sattan istifade edenler eksik olmamış, iktidarın kendilerini tutmadığı, ken- dilerini sadece Menderesin ,kolladığı, larına fısıldanmıştı. Gerçi sonradan kata düzeltilmişti. Ama olan olmuş, kulaklara kar suyu bir defa kaçmış, propaganda makinesi işlemişti. Bitirdiğimiz haftanın (o sonlarında Anadoluda bir çok Temsilci aynı me- alde hikâyeler (dinlediler. Vergilerle alakalı kararlar çok şikâyete yol aç- tı. Din konusundaki söylentiler hak- kında bilgi istendi. Bir tasvir ve ya- lan kampanyasının alabildiğine faa- liyette olduğu anlaşılıyordu, C.H.P. li temsilciler ayrıca partileriyle alâkalı bir büyük meseleye çâre bulmaya da- vet olundular. Geçici İdarenin bütün icraatının mesuliyeti o-bu partilerin hevesli müteşebbisleri ta- rafından sistemli tarzda CHP. nin üzerine yıkılıyordu. Bu yüzden C.H. P., hiç olmazsa zahiren, bir takım yerlerde eski kudretinden ve itiba- rından kaybetmişti. Gerçi karşı tara- fin biç kudreti ve itibarı kalmamış olması "mabet" demek olan "seçim" de CHP. yi gene bir kaç at boyu ilerdeki yerinde muhafaza ediyordu ama, bu boşuna yıpranma parti ida- recilerini üzüyordu. Temsilciler vatan sathında gün- lük açıdan huzursuz, ama suni oldu- gundan dolayı bir iğne darbesiyle da- gılıverecek bir bava buldular. Bu ara- da, kuzey rüzgârından ilham aldığı pek açık bir teşkilâtın o iklimlere has çeşitli metodlarla ateşi körüklediğini müşahede ettiler. Başkentteki kud- ret sahiplerine bir seçimin imkânsız- lığı intibaını verebilmek için elden ne gelirse oesirgenmiyordu. . Anlaşılıyor- du ki yarasaların ışıktan korkması gibi, bu melanet erbabım da sâdece seçim ürkütüyordu. O yüzden gayret- leri seçime çevrikti. Ateş ve cürmü Temsilcilerin vatan sathında bu ilk intibaları (oedindikleri bir sırada İzmirde patlak veren bir hâdise, bü- tün dikkatleri üzerine çekmekte ge- cikmedi. Olaylar büyük hayret uyan- dırmadı. Sâdece başların sallanması- na ve dudakların "cık - cık" yapmak için büzülmesine sebep oldu. Hafta- nın bitmesine yakın günler, zümrüt-ü ankn D.P. oylarını derlemek maksa- dıyla kurulmuş, fakat şimdilik bir ta- kım D.P. kuyruklarından başka kim- seyi toplayamamış belli başlı iki yeni partiden en faali olan Adalet Partisi- nin kilit noktalarına kapılanmış bir kaç kişi "âmme nizamını bozucu ha- AKİS, 20 MART 1961 Kulağa Küpe Asmalar budayalım'! Devlet adamlarının şahı iken politikacıların şahbazı olan talihsiz Ekrem Alican konu- şuyor: "— BuC.H.P. 1946'dan evvel metelik etmezdi. 1946-50 arasında iktidarların e» berba- dıydt. 1950'den sonra, benim D. P. den ayrıldığım o tarihi güne kadar muhalefet olarak da sıfiırdı." Sonra ilave ediyor: "— Biz devr-i sabık yarat- mayacağız!" ımm... Bu devr-i sabık sa- kın Alicanın sevgili Düşükleri- nim ve Kuyruklarının devr-i sa- bığı oolmaya?. reketler"inden dolayı İzmirde neza- ret altına alını verdiler. Aslında her şey, İçişleri (Bakanı Nasır Zeytinoğlunun İzmire ayak basmasıyla başladı. Gerçi ziyaretin zahiri sebebi, Bakanın valiler toplan- tısına katılacağı ve bazı ekonomik meselelerle — ilgileneceği (o şeklindeydi.. Ragıp Gümüşpala Kukla mı kuklacı mı? YURITA OLUP BİTENLER Ama Bakanın asıl vazifesi, haftanın ortasında gün ışığına çıkan haberin tahkikatıyla meşgul olmaktı (Bk. A» KİS, sayı: 350).Nitekim Zeytinoglu- nun daha ilk günden valiler toplantı- sını ikinci planda bıraktığı görüldü. Bunun dışında Bakanın nereye gitti- ği ve kimlerle temas ettiği, kendisini adım adım takip eden gazeteciler ta- rafmdan bile öğrenilemedi, Bu defa Bakan, basın mensuplarım atlatma- ğa muvaffak olmuştu. Plan iyi tertip edilmişti. Zeytinoğlunu .-evinden arı- yaa verilen cevap: Şahsi işleriyle uğraşıyor, her iile yazıhanesinde olacak" şeklin- deydi. Soluğu Zeytinoğlunun (Fevzipaşa caddesindeki yazıhanesinde alan ba- oluyordu. Bütün beklemeler boşa çı- kıyor, Egeli Bakanı yakalamak müm kün olmuyordu Ger m kaçan Zeytinoğlu- nun şansı, doğrusu istenirse, pek ya- verdi. Bakanın, tahkikine memur e- dildiği hadiseyi öyle ince eleyip sık dokumasına lüzum dahi kalmadı. Zi- ra D.P. nin nasılsa dışarıda kalmış kuyrukları, İhtilal Hükümetinin iyt- niyetinden faydalanıp gemi azıya al- mışlar ve rahatlıkla hareket etmeğe başlamışlardı. Hele bir zat vardı ki, görenlere parmak ısırtıyordu. Par- mak düşmanı zatın adı Osman Kibar- dı. Gerçi Kibar, Adalet Partisine hu- kuken girmemişti. Ama Egede Ada- let Partisini fiilen Kibar idare ediyor- nuşuyordu. Hale haftanın başında sarfettiği sözler Kibarı iyi tanıyan- ları hayretler içinde bıraktı. İflâsı i- lan edildiğinden dolayı için kin ve nef- retle dolu olan bu bir zamanların "tatlı dilli adam"ı gazetecilerin de bulunduğu bir toplantının hitamında: "— Siz işin farkında değilsiniz. D.P. liler bugün birbirine kenetlen- miş vaziyette. Onlar Yassıadadan tahliye, edilenlere birer kahraman, birer gazi gözüyle bakıyorlar" demiş ve kendine has kahkahalarından bi- rini koyuvermişti. Kibar, zarını iyi oynadığı kanısın- daydı. Sâdece bunları söylemiyor, ih- tiyar General Gümüşpalayı da emel- lerine âlet ettiklerini ifada ediyordu. Bir keresinde: "— Gümüşpala acemi bir politi- kacıdır. Benim bir ocak başkanım on Gümüapala eder" demişti. 9