MUSİKİ Konserler İkinci en iyi Ada konser (afişlerinde (o görülmeğe başladığından beri Ayla Erduran. musiki çevrelerinde "Türkiyenin en iyi ikinci kemancısı" diye bir şöhret yapmıştır. Gerçi "birinci en iyi" ile -Suna Kan ile- arasında pek büyük bir seviye farkı olduğu, hır iki ke- mancının birbirlerini izleyen konser- lerinde görülmektedir. Fakat Ayla Erduran, aradaki büyük boşluğu dol- duracak bir başka kemancının yoklu- gunda, böyle bir şöhrete kak kazan- mış durumdadır. Bununla beraber, geçen hafta Saray Sinemasında ver- diği bir konserde, aradaki mesafeyi iyice kapatmış olduğunu dinleyicileri- ne sezdirdi. Çaldığı, Brahmaın ke- man ve viyolonsel için çift konserto- suydu. Eserin solo bölümünde kendi- siyle işbirliği eden icracı, Fransız viyolonselci Guy Fallot idi. Aynı kon- serde Fallot, daha önce, Dvorak'm viyolonsel konsertosunu çalmış, ese- rin ilk bölümünde düştüğü entonaa- pop yanlışlıkları dışında, geri kalanı- nı kendisinden beklenen üstün başa- nyla sunmuştu. Bundan önce de Tür- kiyeye gelen Guy Fallot, zaman 1950" den sonra musiki göklerinde belirme- ge başhyan yeni yıldızların en par- laklarından biri olduğunu sezdirmiş- ti. Nitekim son yıllarda Fallot, okya- nusun her iki yanında, gitgide artan bir şöhret okazandırmaktaydı. Bu şöhretin ne kadar yerinde olduğu, Dvorak konsertosundan çok, Brahms konsertosunda anlaşıldı. Her iki solist, Erduran olsun, Guy Fallot olsun, Brahma'ı anhyarak çal- mak gibi, pek az icracıya nasip ol- muş bir başarıya ulaştılar. İkisi ara- sındaki işbirliği yamana partilerini doğrulukla, o beraberlikle çalmakta kalmadı, ikisi de, maddi bakımdan başarılı bir korner vermenin kaygıla- rından öteye gittiler. Çaldıklarından tam bir rahatlıkla zevk almakta ve bu zevki dinleyiciye ulaştırmaktay- dılar. Sonuçta, Brahms'ın çift konser- tosunun unutulmıyacak bir icrası or- taya çıktı. Başarıda bir üçüncü şahsın daha rolü vardı! Orkestra şefi Cemal Re- şit Rey... Cemal Reşit Reyin Barhms'ı gevmediği söylenir. Fakat, orkestra- yı yönetişüıdekl sevgi dolu atılışa ba- kılırsa buna inanmak doğru olmaz. Şefsn Brahms'ı sevmediğine ancak. İstanbul Orkestrası programlarındaki Brahms yokluğuna bakarak hükme- dilebilir. Nitekim hafızalar, keman konsertosu dışında, Cemal Reşit Re- yin idare ettiği konserlerde Brahma 32 çalındığını pek hatırlıyamazlar. Ama u da Cemal Reşit Reyin, İstanbul Orkestrasını kurduğu günlerden bu yana, repertuara hemen bemen hiçbir şey eklememiş olmasına yorulabilir. Programdaki boşluklara bakarak Ce- mal Reşit Reyin Bach'ı da, Mahler'i de, Ravel'i vs. de sevmediğine inan- mak mümkündür. Varılacak daha doğru bir netice şu olabilir. o Cemal Reşit Ray herhalde dinleyicilerine Karşı bir vazifesi olduğuna inanma- makta, daha da beteri, bir şehrin tek orkestrasının kürsüsüne çıkmış bir insanın ne gibi mesuliyetler taşı dığını bilmemektedir. Orkestra şef- liğinde başarının yüzde ellisinin prog- ram yapmasını bilmeye bağlı oldu- -undan da habersizdir. Konsere girer- ken kapıda bir grup dinleyici, daha programı görmeden, konserde çalı- nacak orkestra elerlerinin ne olabi- leceği üzerinde tahmin yürütüyorlar- dı. Dört beş tane eser ismi ortaya atıldı. Bunlardan iki tanesi tuttu: Mozart'ın Don Giovanni uvertürüyle Faure'nin Pelleas ile Melisande sül- ünden birkaç parça... Nitekim, Cemal Reşit Reyin idare ettiği bütün kon- serlerin programlarında yıllardır beş eser dönüp dolaştığı için, bu yolda yapılacak bir tahminde yanılma pa- yı pek küçüktür. Yabancı şef ve yerli solist Cemal Reşit Reyin basmakalıp prog- ramlar yapmasının sebebi bu olur- sa, aynı orkestrayı pazar sabahı kon- serinde idare eden misafir Alman or- kestra şefi Hans von Benda'mn aynı yola sapmasının sebebi ne olabilirdi? Weber'in Freischütz uvertürü, ax Bruch'un keman konsertosu ve Be- ethoven'in Eroica senfonisi gibi çiğ- nenmiş sakızlardan meydana gelmiş bir program sunan ünlü Hans von Benda herhalde, İstanbul dinleyicile- rinin bu türlü programlardan ne tür- lü usanmış olabileceğini düşünmemiş- tir. Herhalde Türkiyeyi Almanya san- mış, yeni, değişik ei arasın- da arada bir de "sevilen eserler" prog- ramı sunmanın uygun düşeceğini dü- şünmüştür. Öyleyse Alman orkestra yanılmıştır. Şefler bir de, bu türlü mcit pilavı" programlarını, kendi şelsircilik anlayışlarının üstünlüğünü ortaya koymak gibi megalomanca bir davranışla seçerler. Öyleyse, Hans von Benda gene yanılmıştır. Çünkü pazar sabahı konserinde sunduğu tef- sirler, aleladenin üstüne doğru yük- selmek bir yana, aşağısına doğru eğil- mekteydi. Orkestranın kar zaman- kinden daha da kötü çalması, Hans von Benda'nın kendi Oo orkestrasıyla urdumuzda kazandığı büyük itibarı sağlamlaştıracak ogibisinden o değil- di. Konserin solisti Gülden Aruman. Ayla Erdurandan sonra, Türkiyenin en iyi üçüncü kemancısı diye tanın- mıştır. Fakat bu kere de, ikinciyle üçüncü arasında dağlar kadar fark vardı. Bahis konusu konserde bu fark bilhassa barizleşti. Gülden Aruman, konservatuar Öğrencisinden o bekle- nebileceği gibi çaldı. İtalyan virtüoz Memleketimizde pek seyrek rastla- nır çapta bir keman icracılığı, geçen hafta Teknik Üniversite anfi- sinde verilen bir (oOkonserde sunuldu. "Gençliğe Müzik" hareketinin tertip- lediği bu konserde çalan İtalyan Ke- mancı Leonora dell'Aguila, "virtüöz" kelimesinin tarifine tastamam uyan bir icracıydı. Çalgıda virtüozluk, el maharetinin Zirvesi (o diye anlatılır. Genç kemancı gerçekten, bu mahare- tin zirvesine erişti. Kemancaı dell'Aguila, kaabiliyetini iyi aksettirsin diye, keman virtüozlu- gu için yazılmış parçalan programına sıralamıştı: Veracini'nin bir sonatı, Tartini'nin "Şeytan Trilleri" Paganini'nin "Le Streghe"si ve Wie- niawski'nin "Scherzo Tarantelle"i... Genç virtüöz bunları yalnız, akıl dur- duran bir teknikle çalmakla kalmadı, hem de, bir çok virtüözün yaptığının aksine, birbirinin müzikal değerlerini da bulup çıkardı, göz kamaştırıcı ic- rasına daha derin anlamlar katması- nı da bildi. Programda yalnız tek bir eser, B- rahma'ın La Majör aonati Leonora dell'Aguila'ya yabancı kaldı. Virtüöz kemancı bu eseri de bir virtüozite parçası gibi çaldı. Belki oOhenüz B- rahms'ın musikisinin derinliklerine varabilmek için çok gençti. Belki 1- talyan mizacı bu musikiyi anlaması- na hep engel olacaktı. Bununla bir- likte kir başka İtalyan, eşlik piyanisti Tullio Magoggi. Alman olmıyanların Brahms'a ille de yabancı kalmaları gerekmediğini isbat etti. AKİS, 20 MART 1961