En Hayırlı Tavsiye M. İhsan Kızıloğlu Bir Büyük Elçinin, temsil ettiği devletin iç işleri hakkında gazetelere, elçi sıfatıyla (o vazifelendirildiği hududun dışında beyanat vermesi ne görülmüştür, ne de işitilmistir. Böyle bir davranış, ekzantrik Mu- harrem İhsan Kızıloğludan gelmiştir. Şimdi denilecek ki: “Peki ama, Muharrem İhsan Kızıloğlu gibi bir Büyük Elçi görülmüş, işitilmiş mi- dir ki?." Odado Vatikanda. Türkiyeyi temsil eden bu zat, kendisini ziyaret eden Cumhuriyet yazan Cevat Fehmi Başkuta, yayınlanmak üzere, şayanı hayret fikirler beyan etmiş bulunuyor. Üstad, partilerin bugünkü dav- ranışlarını beğenmemektedir. Üstada bakılırsa, rejim aleyhtarı hare- ketlere de fazla ehemmiyet verilmemelidir. 14'lerin avdeti meselesine gelince, bu üstad için bir "hariciye kadro meselesi"dir! Nihayet üstad -ki, adaylığını muteber Memleketçi Partiden koyacağı bu partinin Ur sözcüsü tarafından resmen açıklanmış, daha doğrusu Papa Hazretle- rine müjdelenmistir- bir buçuk yılın muhasebesini da, ancak dehasın- dan beklenilen Ur olgunlukla yapmakta, seçimlerden sonra alınacak tedbirler hakkında parlak fikirler beyan etmekte, C. H. P. aleyhtarı olduğu hususundaki söylentileri cevaplandırarak Prönüye de her halde pek istifade edeceği tavsiyelerde bulunmaktadır Kızıloğlu bu saçmalarla bir tek fayda MM iştar: Büyük Elçiliğin bir meslek olduğu ve gelişigüzel herkesin bu sıfatla oraya buraya gön- derilmemesi gerektiği gerçeğini açık tekilde gözler önüne sermiştir. Bir Büyük Elçi, hangi hakla, temsil ettiği devletin iç meseleleri hak- kında, bir Yüksek Hakem edası içinde fikir söyleyebilir, lütfen bildi- rilir mi? Şimdi, düşününüz: Bir Fransız Büyük Elçisi, memleketindeki siyasi cereyanlar hakkında demeç veriyor ve siyasi partilerin tutumu- nu beğenmediğini açıklıyor. Bir Amerika Büyük Elçisi Kennedy'nin Küba politikasını tenkit ediyor. Bir İngiltere Büyük Elçisi, Daily Express'e Winston Churchill'in ne yapması gerektiğini anlatıyor. Böy- le elçileri, hiç bir devlet, bir tek an yerinde tutman ve ilk vasıtayla ge- ri döndürür. Ekzantrik Kızıloğlunun, kendini bu şekilde, yani bir Büyük Elçi- likle mükâfatlandırması -nenin mükâfatı, yarabbi?- işin ta başından itibaren pek çok çevrede hoşnutsuzluk yaratmıştır. Bu çevrelerin ba- şında, Türk Silâhlı Kuvvetleri gelmektedir. Hiç bir fütur duymadan, “Ben yurt içinde vazife kabul etmem, ancak dışarıya tayinimi isterim" diye beyanat verecek kadar hafif Kızıloğlu son marifetiyle okun yay- dan çıkmasına sebep olmuştur. Böyle bir davranış, diplomasi usullerin- de yoktur. Kızıloğlu, ihtimal ki bu usullerin tamamile yabancısıdır. Ama o takdirde, Büyük Elçi pâyesiyle Vatikanda işi nedir? Üstadın demecinin son paragrafı "Yarınki iktidar partisine tavsi- yeler" arabaşlığım taşımaktadır. Bu tavsiyelerin en hayırlısı şu ola- caktır: Yarınki iktidar partisinin aklı varsa, beni ve benzerlerimi der- hal geri alır! 14 damlar sanki aynı kimseler değiller- di. Hele ak saçlı Dışişleri Bakanı, â- deta uçuyordu. Otomobiliyle Köşk- ten ayrılırken, kendisine merakla ba- kan basın mensuplarına eliyle yaptı- ğı işaret, neşesinin delili sayıldı. Sar- per, eliyle: "— Neler konuştuk, neler!" der- cesine bir işaret sarkıttı. Bunu. yaparken bir de gevrek kahkaha attı. Meşhur dosya haftanın sonların- ri, mesele üzerinde düşünmeye, isti- şareler yapmaya zaten vakit bul- muşlardı. (Bk. YURTTA OLUP Bİ- TENLER - "Demokrasi") Onların da temayülü, parti kapatma gibi bir yola sapıp aynı politikanın başka şampiyonlarının ekmeğine yağ sür- memekti. Bir takım kimselerin poli- tika dışı tutulması gibi yersiz bir fi- kir de Komitede bertaraf edilince, bir ara bulutlanan huzur güneşi tek- rar parladı. Madalyonun öteki tarafı a bu faaliyet devam eder hem umumi efkarı, hem Kure sahiplerini bu derece meşgul ederken bir mesleğin mensupları, madalyonun iki tarafını birden sey- redebildiklerinden bambaşka fikir sahibiydiler. Bunlar, gazetelerin si- yasi parti muhabirleriydiler. Siyasi muhabirler hem Gümüşpalayı. hem onun etrafında toplananları yakinen tanıma fırsatı bulduklarından, bizde kahramanların nasıl ucuza yaratılı- verdiğini düşünmekten kendilerini alamadılar. Bu adamın vs öteki fi- güranların devletin başlarını bir an için dahi olsa meşgul edebileceğine inanmak hakikaten güçtü. Ama ger- çek, maalesef buydu. Bizzat yaratı- lan bir sahte heyüla zihinleri işgal ediyordu. Heyulanın sahtelik derecesi, bi- tirdiğimiz haftanın ortalarında Ur gün, siyasi muhabirlerin bir defa da- ha gözüne çarptı. O gün Cağaloğlun- da Atatürk caddesindeki A.P. nin köhne il merkezinin bir odasında genç bir muhabir. 150 santim ötesin- deki A.P. Genel Başkanına şöyle de- di: “— Paşam, Genel İdare Kurulu- alışmaları, A.P. hakkındaki dolayısıyla mı uzamaktadır? Koyu bej elbisesine hiç te uyma- yan bir kravat takmış Gümüşpala, ela gözlerini kırpıştırarak cevap ver- meğe koyuldu: “— Genel İdare Kurullarında, a- ralarında ihtilâf çıkmış. Anlaşama- yınca istifa edip bize gelmişler. Biz de sayın Devlet ve Hükümet Başka- AKİS, 14 AĞUSTOS 1961