GEN ÇLİ K Dertler Baraganın dikenleri adam, sayım gününün sıkın- Gis içinde, kapısının altından atı- lan birkaç gazeteden birinin birinci sayfasına göz gezdirdi, önce Yassıa- da duruşmalarına ait başlıkları oku- du. Sonra metne geçmeden bütün bi- rinci sayfayı şöyle bir taradı. Birden durdu. Gördüğü başlığı tekrar tek- rar okudu ve gözlerine inanamadı. Haber, bir tebliğdi, İstanbul Örfi İ- dare Kumandanlığınca yayınlanmış- tı ve sessiz yürüyüş yapanların bölge dışına çıkarılacağını belirtiyordu. Genç adam bir iki saniye düşün- dü. Gazeteyi elinden sıkıntıyla attı ve düşünce çemberini geriye doğru ge- nişletti. Sessiz yürüyüş yapanlar böl- ge dışına çıkarılacaktı ha?.. Bu gün- lerde öleceğini söyleseler inanır, a- ma buna inanmazdı. Gazeteyi tekrar eline aldı. Başka bir haber daha ilgi- sini çekti. Milli Birlik Komitesi üye- si Erkanlı, öğrencilerin yaptıkları yürüyüş hakkında konuşmuş ve: "Bunları yapanlar nihayet o anlıya- caklar ve vazgeçeceklerdir" Lahana turşusuyla gelmişti. Erkanlı bu sözleriyle öğ- fi İdare Kumandanlığının tebliği ne- den ileri geliyordu? Böyle bir tedbi- re neden lüzum görülmüştü? Bu haf- ta, bütün lise talebelerinin aklında o- lan buydu. Aslında herşey Başkentte, Dev- let Başkanı Cemal Gürselin basın toplantısı yapacağı gün başladı. Gür- sel Başbakanlığın önüne toplanmış o- lan lise öğrencilerini işaretle: Memleketin (o kalkınmasından bullisediyor ai. Sonra vazifeye çağı- rıyorsunuz, yan çiziyorlar" dedi. Gene liseliler yeni Yedek Subay Kanununu protesto ediyorlardı. Bu- nu bağırıp çağırarak değil, Sessiz yürüyüş şeklinde yapıyorlardı. İste- dikleri öyle pek büyük bir şey değil- di. Kanun hiç değilse tedricen tatbik edilmeli, müktesep hak tanınmalıydı Ama yürüyüşler biraz fazla akis yapmış olacak ki İstanbul Örfi İdare Kumandanlığı böyle bir tedbir alma- ğa lüzum görmüştü. Bu da başka dert gGgergliğin sıkıntısı sâdece yeni Ye- dek Subay Kanunu değildi Genç- ler kanunu iki yönden hatalı buluyor- AKİS ,28 EKİM 1960 lardı. Birincisi, öğretmenlik bir ihti- sas işiydi. Lise mezunu bir genç ne dereceye kadar öğretmenlik omesle- ğinde muvaffak olabilecekti? İkinci- si, kanun pek tepeden inme gelmişti. Üniversite gençliğinin dertleri ise daha başkaydı. Hele burslu öğrenci- ler elaman diyorlardı. Ders kitapla- rından başını kaldırabilen öğrencinin ilk gözüne çarpan, kantinlerdeki ye- mek tarifeleriydi. Bir öğle yemeği ortalama 450 kuruşa patlıyordu. Ay- da 135 lira tutan bu meblâğ, aldıkla- rı bursun büyük bir kısmını götürü- yordu-. Yurt taksiti ve cep harçlığı olarak burslu öğrenciye kalan para, iktidarın gençliğe olan antipatisi bu masum isteklerin yerine getirilmesi- ne mâni olmuştu. 27 Mayıs inkılâbı- nın fedakâr öncüleri ihtilalle birlikte rahat bir nefes aldılar. Artık dertle- rinin dinleneceğini biliyorlardı. . He- men kaleme kâğıda sarıldılar ve bü- tün dertlerini bir rapor halinde Mil- li Birlik Komitesi Sosyal Komisyonu- na sundular. Sosyal Komisyona ak- settirilen meseleler arasında Anka- ra otellerinde sürünen gençlerin du- rumu da mevcuttu. Gençlerin temsil- cileri bu acı fakat gerçek durumu Ko misyona rakamlarla arzediyorlardu Şu anda Başkent kahvelerinde pinek- liyen Üniversite öğrencilerinin sayısı Dışkapı öğrenci Yurdu Derdin bini sâdece 40 liraydı. Eğer burslu Öğren- ciler ayın sonunu getirebiliyorlarsa olmasındandı. Bütün masrafların dı- şında kitap parası diye bir dert vardı ki, burslu öğrenci üç aylık bursunu peşin alıp kitaplarına yatırsa ancak ve ancak başa baş geliyordu. Ya yurtlar?. yüksek tahsil gençliğinin o halledil- mesi gereken bir meselesi daha vardı. Eğer bu dert halledilirse sa- bahçı kahveleri adamakıllı ziyana gi- receklerdi. Dert eski dertti. Gençler, öğrenci teşekkülleri vasıtasıyla içinde bulun- dukları durumu o sabık iktidarın sa- kıt idarecilerine anlata anlata dille- rinde tüy bitmişti. Ne var ki sakıt bir para 4483 rakamına ulaşmıştı. Bu 4483 rakamı yurtsuzluk sebebiyle yatacak yer bulamıyan ve sokaklarda dolaşan gençliği gösteriyordu. İlgili komisyon bu mesele üzerine dikkatle eğilmeyi vazife telâkki etti. Genç ihtilâlci Özdağ, gençlerle bir- likte Üniversite muhitini gezmeyi va- ad etti. Demek ki dâvanın halli üç nalla bir ata kalmıştı. Gençler tevek- külle başlarını eğdiler ve çok güven- dikleri Milli Birlik Komitesinin ken- di meseleleri üzerine eğileceği zama- nı beklemeğe başladılar. Şüphesiz ki bu mesele, Yedek Subay Kanununda vâki değişiklik sebebiyle protesto yü- rüyüşü yapan gençlerin bölge dışı edileceğine dâir örfi idare tebliğleri kaleme almaktan daha mühimdi. Belki daha zor olması, öteki işin başa alinmasimA yol açmıştı! 27