Tunaydı. Bunlara İstanbul Üniversi- tesi Edebiyat Fakültesinden katılan» lar da vardı. Bütün bu teşebbüslerin ağırlık noktası yalnız ve yalnız Türk Dil Kurumuydu. O zaman "Akade- mi" kurulması konusu yeniden bası- na geçmiş ve tartışmalara yol asmış- tü. Falih Rıfkı, Nadir Nadi, Bülent Ecevit bu konuda sert yazılar yaz- mışlardı. Bir kere, meselenin bir hu- kuki yünü vardı. O da, Atatürkün vakıf şartının bozulamıyacağıydı. A- tatürk devrimlerine karşı çıkanlar, bütün öbür emsalleri gibi, Atatürke sığınıp işlerini yürütmek istiyorlar- dı. Atatürk, Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumunu bizzat kur- muş ve vakfı bu kurumlar için yap- mıştı. Buna kimsenin dokunmaya Tir ie listeyi başka arkadaşları gör- mesin diye masasının üzerinden a- lelâcele alıp saklamaya çalıştığı göz- den kaçmamıştır. Tasarıda neler var? Bu talihsiz "Türk Bilimler Akade- misi Kanun Tasarısı" baştan sona büyük bir perişanlık içindedir. Daha ilk maddelerden itibaren, kanun yaz- ma tekniğini bilmeyen eller tarafın- dan hazırlandığı belli olmaktadır. Metin çelişmelerle doludur. Cemiyet- ler Kanununa göre, ancak dernekle- rin tüzüklerinde bulunması gereken hususları "Akademi"ciler kanun mad desi yapmışlardır! Bir yandan, Aka- deminin görevi "milli üniversite ve bilim kurumlarıyla işbirliği etmek" tir denilmekte -Md. 4-, bir yandan T.D.K. nun şatafatlı binası ve Allah Tahtakılıçfan korusun.. Bu teşebbüs de başarıya ulaşa- madı. İşte şimdi, Milli Eğitim Baka- nı Tahtakılıçın imzasını taşıyan, ki- min emriyle hazırlandığı bildirilme- yen, üstü kapalı bir ifadeyle Kurum- lara gönderilen ve "Üniversite Öğre- tim Üyelerinden kurulan bir komis- yon"ca hazırlandığı söylenen tasarı, bu tasarıdır. Yâni, Dil ve Tarih Ku- rumlarına el atmak isteyen grup, ça- lışmalarına gizli gizli devam etmiş, maksadını gerçekleştirmek için uğ- raşmış ve sonunda, hazırladığı tasa- rıyı Milk Eğitim Bakanlığı aracılı- ğıyla su yüzüne çıkabilmiştir. İşin başında bu sefer Ahmet Temir gö- rülmektedir. o Temirin bundan beş - n gün önce, Akademi enstitülerine ayrılacak asli üye sayılarını göste- AKİS, 14 AĞUSTOS 1961 da, sanki Türkiyede dil konusu üze- rinde çalışan başka kurum varmış gibi, Türk Dil Kurumuna, el atıl- maktadır. Aynı maddenin d fıkrasın- da ise Akademi o "vakıflar" kurma işiyle görevlendirilmekte, o fakat A- tatürkün vakfına da el uzatmaktan çekinilmemektedir! Tasarıda, bir "A- tatürk Enstitüsü" kurulması da unu- tulmamıştır ama, Türk Tarih Kuru- mu "Türk Tarihi Enstitüsü" hâline getirilirken, bu enstitüde çalışma kolu ve konusu olarak "Cumhuriyet Tarihi'ne yer o verilmemiştir! Buna mukabil, "Türk - Moğol Devri ve De- vamı" ayrı bir kol olarak gösteril- miştir! Tasarının geçici 3. madde- siyle gasp fikri tahakkuk ettiriliyor- du. Bu maddeye göre "Türk Dil Ku- EGİTİM rumu bütün taşınır ve taşınmaz malları, her türlü geliri, kitaplığı ve memur kadrosuyla Türk Dili Ensti- tüsü adını alarak Türk Bilimler Aka- demisine" katılacak, "Türk Dil Ku- rumunun bütün üyelikleri iptal" edi- lecek, "hâlen işbaşında bulunan Dil Kurumu Yönetim Kurulu istifa" ede- cek, "Kurum, Türk Bilimler Akade- misinin Türk Dili Enstitüsü için se- çilen asil üyelerin idaresine" verilecek ti. Yâni tasarıyı hazırlayanların em- rine!.. Geçici 10. maddeye göre de "Türk Bilimler Akademisinin ensti- tüleri kiraya verilen katları da bo- şaltılmak suretiyle, Türk Dil Kuru- munun Kavaklıderedeki binasında yer alacaklar"dı. £ Anlaşılan, Kuru- mun yeni binası ilgililerin pek hoşla- rına gitmişti!.. Geniş pencereli, fe- rah ve aydınlık odalarda zihinlerine "küşayiş" gelecek, o böylece Atatür- kün parasıyla, Atatürkün eserinin 've devriminin boğazım sıkacaklardı. Tasarıcılar Türk Tarih Kurumunun o güzelim omatbaasına el koymayı da unutmamışlardı. Yassıadada C.H.P. nin mallarına el konulmasının hesabı sorulurken, insan haklarına saygılı bir Anayasa daha yeni yürürlüğe girmişken, memlekette bir kanun devleti kurul- masına çalışılırken, bir kaç ihtiras sahibinin, şahsi ve ezik düşünceleri- ni, yüzdeyüz kanun dışı, hak ve ada- let dışı isteklerini bir kanun tasarısı biçimine osokmaları belki ogülünüp geçilecek bir küçük hadise sayılabi- lir ama, böyle bir tasarıyı İhtilâl Hü- kümetinin Milli Eğitim Bakanı, ken- di imzasıyla "inceleyin de mütalâa- nızı bildirin" diye oraya buraya gön- derdi mi, elbette ki işin mânası de- gişir. Üstelik bu Mili Eğitim Baka- nı, verdiği talihsiz demeçte "Türk Dil Kurumuna dokunulmayacak. Bunlar maksatlı haberlerdir" gibi sözler söyler ve böylece tasarıyı bir kere bile okumadığım belli ederse, okumadığı, mânasını, mahiyetini ve maksadını bilmediği bir tasarıyı ale- lâcele savunursa, o zaman hedef, ta- sarıyı hazırlıyanlar değil, elbette Mili Eğitim Bakanlığıyla, o makamı işgal eden Bakan olacaktır. Bunda da pek şaşılacak bir taraf görülmi- yebilir. Hâlâ "görülen lüzum üzeri- ne" yetkisini kullanabilen bir Bakan, elbette, vakıf Atatürkün bile olsa, o vakfa el uzatan bir tasarıyı, okuma- dan 'savunabilecektir. Şimdiden odevrimcilerden gelen sert ve yüzdeyüz haklı tepkiler önü- müzdeki günlerde daha da çoğala- caktır. Atatürke ve eserlerine el u- zatmak isteyenlerin bir kere daha hüsrana uğrayacakları muhakkaktır. 27