Heyecanlı bir Ada Yassıada, (o bitirdiğimiz haftanın sonundan bu yana kaynıyor. Bu kay- namada, kızgın güneşin rolü elbette ki vardır. Ama asıl sebep, sa- vunmaların bitmiş olması ve karar gününün ufukta Adadan sızan haberlere bakılırsa, günün 24 saatinde Adanın dört bu- cağında Ur tek konu zihinleri meşgul ediyor: Divandan hangi karar- lar çıkacak? Bu yüzdendir ki, Yassıadanın yüzü sert, kalbi yumuşak komutanı topçu yarbayı Tarık Güryay dikkati arttırmış ve şu bekle- me devresinin de kazasız belasız atlatılması için tedbirlerini almış- tır. Ada misafirlerinden en serinkanlı görüneni, Celâl Bayardır. Celâl Bayar en koyu ümitsizlikten en pembe hayallere bir anda' geçmekte, fakat bunu bir kapalı kutunun esrarı içinde yapmaktadır. Düşük Cum- hurbaşkanının yetmişsekiz yaşlı-seksensekiz kaşlı Celâl Bayarın pek düşünceli olduğu hiç kimsenin gözünden kaçmamaktadır. Hemen biç konuşmamaktadır. Fakat iştihası yerindedir. Uyuyup uyuyamadığını söylemek imkânsızdır. Zira, başında bekleyen nöbetçi, Yassıadanın bu 1 numaralı sanığının gözlerini kapadığını görmekte, uyuyup uyuyama- dığını anlayamamaktadır. Menderes, şaşkın ve perişandır. Ada kumandanına sık sık gelmek- te, konuşma ihtiyacını o suretle gidermektedir. Büyük Ur endişe ve merakın, düşük efendiyi sardığı hissedilmektedir. Duruşmaların başın- dan itibaren, bırakınız devlet adandığım, sâdece adamlık bakımından sıfır alan ve umumi efkâr önünde hemen bütün prestijini (kaybeden Menderes, halikında verilecek cezadan en ziyade ürken sanıktır. Bir takım düşüğün bir erkeklik, bir metanet muhafaza ettiği bu günlerde Menderes korkak karakterinin bütün zaaflarını ortaya dökmektedir. Muhtemel bir idam cezasının 1 numaralı adayı vaziyetinde bulunan Menderes için hayat, şimdi bir bekleyişten ibarettir. Fakat, üzerinde kudret hırkasını taşıdığı günlerde çalımından yanına yaklaşılmayan bu Neron mukallidi, Neronun dahi, bileklerini keserken gösterdiği meta- netin onda birini gösterememektedir. Komitan başka bir âlemdir. Yakaladığını traşlamakta büyük me- haret sahibi olan düşük Meclis Başkanı, kurtuluşunu hatıra defterinin sayfalarına döktüğü kırık cümlelerinden beklemektedir. Kendisine bakı- lırsa, beslediği iyi duygu ve düşünceleri o vesileyle belirtmiştir. Tıpkı Bayar ve Menderes gibi, Koral lanın da elde hazır mahkümiyeti vardır. Bunların en gülüncü, meşhur "sarışın ve gürbüz Alman kızı" Barbara ile alâkalı olanıdır. Sanıklar, savunmaları surasında Başsavcıya karşı müstehzi dav- ranmışlar, onu ciddiye almadıklarını anlatan tavırlar (o takınmışlardır. Fakat, savunmaların bittiği andan itibaren sanıkların tutumlarında en tesirli faktör, gene Egeselin id- dianamesi olmuştur. Başsavcının, haklarında idam cezası istediği yüz- İ den fazla sanık, bu rakkamın Di- vanca aynen kabul edilmeyeceğin- de müttefik olduğu halde kimin yaş, kimin kuru sayılacağı ve birinin ya- nında ötekinin de yanıp yanmaya- cağı hususunda mütereddittir. Bu- tta mukabil, Egesel tarafından hak- # larında beraat kararı istenilen sa- # nıklar memnun ve ümitlidirler. Bun- ların başında, Kemal Özçoban gel- İ mektedir. Fakat Kemal Özçoban bir başka noktadan dertlidir: Hak- larında ceza istenilen Grup arka- daşları, kendisine en azından Ege- sele duydukları derecede bir hiddet duymaktadırlar. O kadar ki, Afyo- nun talihsiz milletvekili Ada ku- cu tedbirlerin alınmasını istemiş- tir! görünmesidir.. Yada mevlüt okunurken Celâl Bayar telefonla kendisini aramış ve "Biraz evvel Radyoyu dinledim. Bu ne de- mek? Nereye gidiyoruz?" sözleriyle kendisini haşlamıştı. Bu kanaatte o- lanların diktaya gitmesine imkan var mıydı? Hani, yaptıkları bilinmemiş, on yıllık iktidarları devrinde ipliği pazara çıkmamış olsa, insan su Ağa- oğluna acıyabilirdi. Fakat, şimdi? Bundan Ur müddet evvel süngü- ler arasında konuşmamaktan şikâyet eden Ağaoğlu o günlerin acısını çı- karmak istiyor gibi, konuşuyor, ko- nuşuyordu. Bir defa daha eski gün- lerini hatırladı ve D.P. nin politika- sını müdafaa vazifesini zayıf ve çe- limsiz omuzlarına aldı. D.P. politika- sında "münevvere sırt . dönme" diye bir şey yoktu! Üstelik, elde taşman D.P. markalı bastonun diktaya gi- dişle ne ilgisi olabilirdi? Bütün bu çok söylenmiş sözlerin tekrarı Ağaoğlunun ne derece ruhi bir perişanlık içinde bulunduğunu or- taya koydu. "DP. nin habis ruhu", kendisine bir kahraman edası ver- mek için çırpınıp duruyordu. Ağaoğlu nihayet baklayı ağzın- dan çıkardı: Evet, günahları da var- dı, fakat bu günahlar, kellesini götü- recek kadar çok değildi. Hem sonra, kellesini kurtarmak için de konuş- muyordu. Sona doğru Yüksek (Adalet Divanının sabırlı Başkan ve üyeleri Ağaoğlunu din- ledikten sonra diğer sanıkların mü- dafaalarına geçtiler. Bitirdiğimiz hafta cuma günü öğleden sonra alman karar, "son"a gelinmiş olduğunu belirtti. Şimdi iş, dosyaların incelenmesine ve kararla- rın alınmasına kalmıştır. Yüksek A- dalet Divanı üyeleri dosyaların tetki- kinde âzami dikkati gösterecekler- dir. Hattâ Divan Başsavcısı Egesel. tedkik esnasında Üniversiteden bir heyetin kendilerine omüşavir olarak katılmasını talep etmiştir. Divan, 14 Ağustos tarihinde kararların tefhim gününü sanıklara ve umumi efkara açıkladıktan sonra sıkı bir çalışma devresine girecek ve en geç 15 gün içinde kararları tefhime başlıyacak- tır. Böylece Ağustos ayının sonunda veya Eylül ayının başında Yassıada meselesi tarihe karışmış olacaktır. Bunun içindir ki, bitirdiğimiz haf- maktadır. Başlangıçtaki ilgi bir kere daha kendini belli etmiştir. Sanıklar- da ise belli bir rahatlık müşahede e- dilmiştir. Bunda, Divana olan iti- madın tesiri büyüktür. Divanın vere- ceği kararların mutlak ve muhakkak kimsenin şüphesi yoktur. sonunda Yassıadada sezilen rahatlı- gın sebebi de budur. AKİS, 14 AĞUSTOS 1961