YURTTA OLUP BİTENLER riyeti eski Demokrat kimseler, bir- birlerinin gözlerine bakarak * tasvi makamında başlarını sallıyorlardı. Haftanın sonunda ise, A.P. nin ba- şına bilinen dert geldiğinde Y.T.P. idarecileri okucaklarım eski Demok- ratlara biraz daha fazla ümitle açtı- lar. Bayram hediyesi Ama, aşağı yukarı aynı günlerde bir başla takımın Ankarada mahkü- miyet karan alması, hem havadaki karışıklığı arttırdı, hem de kuyruk avcılarının işlerini kısmen Zzorlaştır- dı. Bunlar, 27 Mayışın pek kolay ba- şarıldığını görüp ihtilâlcilik oyununa heveslenen talihsizlerdi. o Hediyeler, haftanın ortalarında bir gün dağıtıl- dı. O gün esmer, uzunca boylu, gür kaşlı Yüzbaşının okuması sona erdi- ğinde, sanık sıralarında bulunan a- damların hiç bir şey anlamadıkları hareketlerinden belli oluyordu. Karşı ihtilâlin kurmay heyetini teşkil eden- lerin herbiri, T.C.K. nun 171. madde- sinin 2. fıkrası gereğince dörder yıl hapis ve ikişer yıl da Ankarada göz hapsinde bulundurulma cezasına mah küm edilmekteydiler. Büyük ihtilâl- cileri ziyadesiyle düşündüren, herhal- de 72 liralık harcın ödenmesiydi. Şaşkın ördeklerin onbir tanesi de 151. maddenin 1. fıkrası gereğince altışar ay hapis cezasına çarptırılı- yordu. Suçları, durumu bildikleri hal de Hükümete haber vermemeleridir, İşten yakasını kurtaran, bir zaman- ların meşhur milletvekillerinden Ah- met Gürkana gelince, yalan şahadet sonunda tevkif edilen bu şahsın duru- mu bildiği anlaşılmıştır. 11 kişinin tecil talebi o gün redde- dildi. Bunlar, Hikmet * Uyanık, Ahmet Çizmeci, Ahmet Civelek, İsmail De- mir, Hayrullah Kale, Dursun Aktel, Remzi Acar, Mustafa Çiftdoğan, Hü- samettin Turgut ve Lebib Divanlıoğ- ludur. Altışar aya mahküm olan bir grup daha vardı ki bunların da cürme iş- tirak etmediği anlaşılmış, ancak kuy- ruğun ufak cinsinden olan bu şahıs- ların milli menfaatlere aykırı faali- yetlerde bulundukları tesbit edilmiş- tir. Cezaları T.C.K. nun 191. madde- sinin sulh zamanında kullanılan fık- rası gereğince veriliyordu. İsimleri Mehmet Gökdemir. Mehmet- Daniş, İsmail Kaya, Mehmet Önal, Bekir Gürbüz, Osman Koç, Turhan Şimşek, Hikmet Arsudur. Bu şahıslar ayrıca beşer yüz lira para cezasıyla da tec- ziye edilmişlerdir. Beraat edenler ise, Salih Karabu- lut, Nuri Ciyan, Mustafa Kuvuyucu, Şevket Ünaldı, Turgut Yüksel ve 12 Ayşe Küçük adında bir kadıncağızdır.. İşin güzel tarafı, karar okunduğu, hâkimler heyeti yerinden kalkmak suretiyle duruşmanın sona erdiği be- lirtildiği halde, şaşkın ördeklerin kı- mıldamamaları ve birbirlerine durgun gözlerle bakmalarıydı. Kimin ne ol- duğu ancak Jandarmalar tarafından söylendikten, daha doğrusu şahsen gösterildikten sonra anlaşıldı. Beraat edenler sevinçle ailelerinin yanına koştular. Mahküm olanlar ise, jan- darmalar tarafından alınıp cezaevine götürüldüler. Haber ertesi gün gazetelerde ya- yınlandığında işe ziyadesiyle sinirle- nenler muhakkak ki kuyruk alıp sa- tan kasaplar oldu! Kalitenin düşük- lüğü üzülmiyecek gibi değildi! Küçük sinekler Bitirdiğimiz hafta ovatan sathında manzara böyle karışık göründü- günden el altından haber uçurma me- raklıları fiskos gazetesine süratle malzeme yetiştirdiler. Ama bir baş- ka teşkilât uçurulan balonların doğru olabileceği zehabını uyandıracak bir takım tedbirleri ihmal etmedi. Mese- lâ haftanın başlarında eski Meclisin kısmen metruk binasının geniş bah- çesinin bir tarafında bir kaç dinamit parçası patlatıldı. Bunu İstanbuldaki sabotaj müteşebbislerinin tevkifi ta- kip edince balonlar ayyuka çıktı. Başkentte anlatıldığına göre İstan- Sıtkı Ulay Tuşa getirecek bulda öyle telâş vardı ki hiç kimse Galata Köprüsünden geçmeye cüret edemiyordu. Zira bu köprünün altına da dinamit yerleştirilmişti! İşin ba- londan ibaret olduğunu anlamak güç olmadı ama. ağızlara verilen sakız uzun müddet çiğnendi. Bunun hemen ardından bir ikincisi uçuruldu. Bu balona inanmak, doğrusu ya, Mende- resin Nurlu İstikbal teranesine inan- maktan bile zordu. Efendim, iki de- nizaltı marmaraya girmişti ve Yas- sıadaya çıkarma yapacaktı! Girenle- ler hem denizaltıydı, hem de Marma- raya kadar sokulmuştu! Üstelik bir de çıkarma yapacaklardı! Bu balon- lara, kuyrukların çalışma tarzlarım bilenler sâdece gülümsediler. Ama bu gayretlerin asıl maksadı asap bozmak ve böyle küçük sinek- lerle mideleri obulandırmaktı. Yâni hâdiseler mahiyetleri itibariyle değil, mânaları bakımından önem taşıyor- lardı. Tertipçiler gözlerini başkentte- ki kudret sahiplerine dikmişlerdi. A- caba, hareketlerinin onlar üzerindeki tesiri neydi? Yapılanların tipik ko- münist oyunları olduğunun başkent- te farkına varılıyor muydu, yoksa u- fak heyecanlar büyük kayıplara -ter- tipçilerin ümit ettikleri gibi- yol a- çacak mıydı? Hükümet İş başa düşünce.. Geçen haftanın ortalarında bir gün Başbakanlık binasının yakınından geçenler ufak tefek, güleç yüzlü ve çok hareketli bir adamın elleriyle, kollarıyla bazı hareketler yaptığını, güldüğünü ve pazularını sıkarak kar- şısında kendisine bakan genç adam- lara bir şeyler söylediğini gördüler. Küçük boylu, sevimli adam, son de- rece neşeliydi. Hareketlerinden bunu anlamak mümkün oluyordu. Adamın adı Sıtkı Ulaydı ve İhtilâl Hükümeti- nin, M.B.K. üyesi iki Bakanından bi- riydi. Ulay Başbakanlığın merdivenleri- ne Devlet ve Hükümet Başkanım teşyi için inmişti. Orada nöbet tutan basın mensuplarım görünce şöyle bir güldü ve: "— Nasıl buluyorsunuz beni ha? Sıhhatim yerinde, değil mi?" dedi. Pehlivanlar gibi pazularını okşa- yarak sözlerine devam etti eneye (o Kırkpınara ogidece- gim". Sonra, kendine has kahkahaların- dan birini atarak içeri girdi. Esasen Kabinenin M.B.K. üyesi Başbakanlıkta günün hemen her saatında hazır bulunuyor- lar ve devamlı surette çalışıyorlardı. AKİS, 20 MART 1961