Hiylekâr firenk, bir taraftan memlekeli soymuş. Bir taraftan, memlekette en cüz'i bir milli sermayenin bile terakümüne mâ- ni olacak bir gümrük ve mal mubadelesi sistemini zorla kabul ettirmiş. Bir taraftan da, böyle bir memleketin hiç bir zaman borç ödeyemiyeceğini bildiği halde, para ikraz etmiş. Hem na- sıl bir ikraz. Daha ilk adımda, verilenin yarısını bir takım finans dalaveraları ile katıklıyarak yutmak şartı ile, Sade bu kadarla kalsa neyse. Hayır, bir taraftan da, Aksakallı- nn memleketinden her gün bir başka parça koparıp almış. İkide birde, ya Ulahı, ya Sırbı ya ötekini kışkırtarak onları müstakil ilân etmiş ve hazineyi her gün yeni varidat membaitı- dan mahrum bırakmış. Yani, asırlardan beri birikebilmiş servetleri, bir takım hok- kabazlıklarla, gâh güzellikle gâh xorla kendi cebine akıtmış; ve hiçbirisi yetmiyormuş gibi, nihayet Sövres muahedesi ile soyup soğana çevirdiği adamın iflâsını talep elmiş, İHâs ka- rarı çıkmış. Malın, yani memleketin haczi lâzım gelmiş. - Fi- renk, bu kararı tatbik için, yola tahsildarlar ve jandarmalar çıkarmış. Günün birinde, hem tahsildarlar hem de jandarma- lar, kafaları ve gözleri patlamış bir halde geri gelmişler. - Firenk, neye uğradığını anlamamış. Gözlerine İnanamamış. “Ne oldu? “demeğe kalmamış, mubaşir, T ausannc için bir celpname getirmiş. e Hikâyeyi, burada keselim. Dava nedir? Osmanlı borçları. Davacı kim? Hâmiller. Borçlu kim? Osmanlı İmparatorluğu. İyi ya, bulsunlar Osmanlı İm- paratorluğunu ve alacaklarını Lahsil etsinler. O İmparatorluk- tan ve onun cinayet ortaklarından, biz de davacıyız. Bizim de alacağımız var, Bir Fransa ile bir Türkiye arasında ne kadar servet farkı varsa, o hem soyan hem de soyduran bunaktan o kadar matlubumuz var. Bu, bir. İkincisi de, ondan alacaklı olduklarmı iddia edenler, yalan söylüyorlar. Alacaklarını, belki 5, belki S0, belki de 500 da- fa tahsil etmişlerdir. Biz, dava ile meşgul olacak mahkeme heyetine, bu şehadetimizin delillerini birer birer göstermeğe hazırız. Yalancı alacaklılar, ceplerini yoklasınlar. Yelek ceple- 24