tu, "Caz sanatı" ismi altında, Anka- ra Radyosunun devamlı ilk caz prog- ramları serisine başlamıştı. — Sanat musikisi yayınlarının hepsi gibi, ço- gunluklara hıtap etmekten ziyade, bir eraklı" programı olan — Caz Sanatının, bu musikiyle ilgilenenler arasında büyük rağbet gördüğü an- laşılıyordu. Bununla beraber, bu prog- ramı takip edenler arasında hiç de- ğilse bir kişi, huzursuzluk içindeydi. u huzursuz kişi, Radyosu spikerlerinden bir genç kızdı. Onun da caza karşı bir ilgisi fakat bu il- ginin yanında bir de parlak fikri var- dı: Plâkların zarflarında verilen bil- gileri okuyup aşağı yukarı tercüme edebilen herkes böyle bir caz prog- ramı yapabilirdi. Öyleyse nıçın o da ir caz programı yapması Bu fikrini, müzik yayınları şef- liğindekiler bıyık altından gülmekle karşıladılar. Fakat sevimli spikerin cesareti kırılmadı. Nihayet, kendi gibi düşünen birini buldu. Talihsiz- liğe bakın ki aynı fikirde olan şahıs, Ankara Radyosunun Program Mü- dürü vazifesini gören Güntekin Or- kuttu. Hem, Güntekin Orkutun da parlak bir fikri vardı. Birbuçuk yı- la yakın bir zamandır her hafta ya- pılan bu Caz Sanatı programı artık ya durdurulmalı, ya da ona başka bir çeşni verilmeliydi. Hesaba kat- mıyordu -yahut bilmiyordu- ki, he- men hemen bütün Batı radyolarında ok daha uzun yıllardır, değişmiyen şahıslar tarafından, aynı tarzda caz programlarıyapılmaktadır B. B. C nin, Amerikanın Sesinin, yahut -da- ha yakın bir örnek- İstanbul Radyo- sunun, kurulduklarından beri devam- lı olarak yapılan izahlı caz yayınla- rı buna örnektir. Güntekin Orkut, tasavvurunu tat- bik etmek için elinden geleni yaptı. Çeşitli — engeller ve anlayışsızlıklar yüzünden, yüksek gayelerini bir tür- lü istediği gibi tatbik mevkiine ko- yamadığı için herşeye — aldırmazlık etmiye başlamış olası Müzik Yayın- ları Şefi Bülent Areli ikna — etmek güç olmadı. Geçenlerde, programın sahibi Mımarogluna “kışın — yeniden başlamak üzere" Caz Sanatı prog- ramlarının şimdilik - durdurulduğu gayri resmi olarak bildirildi. Cuma akşamlan 21.15te yapılan bir prog- ramın yerini de, plak zarflarını ter- cüme etmekle program yapılabilece- ğine inanan genç spikerin hazırladığı "Bir Albüm" adlı program aldı. Bu yeni program ne yazık ki, bu inan- cın aksini ispat etmekten başka ise yaramadı. Çalınan plâklarla alâkası olmıyan birtakım tarihler ve şarkıcı Ella Fitzgerald'ın ağırlığının kaç k lo olduğu gibi münasebetsiz bılgıler— den, "baterist" gibi mevcut olmıyan kelimelerdenden -cazda "dav kelimesinin Fransızca karşılıgı "ba— terist” — değil — "bat dur- "dam ustunde saksagan sozlerden meydana gelen izah metni, — seçilen parçaların sıralanışındaki hesapsız- lk "Bir Albüm" yayınının — ancak, tecrübesiz bir heveskârın, programı olmasına imkân veriyordu ('D AKİS, 9 AĞUSTOS 1958 M U S Opera Dedenin yolunda kinci Dünya Savaşının yıkıntıları arasından yeni bir — Almanyanın doğuşu, bu memleketın en köklü ge- lenekleri arasında bulunan — musiki ve opera sevgisinin elle tutulur, göz- le görülür bir şekilde canlanışmda Almanyanın opera binalarının yeni- den inşa edilmesinde, verilen temsil- lerin gerek sayı ve gerek zenginlik bakımından seçkinliğinde — ifadesini bulmaktadır. Bugün, savaşın sonun- dan beri geçen onüç yıldan sonra, Batı Almanyada bulunan 57 opera kumpanyası yılda ortalama 200 eser temsil etmektedirler; otuzdan fazla opera binası ya tamir, ya da yeni- Wieland Wagner Süs yerine sadelik den inşa edilmişlerdir. — Gelenekler ve geçmişe olan bağlar unutulma- mıştır. Meselâ, yeni yapılan opera- lardan biri, Munster Operası- yıkıl- mış eski bır opera binasının yüzyıl- lar önceye ait bir duvarından fayda- lanarak inşa edilmiştir. Bununla be- raber — geleneklerden — vazgeçildiği, geçmişe olan bağların — koparıldığı, çağımızın gereklerine — uyulduğu da görülmektedir. Bu cereyanlar, gerek mimaride, gerekse operaların sahne- ye konuşunda aynı zamanda da e- serlerin seçilişinde kendini — göster- mektedir. Mimari yenilikleri arasında dik- kati çeken bir bina, rg ope- rasının camdan cephesıdır Temsıl İ K İ saatlerinde sokaktan bakınca, ant- raktta fuayelere çıkmış seyirciler si- luet halinde görülmektedirler. Gerek eser seçimi, gerek sahneye — koyuş bakımından yeni anlayışa bir örnek, geçen mevsim oynanan, Schönberg'- in "Musa ile Harun" operasıdır. Yeni operalar lmanyanın opera hayatındaki can- lılığın bir belirtisi de biten mev- simde, bu memleketin çeşitli opera binalarında, beş tane yeni eserin ilk temsillerinin verilmesi, bundan baş- ka birçok eski ve tanınmış operanın yepyeni anlayışlarla şahneye konma- sıdır. Yeni operalar arasında en zi- yade dikkat çekenlerden biri, Paul Hindemith'in, Alman astronomu ve matematikçisi Johann Kepler'in ha- yatını konu alan, "Die Harmonie der Walt - Kâinatın Ahengi" operasıdır. Werner Egk'in "Der Revisor" adlı operası ise, mevsimin belkı en çok hoşa giden eseri olmuştu Öte yandan, genç orkestra şefle- ri arasında bilhassa — 34 yaşındaki Wolfgang Sawallisch, Bayreuth fes- tivalindeki çalışmalarıyla büyük şöh- anmakta ve takdir toplamak- Richard Wagner — tarafından kurulan bu dünyaca meşhur festi- val, büyük bestecinin iki torunu ta- rafından devam ettirilmekte, Wolf- ga ile "Wieland Wagner'in ilerici gayretlerı büyük hayranlık — kazan- makta, fakat bazı gelenekçı çevre- lerde de şiddetli' tenkitlere uğramak- tadır. Meselâ, "Wieland — Wagner'in "Die Meistersinger - Usta Şarkıcı- lar"ı sahneye koyuşu, temsil bittiği zaman, yarım saat süren alkışlarla karşılanmış, fakat son sahnede ko- ronun amfitiyatro halinde yükselen merdivenlere yerleştirilişi — gelenekçi çevrelerde "tıp fakültesinin cerrahi sınıfına benziyor" diye alayla karşı- lanmıştır. Bununla beraber, 41 yaşın- daki Wieland Wagner'i bir deha ola- rak kabul edenler az değildir ve mo- dern, sade, fakat dramatik bakım- dan son derece tesirli' mizansenleri, oyuncuları büyük titizlikle çalıştır— ması, hayranlık uyandırmaktad Kuğusuz "Lohengrin M ücerret dekorlar, Wieland Wag- ner'in Mmizansenlerinin dikkat çeken özellikleri arasında başta ge- lir. Bu özellik geçen hafta Bayre— uth'da temsil edilen "Lohengrin" o- mizanseninde bılhassa barız— ya binmiş, olarak sahneye gelir. Hat- ta, opera tarihinin ünlü Lohengrin'- lerinden tenor LeoSlezak'ınbaşına gelen bir hadisenin hikâyesi opera- sevenler tarafından pek iyi bilinir. Anlatıldığına göre tenor Slezak bir temsilde, kuğuya binmekte gecikmiş ve kuğu boş olarak sahneye çıkmış. Bunun üzerine tenor sahne gerisin- deki aksesuar memuruna — dönere Böyle demiş: "Bir sonraki kuğu saat kaçta kalkıyor?" 29