DÜNYADA OLUP BİTENLER maya vararak, iç savaşı sona erdirmek için "tam bir tarafsızlık" politikası takip etmeyi kararlaştırıyorlardı. Bundan başka, gene Bun Um ile Su- vatına Fuma arasında varılan anlaş- maya göre, üç tarafsız Güney Doğu Asya devletinin, Kamboçya, Burma ve Malezyanın temsilcilerinden kuru- lacak bir komisyon oLaos'a yapılan yabancı sızmaları tahkik edecekti. Ancak bunun için, herşeyden önce, Kamboçya ve Burmanın şimdiye ka- dar böyle bir komisyona katılmamak için gösterdikleri inattan vazgeçme- leri gerekiyordu. Nasıl olmuştu da sağcı Bun Um hükümeti eski görüşlerini bir tarafa bırakarak tarafsızlarla iş birliği yap- mayı kabul etmişti? Bu sorunun ce- vabım vermek güç olmasa gerektir. Bir kere Laos'un kuzeyindeki solcu kuvvetler Komünist oÇin ile Kuzey Vietnam'dan aldıkları yardımlar so- nunda sağcılar üzerinde açık bir üs- tünlük kurmayı başarmışlar ve son günlerde duruma hakim olmaya baş- lamışlardır. Bunun yanısıra, sağcıla- rı desteklemek konusunda ısrar ettik- çe bütün Güney Doğu Asyayı kaybe- deceğini anlayan Kennedy idaresi de, Laos'ta tarafsız bir idare kurulması- nın tek çıkar ve uygun yol olduğunu kabul etmiş ve Bun Um üzerine bu yolda telkin yapmaya başlamıştır. Hattâ söylendiğine göre, Moskovada- ki Amerikan Büyükelçisi Llev/ellyn E. Thompcn'un aracılığıyla Krutçef e yolladığı mesajda Başkan Kennedy, Laos'ta tarafsız bir hükümet kurul- masına taraftar olduğunu açıkça be- lirtmektedir. Bütün bu gelişmelere rağmen, şu satırların yazıldığı arada Laos'ta iç savaş kanlı bir şekilde devam etmek- tedir. Solcular Güneye doğru yavaş yavaş, fakat emin adımlarla ilerle- mektedirler. A.B.D.nin Laos'ta taraf- sız bir hükümet kurulmasına razı ol- masından sonra şimdi bütün gözler Moskovaya (o çevrilmiştir. o Moskova Laos solcularına bu neticeyle yetin- meleri gerektiğini oanlatabilirse bu ülkede devam eden iç savaş bir taraf- sız hükümetin kurulmasıyla son bu- lacak demektir. Ancak Moskova, La- os solcularına sözünü O geçirebilecek midir? Bunların Moskovadan ço Pekine bağlı kimseler olduğu bilindi- ğine göre, bu biraz zor olacaktır. Vel Doğu - Batı Klâsik diplomasiye dönüş Geçen haftanın sonlarında Moskova hava alanından kalkan Sovyet yapısı bir tepkili yolcu uçağı, A.B.D. nin Moskovadaki (Büyükelçisi (o Lle- wellyn E. Thompson'u Siblryanın en 26 büyük şehirlerinden biri olan Novo sibirsk'e götürdü. Burada Thomp- son'u Sovyetler Birliğinin en yüksek kademeli idarecisi, meşhur Krutçef bekliyordu. Krutçef ile Thompson a- rasmda bir görüşme yapılacağı uzun bir müddettenberi biliniyor, fakat kimse bu görüşmenin Moskovanın günlerce uzağındaki bir şehirde yapı- lacağını aklına getirmiyordu. Bu ba- kımdan, geçen hafta Krutçef ile Thompson arasında yapılan görüşme, dış politika olaylarım yakından takip eden birçok yorumcu için bile gerçek bir şaşırtmaca oldu. Aslında, Krutçef ile Thompson ilk defa karşı karşıya geliniyorlardı. Sov- yet Başbakanı ile Amerikan Büyük- elçisi bundan önce de birçok defa bu- luşmuşlar, görüşmüşler ve tabii, hiç- bir sonuca varamadan ayrılmışlardı. Ancak bu görüşmelerin hepsi Eisen- hower devrinde olmuştu ve Krutçef, o lirada, her hareketiyle iki devlet arasındaki (omeseleleri bir Büyükel- çiyle değil, doğrudan doğruya Ameri- kanın en yüksek kademeli idarecile- riyle görüşerek halletmek yolunu ter- cih ettiğini anlatmıştı. Geçen hafta yapılan görüşmenin özelliği, bunun iki adam arasında Kennedy devrinde yapılan ilk görüşme olmasından ge- liyordu. oKrutçef yüksek kademeli idarecüer arasındaki buluşmalar ko- nusunda ne düşünürse düşünsün, Kennedy iş başına geçtikten sonra Amerikan dış politikasının idaresini yüklenenler milletlerarası o meselele- rin öyle tantanalı zirve toplantıların- da değil, klasik diplomasi yollarıyla daha iyi çözüleceğini sandıklan için, Moskovadaki Amerikan Büyükelçisi- ne artık büyük görevler yükleniyor- du. Geçen hafta yapılan Thompson - Krutçef görüşmesi, Amerikan diplo- matının bu konuda verdiği ilk imti- han olmuştur. İki adam arasında yapılan görüş- me hakkında herkes çok sıkı ağızlı davrandığı için, Thompson'un bu im- tihanı nasıl verdiği şimdilik bilineme- mektedir. Bilinen tek şey, görüşmede Doğu ile Batı arasındaki gerginliği azaltmak, bu arada Kongo ve Laos- daki çatışmayı durdurmak için çâre- ler üzerinde durulduğudur. Görüş- menin beş saat sürmesi, konuların genişliği ve güçlüğü üzerinde olduk- ça iyi bir fikir vermektedir. Fakat bu görüşmeler sırasında bir fikir bir- liğine varılmış mıdır? Bu sorunun cevabı, şimdilik meçhuldür. Kendi- sinden toplantı konusunda bilgi iste- yen gazetecilere Mr. Thompson: "—Bu gribi konuşmalar her zaman ilgi çekicidir" demiş, iyimser olup ol- madığı sorulduğu zaman da şu cevabi vermiştir: "— Ben ötedenberi iyimserimdir. Bundan sonra da iyimser olmaya de- vam edeceğim Mr. Thompson ne kadar iyimser olursa olsun, son günler içindeki ge- lişmeler bu iyimserliği haklı göstere- cek gibi olmaktan uzaktır. Gerçekten, Kongo ve Laos'ta işler gene alabildi- ğine karışık olduğu gibi, ikinci dö- nem toplantılarına başlayan Birleş- miş Milletler onbeşinci Genel Kura- lımda Sovyet ve Amerikan temsilci- leri gündem üzerinde bile anlaşama- mışlardır, iki tarafın da ulaştığı tek- nik seviyesi bugün genel bir silahlı çatışmayı oOİmkânsız kılmakla (o be- raber, soğuk harp her cephede bütün kuvvetiyle devam etmektedir. Doğu ve Batı blokları, bugünkü dünya du- rumu karşısında barış ii berce yaşamak gereğini iyice kavra- madıkça, devam da edecektir. Kennedy idaresinin takip etmek istediği klâsik diplomasi yolları dün- yadaki gerginliği kaldırmaya yete- cek midir? Bu soruyu müsbet ola- rak cevaplandırmak için önemli te- reddütler vardır. Biraz önce de söy- lediğimiz gibi, artık barış içinde be- raberce yaşamaktan başka çıkar yol olmadığı iyice anlaşılmadıkça, ne zirve toplantıları, ne de klâsik diplo- masi usülleri dünya gerginliğini or- tadan kaldırabilir. Klâsik diplomasi- nin üstünlüğü, olsa olsa, gerginlik sebepleri üzerinde daha gürültülü tartışmalar yerine kapalı kapı arka- sında soğukkanlı ogörüşmeler getir- mek olacaktır. Bu kadarının bile dün- ya durumu üzerinde ferahlatıcı tesiri olacağı söylenebilir. Fakat unutma- mak gerekir ki esas mesele usüllerin çok ötesinde, görüş ve davranış deği- şikliğindedir. AKİS, 00 MART 1961