YURTTA OLUP BİTENLER gelecektir. Gözlerini dünyaya sâdece Cumhuriyet değil, aynı zamanda De- mokrasi de diyerek açmış olan nesil, nasıl ağabeyleri dün Cumhuriyetin teminatım teşkil etmişse, yarın e- reflere ve hak ettiği saadete onların bekçiliğinde kavuşacaktır. Üniversite Bir bomba düştü Geçen haftanın sonundaki gün, İs- tanbulda Cumhuriyetin 37. yıldö- nümü senliklerinde bulunanlar Ata- türk tarafından bu Cumhuriyet ken- dilerine emanet edilmiş olan neslin, gençliğin temsilcilerini boşuna ara- . Her zaman neşeli ve en azimli zümresini teşkil eden Üniversite Gençliğinin yerinde, göze çarpan, korkunç bir boşluk var- dı. 27 Mayıs inkılâbını sokaklarda hazırlayan ve İhtilâlci subayların ha- rekete geçmelerini mümkün kılan talebeler , onların mensubu oldukları teşekküller 29 Ekim 1960 günü derin bir kırgınlık içindeydiler ve bunu be- lirtmek için bayrama katılmama ka- rarı almışlardı. Nitekim üç gün son- ra, D.P, iktidarı devrinde bile cere- yan etmemiş bir hadise olacak, Üni- versiteler ders yılına omütad tören yapılmaksızın gireceklerdi. Tıpkı, vaktiyle Adalet yılma sessiz, gürül- tüsüz, adeta kaçamak girildiği gibi.. Zira bu üniversitelerin rektörleri is- tifa etmiş bulunuyorlardı.. Kendisine hücumlara larıyla- ilim adamının sembolü olan ve karanlık günlerde -haklı, ya da k rolü oynayan Sıddık Sami Onar, bâzılarının "İmparator", bazılarının "Hocaların Hocası" dedi- ği bu adam artık Türk üniversitele- rinin başı sayılabilecek İstanbul Üni- versitesi rektörlüğünden kalbi parça- lanmış ayrılmış ve Küçükyalıdaki e- vine kapanmıştı. O gün, takvimlerin 29 Ekim 1960'ı gösterdiği gün İnkı- lâp Türkiyesinde gazetelerin pek ço- ğu aynı Onarın bir sözünü manşet o- larak veriyorlardı ve bunda bir hazin taraf bulunduğu muhakkaktı: "Üni- CI Tamamen çöktü." Şok tesiri HK şey, haftanın sonlarında bir ge - ce, oldukça geç vakit, İstanbulda ve Ankarada telefonların işlemesiyle başladı. Gazetelere resmi bir haber intikal etmiş ve derhal yayılmıştı: Milli Birlik Komitesi üniversitelerin 147 öğretim üyesini vazifesinden af- 6 fetmişti! Herkes hâdisenin mahiyeti- ni öğrenmek istiyor, vaziyet kendile- rine bildirilen hocalar listede bulu- nup bulunmadıklarını soruyorlardı. Bir heyecan dalgası kısa zamanda i- ki büyük şehri kapladı. Hiç kimsenin bir şeyden haberi yoktu. Sır iyi mu- hafaza edilmişti. Milli Birlik Komite - sinin yayınladığı anlaşılan Üsteden başka, elde Ur bilgi mevcut değildi. Listeise, istisnasız herkesin garibine gitti. 27 Mayıs Türkiyesi üniversite- lerinde hocalık etmesi insanla alay gibi gelen bâzı kimselerin yanında 27 Mayıs Türkiyesi üniversitesi de- yince hatırlanan ve mensubu bulun- dukları müesseselere sâdece şeref ve- ren öğretim üyeleri de kürsülerinden uzaklaştırılıyorlardı. Bir Müfide Kü- ley ile bir Ali Fuat Başgil, bir Tarık Zafer Tunaya ile bir Bülent Nuri E- tim üyeliğinde kalıp kalmayacağını! ise, daha sonra düşünürüz." Ertesi sabah Üniversite fitesi sabah bütün Türkiye hâdise- yi gazetelerden öğrenmişti, İstan - bul Üniversitesinin bahçesi daha pek erken saatlerde ve hemen hemen ta- mamen doldu. Gençler arasında bü- yük bir heyecan seziliyordu. Hava son derece elektrikliydi. Rektör Sıd- dık Sami Onarın gelişi hâdiseli olma - dı. Zaten "Hocaların Hocası" her za- manki gibi erken gelmiş, odasına ka- panmışa. Onu biraz sonra Hukuk Fa - kültesi Dekanı ve Rektör vekili Naci Şensoy takip etti. Daha sonra Fen Fakültesi profesörlerinden Lütfi Bi- rant -Sıddık Sami Onarın akrabası olur- ile “Yüzkırkyediler"'den Tıp Fa- kültesi Dekanı Ömer Özek göründü- ler. Öğretim üyeleri rektörlük oda- Onar basın toplantısında konuşuyor İlmin şah damarı kesildi sen aynı sepetin içinde muamele gö- rüyorlar, bir Mina Irgat ile bir Kâ- zım İsmail Gürkan eş ölçülerle ele a- lınıyorlardı. İstanbuldaki şok tesiri her türlü tahminin fevkinde oldu. Bâzı hocalar gece evlerinden çıktılar ve İlk gaze- teleri Babıâlide beklediler. Fakat ga - zetelerde de fazla tafsilât yoktu. Ya- yınlanan hemen sâdece meşhur listey- di, üstede bulunan ve birbirleriyle u- zaktan yakından münasebeti olma- yan 147 kişiye derhal "Yüzkırkyedi- ler" adı takıldı. Bir gazete Sıddık Sami Onan telefonla ele geçirmeye muvaffak oldu ve "Hocaların Hoca- sı"na ne yapmak niyetinde bulundu- ğunu sordu. "Hukuk İmparatoru"nun cevabı basit, kısa ve kesin oldu: "Rek törlük te bir dakika durmam, öğre- sında uzun uzun görüştüler. Ziyaret- çiler, teessürlerini bildirmek işin gelmişlerdi. Saat 11 sıralarında Lüt- fi Birant ile Ömer Özek rektörlük bi- nasını terkettiler. Dışarda hava gittikçe ağırlaşı- yordu. Talebeler rektörlük binasının önünü doldurmuşlardı. "Yüzkırkye- diler"den Ömer Özek merdivenlerde göründüğünde gençler kendisini al- kışladılar, lehte tezahürat yaptılar. Herkes heyecanlı görünüyordu. Rek- törlük (binasının holü dolmuştu. Gençler kendi aralarında yüksek ses - le konuşuyorlar, vaziyeti müzakere ediyorlardı. Milli Birlik Komitesin- ce atılan adımın tasvip görmediğini anlamak için söylenenlere kulak vermek kâfiydi. Üniversitede bir tas- fiye lüzumlu degil miydi? Elbette. AKİS, 3IEKİM 1960