Ali Nüzhet Beyin eseri, eğer yanılmıyorsam, Ziya Gökâlp hakkında kitap şeklinde çıkan tetkiklerin henüz ilkincisidirl Ben bugünkü Türk münevver neslinin de Ziya Gökâlpı sev- diğine eminim. Fakat zannediyorum ki, hir millete tarihinin, en muhtaç olduğu devrinde bir büyük irfan borcu ödeyen bir mütefekkiri sevmek, onu unutmak demek olmasa gerektir! Ziya Gökâlpm cenazesini geçirdikleri günü hatırlıyorum Cenazenin peşinde, onun -kısmen kendi bulduğu ve yetiş- tirdiği- fikir dostları, daha arkada gençler ve çocuklar geliyordu. Onun cçenazesinin peşinden giden, fakat daha ©o sağ iken onu terkeden bu filcir dost'arının yüzünde, bizim tarihimizin bir devrinde kendine bir yer ve bir ad yapmış olan “bahtsız,, adamı, daha toprağa girmeden unutmuş olmanın âvâre mânâ- sızlığı vardı. Sert bir fikir adammı sağ iken anlıyacak ve öldükten sonra duyacak ve tamamlıyacak olanlar böyle âvare bir kafile ola- mazdı. Ögünden bu güne geçen zaman, bu ilk hissimin bir hazin teyidi oldu. Bizden gelen ve bizim terakki zencirimizin bir noktada kesik kalmaması için tam vaktinde gelen ,Ziya Gökâlpın bu cenazesi peşinde gidenler, onun cesedini rakle- der, fakat eserini nakledemezdiler! Vakıa, Türk milleti nümayişli sevgileri sevmez, İnanıp bağlandıklarına karşı en büyük hediye diye gönülden teslimi- yetini verir. Türk milletinin ruhunu ve ahlakını yapup ta, onun bu gönül teslimiyetinden başka armağanını duymayan ve bugün Ana- dolunun ıssız dağ başlarında, harap dere içlerindeki türbele- rinde uyuyan isimsiz halk adamlarmın misali, bu nümayişsizlik seciyemizin bin tecellisinden biridir. Bu adamların kimisi din, kimisi tarikat, kimi masal, kimi saz, kimi destan diliyle, bütün hayatlarında halk için konuşmuş, halk içinde ölmüş ve yine halkın hafızasında gömülüp kaybol- muşlardır. Hepsine bir tek isimle “Erenler,, denilenlerin ve halk içinde fenâfithak olup halka erenlerin, ne adları ne nişanları mevcut- tur. Dahba dün yaşayan ve halka, halk içinde kaybolmanın cezbesini bir din gibi bırakan Yunus Emrenin, halkın tahteş- 32