varamayız. Çünkü mahpes veya menfa, idealist bir fikir ve hareket adamının hürriyetinden ve hürriyetile beraber muhit ve realitesinden tecrit edilişidir. Mahpes veya menfa, reali- tesinden, yani kendi fikir ve hareketlerine istikamet veren bütün objektif şartlardan tecerrüt eden bir idealistin kendi dimağına kapanışı ve bütün hükümlerine artık, kendi süb- jektif telâkkilerinin hâkim oluşu demektir. Bölye bir devir,bir idealistin hayatında; âdeta, kendinden uzak- laşıp hayata karışmak için o güne kadar aştığı yolları, bu defa hayattan uzaklaşup kendi ruhuna ulaşmak istikametinde geri geri geçmesine benzer. Filhakika olgun bir fikir ve hareket adamı,böyle bir tecerrütte de,kendi ruhiyle yaşar ve kendi ruhunda kendi tatminini bulur. Fakat,realiteden mücerret bu derumni yaşayış - içinde vardığı hükümler artık hiç bir zaman, kendi haricinde kalan hayatın akışının tam bir ifadesi olamaz, Ziya Kökâlpın Malta mektuplarında da, bu bhayattan tecarrüt edişin ve hükümlerde sübjektifleşmenin sayısız misalleri vardır: Malta'da Ziya Gökalp, artık kendi ruhunda yaşadığını ve kendi ruhunun kendini tatmin edişini anlatır. Maltada Ziya Gökalp, artık her şeyden evvel bir insaniyetçidir. O güne kadar mevcut olanın artık doğru olmadığına, artık yıkıldığına emin olarak, harpsiz, darpsız, istismarsız yeni bir beşeriyet hayatının muhayyele tarikiyle tasvirini yapar, Filhakika Ziya Gökâlpın o devirde içinde yaşadığı maddi ve manevi atmosfer düşünülünce,onun bu kendi ruhuna dönüşü kendiliğinden anlaşılır: bir taraftan, bir azda kendi eseri olan Genç Türkler Türkiyesinin, içinde yuvarlandığı muzlim hava, diğer taraftan harpsonu Avrupasının karma karışık manza- rası, nihayet Istanbulda, ziyaretleri günden güne seyrekleşen gon İki üç dostun tesellesine emanet ettiği masum fakat muz- tarıp ailesini düşünerek vardığı nefis mürakabelerinin iztırabı.. VB Bir zaman,siyasi hudutlarla bile mukayyt olmıyarak bir geniş ırka bir yeni dünyayı görüş ufku açan bir enerji adammın, bu şartlar altında,Polveristadaki kale odalarının mahsur ufku ve bukaleye sürülen (bir vakitki büyük) adamların mütefessih muhiti içinde kendi ruhuna kapanışından başka nasıl bir iltica- gâübı olabilirdi? 30