Duruşmaların Anatomisi Economist'in Anlamadığı Yassıada duruşmalarının sonuna yaklaşıldıkça, hâdi- »e üzerine eğilenlerin sayısı artıyor. Gerçi anglo - sakson âleminin nüfuzlu haftalığı, Economist bu ilgiyi yeni gösterenler arasında sayılamaz. Ciddi İngiliz mec- muası işin başından itibaren Yüksek Adalet Divanının çalışmalarıyla oalâkalanmış, fikrini söylemiştir. Ama ha mecmuada geçenlerde yayınlanan bir yazı anglo - sakson âleminde esen bir havayı ortaya koyması bakı- mından ayrıca önemli görünmektedir. Türkiyedeki «ek ciddi İngiliz gazetecisi David Hotham tarafından yazıl- dığı anlaşılan bu yazıda mesele Economist'e has ta- rafsızlık içinde ele alınmakla beraber "Türk halkının geniş kütleleri düşük hükümeti hâlâ hararetle destek- lemekte ve yapılmış olan hükümet darbesinin lüzumu- na hâlâ kani bulunmamaktadırlar" gibi bu memleketin realiteleriyle en ufak ülfeti olanları güldürecek çocu- gumsu ve son derece sathi hükümler de bulunmakta- dır. Mamafih banları, yazarın şahsi malı addetmek ve yanda mevcut daha ciddi bir noktayı ele almak lâzım- dır. Economist'e göre, Türk basını işin başından itiba- ren anglo - sakson ölçülerine göre ahkemenin taraf- sızlığını zedeleyici bir tutum almıştır. Mecmuaya bakı- lırsa, "en tanınmış haftalık mecmualardan biri", AKİS, gazetelerden çoğunun tavrım duruşmaların başladığı sıralarda yazdığı şu satırlarla özetlemiştir: "Yassıada duruşmalarının gayesi, sanıkların masam mu yoksa suçlu mu olduklarım göstermek değildir. Suçlu olduk- ları herkes tarafından bilinmektedir. Duruşmaların he- defi, bunların hangi derecede suçla olduklarını meyda- na koymaktır". Mecmua ilâve etmektedir: "Bu şayanı hayret İfadeye karsı hiç kimse en ufak İtiraz sesi yük- seltmemiştir". oEconomist'in anlamadığı, bu ifadenin pek basit bir gerçeği ifade etmesi dolayısıyla bana kar- şı hiç kimsenin en ufak itiraz sesi yükseltmediğidir. Ni- tekim bizzat Economist, aynı yazının biraz altında bir hükümet darbesiyle iktidardan uzaklaştırılmış bir reji- min mesullerinin, haleflerinin gözünde suçlu bulunma larını tabii görmekte, aksi halde iktidardan uzaklaştı- rılmalarına lüzum kalmayacağım belirtmektedir. - Şimdi, anglo - saksonları yadırgatan böyle bir hü- küm etrafında tekrar konuşalım. Yassıada mahkeme- si, normal bir mahkemeye benzetilebilir mi? Elbette ki hayır. Normal bir mahkemenin sine gua non hususiye- ti, huzura çıkmış bir sanığın saçla veya masam ilâmı- nı alabilmeğidir. Yüksek Adalet Divanı Anayasanın tağyiri dâvasına başladığında, D.P. iktidarı mesulleri- nin bu suçu işlemiş olduklarını peşinen kabul etmek su- retiyle işe girişecektir. Hâdiseyi daha kalay anlatmak gerekirse şöyle denilebilir. Yüksek Adalet Divanı bir normal mahkemedir ama Jürili bir normal mahkeme Yalnız, jüriyi sayım mahdut vatandaşlar değil, milletin tümü teşkil etmektedir. Millet 27 Mayıs sabahı D.P. iktidarının Anayasayı tağyir ettiğini, bu suça işlediği- ni hükme bağlamıştır. Yüksek Adalet Divanı millet AKİS, 20 MART 1961 adına kaza hakkını kullandığına göre bu hükmün dışı- na çıkmak yetkisine sahip değildir. Jürili mahkemeler- de hâkim, jüri anglo - saksonların tabiriyle "guilty — suçlu" hükmünü verdikten sonra ortada bir suçun bulu- nup bulunmadığını araştırabilir, sanığın masumiyetini belirten bir karar alabilir mi? Elbette ki hayır. Vasiyet böyle olanca hatıra, "O halde Yassıadada bir Divan niçin kurulda ve bu Divan niçin hukuka ria- yetkar davranıyor?" suali gelebilir. Ama bunun da ce- vabı jürili mahkeme sisteminin işleyiş tarzı hatırlanın- ca kolayca bulunabilir; Sanığın suçlu ma, masum mu olduğuna karar verenler (o hukukçular değildir. Halkın içinden kısmen gelişigüzel seçilmiş bir takım kimseler- dir. Onlar kararlarım hukukun kaidelerine değil, edin- dikleri intibalara, fikirlerine, kendi vicdanlarına göre verirler. Tâyin ettikleri bir okta yoktur. Her katil suç- lusu mutlaka idam edilmez. Tek tip cezalar mevcut de- ğildir. Jüri üyeleri, kararlarını ilân ettikten sonra, hu- kukun gerektirdiğini hukukçuların yapması için işi hâ- kimin eline bırakırlar. Türkiyede İhtilâlin yaptığı ban- dan başka bir şey değildir. Eşyama tabiatı icabı, İhti- lâl bir de polis görevini yerine getirmiş, suçlulukları ilân edilen kimseleri kulaklarından tuttuğu gibi getirip adalete teslim etmiştir. Eğer ihtilâl kaşarı kazanma- saydı, eğer Türk milleti O(D.P. iktidarının Anayasanın dışına çıkmış bulunduğunu kabul etmeyipte düşükle- rin lehinde vaziyet alsaydı kurulacak mahkemeler han- gi şartlarla çalışacaktı, Economist yazarının buna bir an düşünmesi lâzımdır. İhtilâl, nihayet bir sosyal vakıadır ve sıfatıyla kendisine has kaideleri vardır. Eğer Hukuk, sosyal va- kıaların hiç bir hususiyetine riayet etmez ve pür halde ele alınırsa hukuk olmaktan çıkar. Hiç bir ilim kıl ve mantığın hudutlarım zorlama mevkiinde bırakılamaz. 1649 yılında Windsor'da kurulan Yüksek Mahkemenin Birinci Charles'ın suçlu olup olmadığını araştırma yet- kisi var mıydı? Ya Birinci Charles suçluydu, ya onu oraya eevkettiren Cromwell. Kuvvet Cromwell'in elin- de bulunduğuna göre, Windsor mahkemesi Birinci Charles'ın suçlu oolduğa temeli üzerine kendi hukuki hükmünü bina etmiştir. Kaldı ki Tarih, Yassıadadaki Yüksek Adalet Divanının Windsor'dakl Yüksek Mah- kemeden ne derece başka şartlar altında çalıştığım elbette ki kaydedecektir. Türk milletinin Salim Başola ve arkadaşlarına ver- diği vazife, işlendiği sabit bir suçun gerçek mesailerin- den başka tak kimsenin burnunun kanamamasını, suç- luların da adalet dairesinde ve suça iştirakleri nisbetin- de cezalandırılmalarını sağlamalarıdır. Salim Başol ve arkadaşları bandan dolayı böylesine titiz davranmakta, kılı kırk yarmakta, işin uzamasının bütün mahzarları- nı birer Türk vatandaşı olarak görmelerine rağmen hu- kuku politikaya kurban etmemektedirler. AKIS'In sa- vunduğu görüşe karşı hiç kimsenin en ufak bir İtiraz sesi yükseltmemiş olmanı da bu görüşün realiteve uy- gun tek görüş olmasının neticesidir. 24