Haftanın İçinden «Karar verdik, icra ettik, bitti!.» imdi sükünetle, hiç sinirlenmeden ve daha mühimi, S kendimizden başka herkesi arka düşünceli olmakla süçlama basitliğine okapılmaksızın konuşalım. Bir ihtilal yapmış bulunuyoruz. Hareket, askeri hükü- met darbesi mahiyeti taşımamıştır. Aksine, meşruiye- tini kaybetmiş bir iktidar ekibine karşı sokaklarda ayaklanmış milletin iradesini bir komite tecelli ettir- miştir. Bu, bir "Sen kalk, ben oturayım" oyununa, ih- timal olarak dahi gözler önünden silmektedir. Komite - ye milletçe verilen vazife pürüzleri ortadan kaldırdık- tan sonra feragatle ve o nisbette şanla, şerefle çekilip gitmek, demokratik nizamın sıhhatli şekilde işlemesi- e imkan açmaktır. Böylece yarının iktidarları, seçim yolunu tıkamanın koltuğu ebediyen muhafaza maksa- dını temine yetmediğini, milletin hayır dediğini ve memleketin sağlam kuvvetlerinin en asil gayelerle mutlaka harekete geçtiğini görmüş olacaklardır. Ko- mite, işin başından itibaren misyonunu anladığını bel- li etmiş, gidici olduğunu hiç bir zaman saklamamış, zaman zaman yükselen ters seslere, atılan talihsiz adımlara rağmen en sonda daima basiretin yoluna bul- muştur. Memleketin, ha otuzyedi makbul kısanın şa- hıslarına karşı bir o tahammülsüzlüğü yoktur. Bilakis, onlardan pek çoğuna karşı hakiki bir sevgi, ciddi bir saygı duyulmaktadır ve heyet olarak İcraatlarından sek seviyeli olup olmayacakları hususunda tereddüt sa- hibi bulunan çevreler de vardır. Ama mesele bir pren- sip meselesidir ve bu topraklar üzerinde artık, seçim- den başka bir yolla kurulmuş iktidarlara -hatta ilâh- lardan teşekkül etse- yer yoktur. Bu hususta milletçe azmimiz tamdır. İhtilâlle gelmiş olmak ve gidici bulunmak, iktidar- ları normal siyaset hayatının bir çok derdinden kurta- rır. Bir defa, oy endişesi yoktur. O bakımdan el, kol serbesttir ve basit (hesapların çamuruna tahammül mecburiyeti mevcut değildir. Ancak oya muhtaç olma- mak ile prestije bigâne kalmak birbirinden çizgilerin en kesiniyle mutlaka ayrılmalıdır. Hattâ tam aksine, bütün iktidarlar içinde prestije hayati ihtiyaç duyanlar İhtilâlle gelmiş olanlar ve gidici olacaklardır. Söz meş- hurdur ve tarihin gözler önüne serdiği bir hakikattir: Süngünün ucuyla herşey yapılır üzerine oturmaktan başka! Kaldı ki 27 Mayısta süngüler kınından çıkarıl- mışsa onların gerçek sahipleri bunu bir belirli gayeyle yapmışlardır Ve o gayeden uzaklaşıldığı gün, üzerine oturmak için dahi süngü bulunamayacağı pek açık bir hakikattir. Bu memlekette üç büyük zümrenin bulunduğu gö- rülüyor. Devrilen iktidarın dışarda kalmış, kuyrukları vardır. Bunların azımsanacak bir kuvvet olmadığını kabul etmek lâzımdır. Gericiler, menfaatçiler, ,kbal düşkünleri, dalavereciler, her devrin adamları, şakşak- çılar.. İhtilâlin, bu zümreyi sağlam bir dayanak sayma- sına imkân yoktur. İhtilal, dikmiştir. Bugün o zümre mensuplarının gülümseyen maskeleri altında hınç dolu, kin dolu, nefret dolu bir yüz yatmaktadır. Bu yüzün bütün çizgilerini Yassıa- dada "Muhterem reis beyfendi hazretleri" diye el bağ- AKİS, 31 EKİM 1960 bu zümrenin ocağına incir Metin TOKER layıp yılışan adamın zaman zaman hakiki hislerini bel- li eden çehresinde, nazarlarında ibrette yret mümkündür. Eğer İhtilâl, onların atılırsa kendi kendini boğazlamış olur. Memlekette ikinci bir zümre, kalben ve fikren Halkçılardır. Bunlar iyi taraftarıyla ve kötü, hattâ kü- çük yanlarıyla bir hakikattir, bir vakıadır. Son on yü- daki tutumları hakkında asıl hükmü tarih verecektir. Ama yıktığımız idareye karşı mücadeledeki paylan kimse tarafından inkar olunamaz. İhtilâl onların etra- fında et tutmuş, onlar ei teşkil etmişlerdir. Bu- gün ihtilâl ile o zümre rasında bir osoğukluğun, bir kırgınlığın, birbirini anlamamanın ve karşılıklı itimat- sızlığın mevcudiyetini saklamanın faydası yoktur. Kim kusurludur ? Böyle hallerde daima olduğu gibi, muhte- melen iki taraf da hatalı davranmıştır. Her iki tarafın akü hocaları arayı açmak için ellerinden geleni esirge - memişlerdir ve bunda muvaffak da olmuşlardır. açılmış kucağına Bir de, bu iki zümrenin üstünde, onlardan defalar- la geniş, defalarla kuvvetli bir başka kütle, tarafsızlar vardır. İhtilâlin ilk gününden beri bütün güçleriyle, bü- tün samimiyetleriyle onun yardımına koşmuş, yanında yer almış, önemsiz aksaklıkları görmemezlikten gel- miş, hattâ ideali uğrunda prensiplerinden küçük feda- kârlıklara dahi razı olmuş tarafsızlar.. Memleketin bu gerçek kuvveti bütün müesseseleriyle ihtilâli benimse- . Gençliğiyle, üniversitesiyle, basınıyla, ordusuy- . İhtilâle kendi çocuğu gözüyle bakmıştır. Her söy- lediibi en iyi niyetlerle söylemiştir; Onu, düşüklerin kuyruklarına, hattâ Halkçıların azgınlıklarına karşı himaye kanadı altına almıştır. Sevgi göstermiştir, şef- kat göstermiştir. İhtilâlin emrine verdiği müessesele- rinin aksaklıkları, o çirkinlikleri yok mudur ? Doludur. Bu müesseselerdeki bâzı davranışlar insanı çileden çı- karmamakta mıdır? İğrendirmektedir bile Düzeltil- meye muhtaç değiller midir? Hattâ yeniden kurulma- ya. Ama hepsi memleketin malıdırlar. -Cemiyetin bir parçasıdırlar. Kızmamak, bedbin olmamak, zecriliğe başvurmamak, “yaparım olur, kudret benim elimde" düşmeden anlayış, sabır göstermek lâzımdır. Bir millet, bütün müesseselerine karşı savaş açılarak idare olunamaz Şimdi İhtilâl, bütün desteklerinden mahrum hale gelirse muallâkta nasıl durabilir? Muallâkta duran sâ- dece, rivayete göre Kâbedeki taştır, ihtilâli şahısların - da temsil edenler itildikleri yolda bir an tevakkuf edip mutlaka etraflarına bakmalıdırlar. Elde bir tırpan, sâ dece tahrip ederek ancak cengellerde ilerlenilebliir. Cemiyetlerin dertleri çengellerdeki osarmaşıklardan başka usüllerle çözülür. Gençliği kır, üniversiteyi lor, basını kır, orduyu kır.. Sonra? Evde bir cenazenin hâ- lâ yatmakta olduğu sırada, memleketin bütün kuvvet- leri bu cenazenin kaldırılması için bir araya getirilmek gerekirken niçin yeni zorluklar icat edilmeli, niçin me- seleler yaratümalı, devlet idaresinin baş şartı olan takt, zaman seçme, icabı yerine getirme hususları neden is- tihkar görmeli? Ellerinde kuvvet tutanlar bunu bir kör kuvvet, bir kaba kuvvet haline getirmemeye her şeyden pek dikkat etmelidirler. Zira bir gün bakarlar ki, avuçlarında kalan bir rüzgârdan İbarettir.