YURTTA OLUP BİTENLER baş tarafına Cemal Gürsel oturmuş- tu. Yüzü zarif bir tebessümle aydın- lanmıştı. Ev kıyafetiyleydi. Üzerin- de bir pijama, onun üzerinde de mavi üzerine kırmızı çizgili bir robdöşambr vardı. İhtilâlin başı gelenleri selam- ladı ve: "— Hoş geldiniz" dedi. Sonra salonun içinde hummalı bir faaliyet başladı. Radyodan gelen e- kip ilk iş olarak Orgeneralin önüne bir mikrofon koydu. Silâhlı Kuvvet- ler Başkomutanı bu dekor içinde, iki aliyle tuttuğu kâğıttan konuşmasını okumağa başladı. Türküye radyola- rından haftanın sonundaki cuma ak- şamı 19.30 da yayınlanan "Kardeşlik Haftası" konuşması o böylece banda alınmış oldu. Yüreklere serpilen su Başkan konuşmasında, kardeşliğin lüzumundan bahsettikten sonra lâfı çok «ailen din konusuna temas etti ve ne zamanı, ne zemini müsait, sâdece huzursuzluk tohumu ekecek tasavvurlara iltifat edilmediğini açık- ladı. Gürsel "Bunlar dinsizdir", ya- hut "Bunlar dini kaldıracaklar" ne- viinden rivayetleri "alçakça rivayet- ler" olarak o vasıflandırdıktan sonra herkesin din sahibi olduğunu belirtti ve herkesin kalbinde ne olduğunu an- cak Tanrının bildiğini hatırlattı. Bir birimizi keyfi ve asılsız düşüncelerle dinsiz farzederek (o düşmanlıklar ya- ratmanın Tanrıya isyan sayıldığını anlattı. Konuşma bittiğinde Kardeşlik Haftası fiilen açılmıştı. Hafta, bu ne- viden bütün haftalar gibi elbette ki platonik iyiniyetlerin bir ifadesi ha- linde kaldı. Ama Bayramın arefesin de vatandaşlara bir an kendi kendi- leriyle bir vicdan muhasebesi yapma ir kânın' sağladı. Yoksa, gerçek hu- zurun nerede yattığı ve ona bu mem- leketi götürecek yolun nereden geç- tiği, başta Cemal Gürsel, herkesin -hattâ o yolu kapamak için son gay- retlerini sarfeden düşmanlarımızın- malümuydu. Nitekim Başkan, konuş- masına şu iki cümleyi ilâveden ken- disini alamadı: "Bizim bu milli peri- şanlığımızdan faydalanacak ancak ve ancak düşmanlarımızdır. o Düş- manın ne demek olduğunu, bir defa eline düşersek başımıza ne feci olay- lar geleceğini hepimiz biliyoruz." Demokrasi Vatan sathında Bitirdiğimiz haftanın sonlarında, u- zun bir zamandır "Mebus bey" görmeye hasret kalmış bir çok Ana- dolu şehrinde vatandaşlar, kendileri- 8 ni temsil etsin diye başkente gönder- miş oldukları bir adamı yakaladılar ve ondan sordular: "— Bey, ne oluyor ki?." Bu suali, istisnasız her yerde ay- nı sual takip etti: "— Bey, seçimler ne zaman?" Suallerin muhatapları, Temsilci- ler Meclisinin bilhassa illerden ve C.H.. P. kontenjanından gelen üyeleriydi. Bayram tatilinden faydalanarak yur- da dağılan bu üyeler, vatan sathında kendilerini bir yüzüyle üzen, bir yü- züyle sevindiren bir manzarayla kar- şılaştılar. Üzücü yüzde gördükleri, her çevreye hâkim elle tutulur huzur- eski iktidar kadar kollamadığı kana- ati mevcuttu. Ama eline kalem kâğı- dı alanlar gerek miktar, gerek fiyat itibariyle geçen yıldan bu yana bir fark görmediler. Karamsarlığın sebe- bi, bu yıl mubayaaya gelenlerin köy- lüyle az alâkadar olmaları ve onlara bir nevi bikeslik hissi aşılamalarıydı. Temsilcilere başka bir hikâyeyi İz- mirde anlattılar. İzmirde gecekondu meselesi bir sosyal mesele, bir sosyal vakıaydı. D.P. nin idarecileri oraya gösterişli şekilde el atmışlar, bir kaç çeşme, bir kaç yol yapmışlardı. Bu yüzdendir ki Rauf Onursal gibi bir adam bile oralarda sempati toplaya- İnkılâp aleyhtarı 32 ler kararı dinliyor Kuyruklar kesildi suzluk oldu. Fakat madalyonun öte- ki tarafını çevirdiklerinde bu huzur- suzluğun, o korktukları gibi bünyevi değil arızi olduğunu farkettiler (o ve suniliğini anladılar. Böyle bir hadise, Egede cereyan etti. Egede, politika tecrübesi fazla ve köylünün ruh haletini anlamada usta olan Temsilciler halkın memnun bulunmadığım sezdiler. Köylü kendi- lerine bir çok konuda şikâyette bu- lundu. Fakat bu şikâyetler içinde maddi delile dayananlar azdı. Daha Ziyade bir yeni kulak gazetesinin ha- berlerine istinat eden karamsarlık, ruhlara çöreklenmişti. Meselâ tütün piyasasında yeni iktidarın müstahsili bilmişti. Ama İzmir nüfusunun bir büyük kısmım teşkil eden o semt sa- kinleri hemen herkes gibi Menderes rejiminin hele son zamanlardaki ic- raatından ve onun ekonomik politi- kasının omuzlarına yıktığı yükten şikayetçi olduklarından İnkılâbı bay- ram sevinci içinde karşılamışlardı. Fakat aradan zaman geçmiş ve bir akl-ı evvel veya maksatlı Belediye memurunun dâhiyane buluşu neticesi o semtin suyunun kesilmesi kararı çıkmıştı. Hattâ ekipler, yapılmış çeş- meleri yıkmak için yola çıkarılmıştı. Bunun üzerine semt sakinleri adeta organize olmuşlar ve sularım bizzat savunmaya okalkmışlardı. Tabii fir- AKİS, 20 MART 1961