köleler merdivenlerin kenarlarında nöbete durdular ve kadınlar arz-ı en- dam etmeğe başladılar. Yeşilköy Ha- va Alanı bir anda, asırlar öncesinin masal hayatını yaşar hale geldi. Ka- dınlar ipekli veya emprime satenden kolları, boyunları ve bilekleri bağlı bol elbiseler giymişlerdi. e Şalvarları- nın üstünde, kat kat Jüponların ka- barttığı bol ve uzun eteklikler vardı. Üstlerinde de umacılar gibi kara çar- yordu. Bazıları sandal, bazıları da saflar veya kalın file peçeler bulunu- modaya uygun iskarpinler giymişler- di. Görünebildiği kadarıyla, ayak ve el tırnaklarına beyaz sedef ojeler sür- müşler, ağır parfümlere bulanmış ve makyaj yapmışlardı. Çocukların bazıları fevkalâde sık ve papyon kravatlı, bazıları da çıplak ayaklıy- dılar. Kol ve ayak bilekleriyle boyun- larının mücevherlerle süslü, olduğu uzaktan bile farkediliyordu. Hakim o lan renkler mor, ciyak ciyak bağıran mavi ve pembeydi. Hepsi zenci değil ama, bitter çikolata rengindeydiler. Esas fırtına, işte tam bu sırada patlak verdi. Zenginlik, gerilik (ve zevksizliğin bir araya yelmesinin ya- rattığı ekzotik manzara, foto muha- birlerini galeyana getirdi ve birkaç resim almak maksadıyla aprona doğ- ru koşuştular. Hemen arkasından da Suudi Arabistanlı erkekler, bilhassa şoförler, foto muhabirlerinin üzerle- rine çullandılar. Ekseriyette olan ve parayla tutulmuş arap uşakları, Türk polislerinin ve bilhassa Gestapo Bu- --- Yamanoğlunun yakın arkadaşı Birinci Şube Komiser Muavini Namık Sırmalının da yardımıyla yakaladık- ları foto muhabirlerini dövmeğe baş- ladılar ve ellerinden makinelerini alıp kırmağa çalıştılar. Foto muhabirle- rinin yardımına koşması gerekirken, arbedeyi şaşkınlık verici bir lâkaydi içinde seyreden Türk polisi: " Dayak yesinler, ne Döviz gelecek ya" du. çıkar? cevabım veriyor- Neticede irikıyım Eray, bir foto muhabirini elinden kurtardığı bir Su- udi Arabistanlıya, yakasına yapışa- rak: "— Burası Türkiye: Burada ba- sın hürriyeti vardır. Ne biçim hareket ediyorsunuz?" diye haykırınca, arap uşağında yelkenler suya indi. Nihayet Chevrolet, Chrysler, Bu- ick ve Pontiac otomobiller doldu ve Suudi o Arabistanlılar savuşup git- tiler, tatsız olaylar da sona erdi. Ge- riye sâdece, Suudi Arabistanın An- kara (Büyükelçisi Ferid Y. Basravi AKİS, 14 AĞUSTOS 1961 kaldı. Basravi, Riyad Sarayı mensup- larının eşyalarının bir kamyon ve iki kamyonete yerleştirilmesi gibi son derece ciddi ve mühim bir diploma- tik görevi omuzlarına oyüklenmişti! Aralarında bir de dikiş makinesinin bulunduğu eşyalar sığmayınca, iki de taksi kiralamak mecburiyeti (o hasıl oldu. Meydanı boş bulan Suudi A- rabistanlı şoförler, aprondan o ayrı- lırlarken o gazetecilere tükürüyorlar ve galiz küfürler savuruyorlardı. Aynı günün akşamı. Basın-Yayın ve Turizm Umum Müdürlüğünden telefon edilerek, mümkünse Suudi A- rabistanlılara ait haberlerin gazete- lerde neşredilmemesi istendi. Eğer gazeteciler, kimler oldukla- rını bilmeselerdi, sefalet ve pespaye- likleri yüzünden, şaşırıp birbirlerine "Bu zavallılar nereden geliyorlar?" diye soracaklardı. Bize milyonlar bırakacak ve uğur- larında İhtilâlle kazandığımız haber alma hürriyetini feda ettiğimiz para- lı misafirlerimiz, Boğaziçindeki oSa- it Halim Paşa yalısıyla Nuri Demi- rağ köşküne taksim edildiler. Geriye, kiralamış oldukları Korgeneral Fah- rettin Altay yalısıyla, Avni Meser- CEMİYET retçi köşkü kalmaktadır. Son derece mutaassıp olan Suudi Arabistanlılar, "Putperestliktir" mülahazasıyla yalı ve köşklerdeki bütün resim ve hey- kelleri indirmişler ve freskleri sök- türtmüşlerdir. Mensup oldukları Hambeli mezhebi, aralarında evlen- meğe engel teşkil edecek kadar ak- rabalık bulunmıyan erkeklerle ka- dınları birbirlerine karsı o "Namah- rem" kabul etmektedir. Suudi Arabistanlıların ikinci ka- filesi, oOEmir Muhammedle birlikte bir hafta sonra gelecektir. Rivayet- lere göre, ikinci kafilede bazı deli» kanlı Prensler ve bulunacaktır. Suudi Arabistan Hükümetinin res- -i müracaati üzerine, simdi de ga- zetelerden arap misafirlerin tahta perdelerle çevirdikleri köşk ve yalı- larında resimlerinin çekilmemesi is- tenmişse de, pek aldıran olmamış- tır. İstanbulda iki ay kalacak Emir Muhammed ailesinin ödedikleri köşk ve yalı kiralarıyla birlikte harcıya- cakları para, hiçbir peklide 50 bin doları geçmiyecektir. Basın, o haber alma hürriyetinin 50 bin dolara satı- lamıyacağına kanidir ve "Ne Arabın yüzü, ne de Şamın şekeri" demekte- dir TÜRKİYE EMLÂK KREDİ BANKASI (Basın - 13055) — 105 25