SİNEMA Filmcilik Hayalsever bir Bakan İri yapılı fakat gözlerinin içi gülen ve yüzü traştan pırıl pırıl parla- an adam, eliyle havada geniş bir daire çizerek: — Yılda 130 film yapıyoruz" de- di. "Filmlerimizle, fazlalığı bakımın- dan rekor kırdık. Fakat filmcilerimiz de rekor kırdı. Türk filmciliğinin hu- sus! bir teşekkül balina getirilmesi- ne çalışılacaktır. Devlet yardımıyla İstanbulda, Ayazağada büyük bir stüdyo kurulacaktır. Bu stüdyolarda İtalyan filmciliği prensiplerine göre film hazırlanacaktır. Filmcilerimiz bu şekilde her türlü teknik imkana kavuşturulacak ve Hollywood'la re- kabet imkanı temin edilecektir." Türk filmciliği üzerine her iki ik- tidar -eski C. H. P. ve düşük D. P.- sırasında da rastlanmıyacak bir şe- kilde yalan ilgiyle konuşan iri yapık adam, İnkılâp Hükümetinin üçüncü ayına yeni girecek Babıalili Basın-Ya- yın ve Turizm Bakam Cihat Baban- di ve sinemaya el uzatılmasının mut- . lak zorunluğuna inanmış yetkili bir kişi olarak konuşuyordu. Yerli filmciliğimizin, henüz derli toplu bir endüstri haline gelmediği ve yıllar yılı yoksul Anadolu seyirci- sini sömürmekten öte birşey düşün- mediği bilinen bir gerçektir. Başlar- da, geürtici şirketlerin elinde kötü Alman, Arap, İtalyan ve Hint melod- ramlarıyla sinema zevki kötürümleş- tirilmiş Anadolu seyircisi, her karşı tepkiden uzak, ne verilirse o- nunla yetinmek zavallılığı içindedir.. İri yapılı Bakarım "fakat filmcileri- miz de rekor kırdı" demesi boşuna de- ğildir ve filmcilerimiz, kötü filmler çevirip piyasaya (sürmekte -elhak- başka ulus sinemalarından fersah fersah beri geçmişlerdir. Bu, bir yıl içinde yüzden fazla film çeviren ve 50 milyonun üstünde bir milli serma- yenin yatırıldığı bir sanat kolunun işlerini düzenleyecek bir makamın ve yetkili bir başın mevcut olmamasın- dan doğmaktadır. Üstelik, filmcilerin bütün ısrarlı baskılarına karşılık, bu keşmekeşe bir son verecek bir Binama Kanunu da bir çok defalar hazırla- nıp teklif haline getirildiği halde bir türlü Meclis karşısına çıkarılama- mış ve iyi niyetli hazırlayıcılarının çekmecelerinde uyanılmaz uykulara yatmıştır Milli Sinema Merkezi Konu, geçen yılın Eylülayı başla- rında M. B. K. nin teşvikiyle Milli Eğitim Bakanı Prof. Bedrettin Tun- AKİS, 20 MART 1961 türlü . celin başkanlığında ve Güzel Sanat- lar Genel Müdürünün hazırladığı "Gü- zel Sanatlar Şürası" kongresinde de görüşülmüş ve enine boyuna tartışıl- mıştı. Filmciliğimizde hiç bir zaman başarılı bir rejisör sayılmayan fakat iyi biriidareci bellenen Baha Gelen bevi ve arkadaşları tarafından bir ra- por hazırlanmış ve bu kongrede okun- muştu. Katılan üyelerden bir çoğu -mesela Salah Birsel, Haldun Taner ve Burhan Arpad-rapor lehinde ko- nuşmuşlar ve rapora sebepsizce karşı çıkmak isteyen Fikret Adili sustur- muşlardı. Gerçekte rapor, endüstri- leşmeye doğru hızla giden bir iş ve sanat kotunun, içine gömülmekte ol- da devlettin haklı bir takım lerde bulunuyordu. İşlerin nl bir düzene girmemesi, sinemamızı da- ha kötü durumlara ek ve O zaman da ab alan çoktan Üsküdarı aşmış olacaktı. Raporu hazırlayanlar ve lehinde konuşanlar, zararın nere- sinden dönülürse kârdır sayıyorlardı. Eldeki imkanlarla Türk sinemasının kendi yağıyla kavrulmasının olmaz- lığı gerçeği, gün gibi ortadaydı. Ger- çi, filmciler ne bu kongreden ve ne de Gelenbevi ve arkadaşlarınla o hazır- Era rapordan haberliydüer ama, tinde görenler, büyük bir yüreklilik- le ileri fırlayıp bayrağı açmışlardı. Batı ile ilerüik savaşında durmadan telefat veren ve yine durmadan ye- nilen Türk sinemasıydı. Film piya- sası, işin ehli olmayan kişilerle dolup dolup taşıyordu. Bu ehil olmayan ki- şiler sinemayı birer macera sayıyor- lar, çeşitli çıkarlarım bu kaynaktan sağlamaya bakıyorlardı. Türk sineması son yirmi yıldır görülmemiş bir şekilde bir "altına hücum" devri oyaşamış, partırma tüccarlarından tutun, pamukçulara, gülyağı tacirlerine, diş doktorlarına, tuhafiyecilere, emlâk komisyoncula- rına ve demir karaborsaalarma ka- dar her türlü meslek erbabuun parsel- lemesine uğramıştır. Gökten zembille inmişçesine birdenbire türeyen, sine- manın Sesinden habersiz, sayılmaya- cak kadar çok senaryo yazarı -ope- ret yazarlığından, magazin ve mizah dergilerinin en kötülerinden-, fotoğ- raf direktörü -her köşebaşında rastla- nan şipşakçı fotoğrafçılardan -ve ye- gane üstünlükleri haftada iki defa sinemaya gitmekten ileri geçmeyen rejisörler, bu yen? doğmuş sanat da- lım başlangıç yıllarından çok daha gerilere götürmüşlerdir. Bu keşme- keşi önleyebilmek için devletin işe BahaGelenbevi Terleyen adam karışması ve "dur" demesi mutlak ve mutlak zorunludur. Sinema Kanununda geniş yer ve- rilen Milli Sinema Merkezi, çıkarıla- cak bir sinema kanununu uygulaya- cak ve durumu düzenleyecek, hükmi- yeti olan bağımsız bir müdürlüktür. Kurulman düşünülen Güzel Sanatlar bakanlığına, Milli Eğitim veya Ba- sın-Yayın ve Turizm bakanlığına bağ- lı olarak çalışacaktır. Bir bilim kuru- lu görevindeki yönetim.kurulu karar- larını da başına getirilecek olan ge- nel müdür uygulayacaktır. Herşey sinema için Devlet yardımı, filmlerden alınan bu meslek dalında çalışanların üye aidatı, belediyelerin gösteri orüsü- mundan kesilecek sinema hissesi, bi- letlere eklenecek yüzde beş sinema fonu, devlet stüdyosunun kira karşı- lığı, fondan verilecek yardım bedel- lerinin faizleri. Milli Sinema Merke- zinin gelirleri arasındadır ki, devleti yardım konusunda öyle büyük bit! yük altına almamaktadır. Bu oluş i- çinde korkulacak tek nokta, devletin böylesine bir yardımlama sonunda filmcileri bir takım sınırlamalara ta- bi tutması seklidir ki, başka dallar- daki örnek bağımsız çalışmalar gö- zönünde tutulursa, bu korkunun da yersizliği anlaşılacaktır. Hollywood ile rekabet rüyası gö- rülmedikçe, bir devlet stüdyosu ku- rulmasının sinemamız için sayısız faydalan vardır. İyi sinema adamı yetişmesini sağlayacak tek okul dev- let stüdyosudur ve burada iyi sine- 35