ Verges adında bir avukat üç ay müddetle avukatlık yapama- ma cezasına çarptırılmıştır. Bu ceza derhal infaz olun- lehinde yaptığı ve adalet mefhumlarıyla bağdaşan bir tarafını bulmak elbette ki son derece zordur ve "Jeanson Dâvası" bi- zim Yassıada duruşmalarının yanında güdümlü adale- tin en parlak misâllerinden, örneklerinden biri olarak yatmaktadır. Şimdi, Maurice Garçon eğer düşüklerin heyeti umumiyesini kurtarmak vazifesini yüklü bir ücret mu- kabilinde üzerine almışsa kendisine söylenecek hiç bir söz yoktur. Kullandığı metodlar pek makbul metodlar olmamakla beraber, nihayet vazifesini yapmaktadır. O takdirde bize düşen, bu hususu derhal belirtmek ve düşüklerin imkânlarını gözler önüne sermektir. Yok, üstad dışardan gazel okuyorsa ve sırf profesyonel bir merak saikasıyla o şantaj kokan broşürü neşrettiyse, kendisine söylenecek, bir atasözümüzden ibarettir: "Başkalarının gözündeki göpe karışmadan, evvelâ ken- di gözündeki merteği çıkar!"