dafaalara şahit olan dinleyiciler, bu son günü yadırgadılar. Zira bir gün evvel pek eğlenceli saatler geçirmiş- lerdi. Agayeflerin müdafaası O gün, günlerden perşembeydi. Du- ruşma mütad saatte Başol tara- fından açıldı ve müdafaalara geçildi. Sıra Manisa milletvekillerine geldi- ğinde gözler, ister istemez, ideal ar- kadaşlarından pek gerilerde kalmış olan filozof tavırlı bir adamı aradı. Aranan, D.P. nin malüm ve meşhur demogogu Samet Ağaoğluydu. Göz- ler Ağaoğlu Sameti ararken, avukat- lar kısmında da bir hareket başladı ve kardeşine pek benzeyen Süreyya Ağaoğlu avukat mikrofonunda gö- ründü. Dinleyiciler birden dikkat ke- sildiler. Eee, ne de olsa, bir zamanlat hem ablası hem de avukatı olarak müvekkilinin konuşmamasını arzu eden ve "değişik şartlar" bekleyen bayan Ağaoğlunun müdafaasında ne- ler söyliyeceği pek merak ediliyordu. Fakat Süreyya Ağaoğlu, beklediği şartlara kavuşamamış olmalı ki, mü- dafaasını babası Ağaoğlu Ahmetin hatıratına bağladı ve doğrusu istenir- se, rahmetlinin kemiklerinin sızlama- sına sebep oldu. Süreyya Ağaoğlu, herkese keçi boynuzu koklatmak is- tiyordu!.. Avukat Ağaoğlundan sonra sa- nık mahallinde sanık Samet Ağaoğlu göründü; Har zamanki haliyle ağır ağır ilerledi ve mikrofon başında el- lerini önünde kavuşturdu, başını ha- fifçe sola eğerek, yüzüne acındırıcı bir ifade yerleştirdi ve konuşmağa başladı. İlk sözleri: "— Müdafilerimin müdafaalarına iştirak ediyorum" oldu. Sonra o da babasının hizmetlerini “ayıp dökmeğe başladı vs; — İddia Makamı, bizim cahil ekseriyete (odayandığımızı o söyledi. Halbuki ekseriyete dayanmak de- mokrasinin esaslarından" şeklinde konuştu. 11 yıllık hizmetinin hesabını, ken- dince vermeğe başladı. D.P.rain bu | numaralı demogogu, kalıptan kalıba girmekte doğrusu pek mahirdi, Bir ara aktörlüğünü pek ileri götürdü ve Bayarın ücretsiz avukatlığını yap mağa koyuldu. Ağaoğluna göre. D.P. de bir diktaya gitme temayülü asla görülmemişti! İşte Bayar bunun en canlı misaliydi! Diktaya gitseler, bu derece rahatlıkla Yassıadaya gelir- ler miydi? Bu sözler salonda gülüşmelere yol açtı. Zira, Ağaoğlunun o sıralar- da kapana nasıl girdiğini ve kara su- ratı sapsarı, süklüm püklüm yola na- sıl revan olduğunu hatırlayanlara bu sahne pek komik geldi. Ağaoğlunun hiç bir şeye aldırdığı yoktu, Bir ha- tırasını naklederek iddiasını perçin- leştirmek istedi. Güya, bir gün rad- AKİS, 14 AĞUSTOS 1961 Yutturmacılara Karşı Altay Ö. Egesel Yüksek Adalet Divanı, memleketin güvenilir hukuk âlimlerini yardı- mına çağırmış bulunmuyor. Bunun sebebi, kararların alınmasında ilmin ışığına duyulan ihtiyaç değildir. Zira, Yassıadadan çıkacak ka- rarlar kanunların re vicdanların müşterek eseri olacaktır. Ama Divan, bir takım avukatların kullandıkları tir takım vasıtaların mubah vası- talar olup olmadığının o tesbitinde okendisini yetersiz görmüş ve dışar- dan bir destek aramıştır. Üniversitelerin muteber hocaları, bu işte Sa- lim Başol ve arkadaşlarına yardımcı olacaklardır. Mesele şudur: Savunmalar sırasında battı avukatlar, "Prof, oFeş- mekân, Suçlar vs Suçlular adındaki eserinde der ki...” tarzında ikti- baslar yapmışlar ve hukuki eserlerden, kendi tezlerini destekleyen ka- sımlar o nakletmişlerdir.. Anayasa oDâvasında sanık sayısının odörtyüzü bulduğu, bası sanıkların ise bir kaç avukatla kendilerini temsil ettir- dikleri düşünülürse o Yassıada hâkimlerinin kaç metre kalınlıkta) dos- tkik eti 0 inceye tetkiki gerektiği konusunda fikir ittifakı halindedirler. Zira bil- mektedirler ki, varacakları karar Türkiyenin değil, dünyanın adalet tarihine geçecek bir emsal teşkil edecektir. O halde, savunma maksa- dıyla söylenilmiş her sözün tetkiki, aslının araştırılması, esasının obu- lunması, şart haline gelmektedir. İşte, memleketin hukuk âlimleri bu hususta (Yassıada Divanının yardımcısı olacaklardır. Savunmalarda bahis konusu edilen yabancı ilim adamları hakkın- da, hukuk âlimleri Yüksek Adale Divanım aydınlatacaklar, avukat- ların tek tek ele aldıkları bu zevatın aslında hangi fikre sahip olduğu- nu belirteceklerdir. Avukat atmış mı? O zaman kararda, bu, palavra sahibinin yüzüne vurulacaktır. Yahut aklıevvel avukat, adamın fikri- rif, "mangal tahtası” dediğini Divana "bayram haf diye yutturmak mı lr . Vaziyet derhal aydınlatılacak, meselenin esası ortaya konulacaktır. Bu dikkat ve bu titizlik -tabii, doğru atlar karar üzerinde, bir nisbet dahilinde müessir olacaktır- Yassıada kararlarının asgari ten- kide mâruz kalması için gösterilmektedir. Adaletin tecellisindeki bu itina, bizim için alışılmış bir tutum değildir. Bırakınız, tabiatı icabı, nihayet bir. İhtilâl Mahkememi olan ve vazifesi özellik taşıyan Yüksek Adalet Divanını ama bir adi mahkemede (o görülen basın dâvalarında dahi D.P. iktidarı bilirkişiye gidilmesini menetmiş bulunuyordu. o Sebep olarak da şu gösteriliyordu: Hâkim, karar vermek sin bilirkişiye muh- taç değildir, onun zaten bu vadide ihtisası vardır! Yassıada düşüklerine tanınan bu haklar acumllkas ve bunlar, ânların kendi o muarızları o reva gördükleri muhakeme usülleri hatır- latıldıkça insanın yüreğinde bir ferahlık duymaması imkânsız hal alı- yor. : İşte Menderes adaleti, iste Menderese karşı adalet! Aradaki dağ kadar fark, bu sistemin o sisteme faikiyet nisbetidir.