Dram unsurunu Menderes sağladı. Trajik unsur ise, sanıkların Divan azalarını beklemeleriydi. Hele haf- tanın ikinci günü ili Emniyet mensupları bir gizli celsede dinlen- diklerinde oyunun heyecan unsuru da doğmuş oldu. Üstelik kahraman-. ların ve figüranların ması, giriş çıkışların liklerdeki kısalık dinleyicilerde güzel bir piyes seyrettikleri hissini uyan- dırdı. Yassıadayı ısıtan ılık hava ve tatlı bir güneş dekoru teşkil ediyor- du. bol sayıda ol- çokluğu, rep- Haftanın başındaki gün, günde- min ilk kısmında köpek dâvası bu- lunduğu halde salon kalabalıktı. nun sebebi, bir karar tefhimini taki- ben 6/7 Eylül dâvasına geçileceğinin bilinmesiydi. Nitekim günün köpek, davasıyla alâkalı faslı bir kaç daki- kadan fazla sürmedi. Başkan Başol o mevzuda duruşmanın bittiğini, ka- rarın Anayasanın ihlâli suçunun ka- rarı bildirilirken tefhim olunacağını haber verdi. Netice sürpriz teşkil et- medi. Hükümlerin sonda açıklanaca- ğı, perdenin ceza dağıtımıyla kapa- nacağı zaten biliniyordu. Kalabalığın yüklüce bir kısmını, gene hanımlar teşkil (oediyordu. Bir Bakan -İçişleri Bakanı General Kı- zıloğlu-, bir Milli Birlik Komitesi ü yesi -Kurmay Binbaşı Orhan Erkan- lı- dikkati çekenler arasındaydı. Ma- vi bir etek ve mor bluz giymiş bulu- nan Nilüfer Gürsoy her zamanki ye- rinde, yâni sanıkların arkasına ge- len blokun pencere tarafındaydı. Bir üstünde, Oktay Enginin kız kardeşi Dilek Engin oturuyordu. Fatin Rüş- tü Zorlunun zor yürüyen ve orada burada uyuklayan yaşlı annesi zide Zorlu yoktu. Güzide Zorlu ertesi gün de görünmedi. Dikkati çeken bir başkası, İsviç- reli hukukçu Reymond Nicholet idi. Yabancı müşahit. Anayasa Komisyo- nunun kendilerinden bahsettiren iki üyesi, sevimli Prof. Ragıp Sarıca ve konuşkan doçent Muammer Ak- soyun arasında duruşma salonuna girdi. Aksoy kendisiyle almanca ko- nuşuyor ve bir takım izahat veriyor- du. İsviçreli hukukçu duruşmaların sonunda, tatlı bir sürprizle karşılaş- mış bulunduğunu saklamadı. Başkan Başolu tarafsız, Olgun ve hakşinas bulmuştu. Yassıadada adaletin te- celli edeceği hususunda bir endişeye -hiç olmazsa henüz- yer yoktu. Nic- holet sanıkların, hattâ lüzumundan fazla konuştuklarım, Başkanın her- kese eşit muamele ettiğini, avukatla- rın gerekli müdahaleleri serbestçe yapabildiklerini gözleriyle gördü ve tatmin olduğunu kendisiyle görüşen AKİS ,28 EKİM 1960 YASSIADA DURUŞMALARI 6/7 Eylül sanıkları makineli tabancalar arasında Hesap gazetecilere açıklamaktan çekinme- di. Salona ilk getirilen iki sanık Ba- yar ile Ökmen oldu. İki düşük de, mutad kılıklarını değiştirmemişler- di. Gene lâcivert, kruvaze elbiseleri içindeydiler. Bayarın yanında bir ha- va ve bir deniz subayı vardı. Bir baş- ka hava subayı Ökmenin arkasından yürüyordu. Zaten bütün getirilip gö- türmüşlerde şu husus dikkati çekti: Sâdece Bayarla Menderesin iki tara- fına subaylar konuluyordu. Kafilenin geri kalan kısmı böyle bir alâkaya lâyık sayılmıyor, sâdece bir subay düşükler grubunu okapatıyordu. Ba- yar içeri girdiğinde bir patetik sahne cereyan etti. Nilüfer Gürsoy oturdu- ğu yerden ayağa fırladı ve babasına elini salladı. Fakat Bayar bunu far- ketmedi, tahta parmaklıkların ara- sından geçerek silâhlı kara, deniz ve hava erlerinin muhafaza ettiği sanık mahalline girdi, baştan altıncı san- dalyaya oturdu, Ökmen yedinci san- dalyaya çöktü. Yer adedi onbir idi ve mahal asıl, 6/7 Eylül duruşması için hazırlanmıştı. Nitekim Başkan Başol kararı bildirdikten sonra Ök- men ve avukatları dışarı çıkartıldı, Bayar sandalyaların birincisine geç- ti, öteki avukatlar salona alındılar ve basını bu defa Menderesin çektiği verme zamanı 6/7 Eylül sanıkları kafilesi kapıda arzı endam etti. "Coup de theatre — Ku dö teatr" enderes, bir deniz ve bir kara su- ayının ortasında yürüyordu. Ken disini oOYassıadadan tanıyanlar da, daha önceden bilenler de kılığını gör- düklerinde bir yenilik sezdiler. Men- deresi . Yassıadadan tanıyanlar için yenilik düşük Başbakanın muta kahverengi elbisesini çıkartıp yerine koyu duman rengi bir elbise giymiş bulunmasıydı. Menderesi önceden bi- lenler ise bunun kruvaze değil, iki düğmeli bir takım olmasını yadırga- dılar. Zira seneler var ki düşük Baş- bakan o meşhur dar, vücudunun bü- tün çizgilerini ketleri sırtından çıkarmamış, iki düğmeli elbiselere iltifat oOetmemişti. Kim bilir, belki de zayıfladığından artık buna lüzum görmüyordu. Üs- telik, dar elbise giyip vücut hatları- nı belirtmekten hoşlandığını bir ha- kikatin, bir hususiyetin ifadesi ola- rak masum niyetlerle yazan gaze- tecileri de zindanlara attırmak kud- reti elinden alındığından, galiba "işin tadı kalmadı" demiş ve kılık değiş- tirmişti. Ama bir gün sonra düşük Başbakan mahkeme salonuna gene kahverengi elbisesi içinde girdi. İlk celsenin başlıca bir hussusiyeti