YURTTA OLUP BİTENLER daha gösteriyor ve "artık gidemez" halin neticesini gözler önüne seriyor- du. Devlet Başkanlığı Yufka yürekli General A en alaca karanlığı yerini ge- enin koyu karanlığına terket- mek üzereydi. Ilık güney havası, ney gecelerine has ağır ve rutubet- liydi. Şapkasını hafifçe yana eğmiş, haki asker elbisesinin altında buram buram terleyen General, önüne ade- ta atılan yaşlı kadım kolundan tutup kaldırarak sırtını sıvazladı ve kendi- sine uzatılan, dilekçe olduğu belli bu- ruşuk kâğıdı almaları için yaverine işaret etti. Kadın ihtiyardı. Üstü eski fakat temizdi. Başörtüsü hafif kınalı ak saçlarının sâdece bir kısmını kapı- yordu. Kadın, İki gözü iki çeşme, Ge- neralin eline sarılıp öpmek istedi. Ge- neral elini çekti ve kadından ne iste- diğini Sordu. İhtiyar kadın yaşlı göz- erle: "— Oğlum hapiste. kabahati yok. Haksız hapse, Paşam.." dedi. General, kaşlarını çattı. İhtiyar kadına daha dikkatli baktı. İşin ma- hiyetini anlamak için, dilekçede ne yazıldığını sordu. İhtiyar kadın Di- yarbakır P.T.T. Merkez Müdürünün annesi Fatma hanımdı. Oğlu, telefon muhaverelerini (o düşüklere dinlettiği iddiasıyla tevkif edilmişti. Anne oğ- lunun suçsuz olduğunu söylüyor ve serbest bırakılmasını istiyordu General, kaşları çatık, arkasını döndü. Hemen sağ yanında bulunan bir binbaşıyı çağırdı ve: "— Bu işi inceleyin. Böyle şeyler için adam tevkif etmeğe değmez" dedi. İhtiyar kadın ellerini yukarı kal- dırarak dua etmeğe başladı. Gözyaş- ları dinmemiş, aksine artmıştı. İhti- yar anne bu defa sevinçten ağlıyordu. Hâdise, içinde bulunduğumuz haf- tanın başında, Diyarbakırda Beledi- ye binasının kapısında cereyan edi- yordu. Devlet ve Hükümet Başkanı General Gürsel Malatyada kısa ika- metinden sonra Gaziantepe geçmiş ve oradan da akşam üzeri Diyarba- kıra gelmişti. Diyarbakır, Başkan Gürseli hakikaten pek şaşaalı ve coş- kun tezahüratla karşıladı. Dağ taş adam doluydu. Caddeler insan seline dayanamaz hale gelmişti. Trafik fi- lin bir tarafa o bırakılmış, İhtilâlin Başkanını görmek için sokaklara fir- layan Diyarbakırlılar insan selleri hâlinde caddelerden akmağa başla- mışlardı Kendisinin yere attılar 18 Başkan Gürsel İyi asker ÇKB 59 -havacıların tabiriyle Konfor- 8. Hava Üssüne indiğinde çelik gibi bir merasim kıtası, Başka- nı karşılamağa hazırdı. Karşılama törenleri yasak olduğundan ilk ka- rar, halkın Hava Alanına bırakılma- malıydı. General, Hava Alanında mütad askeri törenle karşılanacak, oradan şehre girecekti. Ama evdeki pazar çarşıya uymamıştı. Bir kere şehrin muhtelif yerlerine taklar yap- tırılmıştı. Kırmızı bezlerle kaplı tak- lar gerçi eskisi gibi muhteşem ve öy- le masraflı şeyler değildi. Ama ne o- lursa olsun, gene bir karşılamaya ha- zırlanıldığı obelli oluyordu. Takları gören Diyarbakırlılar evlerine milli bayram günlerini andıran süsler yap- mışlar ve ana caddeler tamamen bay- raklarla donatılmıştı. Hava böyle o- lunca isin ucu kaçmış ve son dakika- da Ankaradan gelen bir emir halkın serbest (o bırakılmasını o sağlamıştı. Böylece, karşılama törenlerinin ya- sak ee beş ayın sonunda gö- müldü gitti. İşt Du yüzdendir ki Diyarbakır- lılar, Devlet ve Hükümet Başkanına ellerinden geldiği kadar o sevgilerini gösterdiler. Doğrusu istenirse Gene- ral de bundan pek memnun kaldı. Bir ihtilâl Başkanı BK 59 un kapısı açıldığında ilk ola- Ç rak General Gürsel göründü. Şap- kası mütad veçhile hafifçe yana eğil- miş, yüzünde kendine has tebessümü, merdivenin birinci basamağında du- rarak bir iki saniye etrafı süzdü. Sonra ağır adımlarla aşağı inmeğe başladı. Arkasından Milli Birlik Ko- mitesinin en genç üyesi Yüzbaşı Mu- zaffer Özdağ geliyordu. Özdağ gü- lümsüyor ve Devlet Başkanını karşı- lıyan Diyarbakırlıları sevgi ile süzü- yordu. Başkan son basamağa geldi- ginde, Ekonomi ve Ticaret Bakanı Mehmet Baydur uçağın iniş kapısın- da göründü. Grup ağır adımlarla yü- rüdü. General Gürsel birilerini arı- yor gibiydi. Çok geçmedi, aradığını buldu. Devlet Başkanım takiple gö- revli gazeteciler bütün imkânsızlık- ları yenerek, Başkanla birlikte Di- General gül- yarbakırda olmuşlardı. dü km İstanbul EEE emin muha- birleri de burada Genç ni ie a. < radayız Paşam. Ankaralı- lar da bürade edi. Başkan Gürsel gözlerindeki gü- lümsemeyle basın mensuplarını se- lâmladı. Onlara sevgiyle baktı ve merasim kıtasını teftiş için yürüme- ge başladı, Karayağız Mehmetçikle- rin önünden bir Devlet Başkanı gibi değil, bir Orgeneral gibi geçti. Bâzı- larının önünde durup hatırını sordu, bâzılarının omuzunu okşadı, bâzıları- nın gönlünü aldı. General, belli ki O anda kendisini ailesinin arasında his- sediyordu. Herşeyi unuttuğu belliy- di. Merasim kıtasını teftiş bitmişti. General ve beraberindekiler kendile- rini bekleyen açık jipe gitmek üze- reydiler ki Başkan Gürsel birden ge- ri döndü. Tam arkasında, kıta ku- mandanı Binbaşı bulunuyordu. Zayıf kısa boylu Binbaşı ne yapacağını şa- şırdı. Esasen teftiş veren bir askerin heyecanı içindeydi. Gürsel Binbaşının elini tuttu, askerce sıkarak: "— Ne o yahu, sen mahzun gibi- sin. Bir şeyin mi var?" diye sordu. Zayıf Binbaşı nerdeyse bayılacak- tı. Heyecandan dili tutulmuştu. Ke- keliyerek, bir şeyi olmadığını, sâde- ce biraz heyecanlı olduğunu söyledi. Gürsel küçük bir kahkaha attı ve: N adi canım sen de... Heye- canlanacak bir şey yok. Sakın heye- canlanma ha.." diyerek, ufak tefek Binbaşıya iltifat etti. Sonra Binbaşı- nın elini bırakarak gülümsedi ve yo- luna devam etti. Başkan için açık bir jip hazırlan- mıştı. Gürsel jipin yanına geldiğinde Diyarbakırlılar Hava Alanını hemen hemen doldurmuşlardı. General çevik bir sıçrayışla jipe atladı. Arkasından Özdağ bindi. Komitenin iki üyesi Di- yarbakıra girmek üzere hazırdılar. Açık jipin sağ yanında ve dört metre kadar ötesinde bir başka jip daha vardı. İçinde manevra elbiseli genç teğmenler bulunuyordu. Beyaz AKİS. 28 EKİM 1960