lar dairesinde yapılıyordu. Gerçi ilk bakışta gezide bir dağınıklık, bir ka- da bir planın eseriydi. Eee, doğrusu genç ihtilalcilere hak vermek gereki- ordu. Ne de olsa, seyahata çıkan bir İhtilâlin Tideriydi. Meselâ Generalin geziye çıkacağı haberi duyulunca gazeteler hemen programını istiyorlardı. İstek yerine getiriliyordu ama, nedense program son dakikasında hep değişiyordu! Bu sefer de öyle olmuş, Malatyadan ay- nı gün Gaziantepe ve Diyarbakıra geçen Başkan Gürsel ilk uğrayacağı Erzuruma en son uğramıştı. Malatyada B“ defaki gezinin ilk durağı Malat- ya oldu. Başkanı Hava Alanında üçbinin üzerinde Malatyalı karşıladı. Merasim kıtası gene hazırdı. ÇKB 59 Malatya Hava Alanına indiğinde saatler henüz 8.30'u gösteriyordu. Güneşli ve güzel bir gündü. "Başkan mütad törenden sonra açık bir jipe bindi ve yol boyunca kendisine sevgi tezahüründe bulunan Malatyalıları selâmlayarak (Kolordu merkezine geldi. Kolordu merkezinde bir saate yakm dinlendi. İki Samsun sigarası tüttürüp, keyifle bir yorgunluk kah- vesi içti, sonra yanındakilerle bera- ber Vilâyetin önüne giderek kendisi- ni bekleyen Malatyalılara bir hitabe- de bulundu. Kalabalık onbin kişiden aşağı değildi. Malatyalılar Generali sükünetle dinlediler ve öyle sık sık alkışlayıp sözlerini kesmediler. Gür- sel Malatyalılardan, bütün Türk mil- letinden istediğini istiyordu. Çalış- mak gerekliydi, şarttı, önümüzdeki engelleri aşmak için adamakıllı çalış- mak, paçaları sıvamak lâzımdı. İs- lâm dini de bunu icap ettiriyordu. İhtilâl kardeş kavgasına, partizan idareye nihayet vermek için yapıl- mıştı. Ama şimdi ihtilâl metodları kullanılmıyordu. Her şey adaletin şaşmaz eline bırakılmıştı. İlerde, ge- ne herşey milletin iradesine bırakıla- cak, dürüst seçimlerle Türk milleti kendisini idare edecekleri bizzat se- çecekti aşkanın konuşmasının bu kısmı Malatyalıları (ziyadesiyle omemnun etmiş olacak ki, Devlet ve Hükümet Başkanım alkış tufanına tuttular. Gürsel kısa hitabesinin sonunda Ma- latyalılardan, daha fazla kalamıya- cağı için özür diledi ve ÇKB 50 Ga- ziantepe doğru yola çıktı. Memur Bakan A viepie de fazla kalmayan Gürsel, alaca karanlıkta Diyarbakıra i- nip dinlenmek üzere odasına çekildi- ğinde, Diyarbakır Ticaret ve Sana- AKİS, 28 EKİM 1960 Mehmet Baydur "Ben memurum" yi odalarının geniş salonunda son derece enteresan bir toplantı cere- yan ediyordu. Toplantının baş rolü- nü, ince hareketleriyle bir hariciyeci olduğunu hemen ortaya koyan Ti- caret Bakam Mehmet Baydur oynu- yordu. Baydur hazırlanan masanın başına geçmiş, eline omikrofonu al- mış ve konuşmağa başlamıştı. Bütün Diyarbakırlı sanayiciler, tüccar ve toprak sahipleri toplantıya katılmış- lardı. Gaye, dertlerin ortaya atıl- masıydı. Baydur bir müddet yeni iktisadi politikadan bahsettikten sonra iş, karşılıklı dertleşmeye döküldü. Tüc- dan bâzıları kredi darlığından dem vurdular. İnce yapılı Ticaret Bakanı kredi darlığının olmadığını katiyetle söyledi. Tüccar, var oldu- gunu iddia etti. Tartışma uzadı. A- ma sonunda kredi darlığının var mı yok mu olduğu bir türlü anlaşılama- dı. Tartışmadan bir hayli sıkılan, ü akanın so- lunda bulunan Diyarbakır el Vali eziliyor, yüzünü o buruşturuyor, bâzan da gülümsüyordu. Konuşmalar bir müddet sonra parça sıkıntısına inkılâp etti. Bakan gene, parça sıkıntısının olmadığını, sanayiciler ise olduğunu ileri sürdü- ler. Bir müddet de böylece oyala- nıldı, sonunda iş tatlıya bağlandı. Bu sırada esmer, yanağında şark çıba- nı izi bulunan bir zat ayağa kalktı ve söz aldı. Çiftçiydi, buğday fiyatla- rından şikâyetçiydi. Derdini o söyle hülâsa etti: YURTTA OLUP BİTENLER "— uğday fiyatlarını dünya pi- ann göre değil, Türkiye piyasa- sına göre ayarlamak lâzım. Bugünkü fiyatlar çok ucuzdur Bakan, çiftçiye cevap Bu defa konu zirai krediye vermedi. intikal etmişti. Çiftçi, zirai krediden de şi- kâyetçiydi. Elindeki sigarası hâlâ yanmakta olan Bakan zarif bir ha- reketle: — Vallahi biz de isteriz bol kre- di temin etmek, ama bunları Ziraat Bankası bir süre sonra karşılıyamaz hâle gelecek ve iş içinden hakikaten çıkılması güç bir manzara arzede- cek" dedi Bu sırada salonun bir köşesinde oturan Ömer Cizrelioğlu adındaki bir Diyarbakırlı, eliyle "Bize ne siz düşünün" mânasına gelen bir hareket fonu eline alarak Cizrelioğluna dön- v onuşmamın başında söyle- mediğim için özür dilerim. Ama ben ve arkadaşlarım birer politik Bakan değiliz. Ben memur bir Bakanım" dedi. Salondakllerin kimi güldü, kimi bir şey anlamadığı için sözün mâna- sını düşünmeğe başladı. Bâzıları da yeni bir şey duymamış gibi hareket ettiler. Erzuruma hareket rtesi sabah Diyarbakırda hare- E ketli bir gün başladı. Gene yollar dolmuş, gene Diyarbakırlılar cadde- lere dökülmüşlerdi. Kalabalık, güneş yükseldikçe artıyordu. Başkan Gürsel Ordu Evinin ikinci katındaki mütevazi odasında erken den kalkmıştı. Sade kahvesini içti ve kahvaltı olarak senelerdir âdet edin- diği meyvasını yedi. Askeri birlikle- ri ziyaret edecekti. Saat 9 sıraların- yolunda gerek" diyor ve kendisini bekleyen (o Erzurumluları obekletme- mek için acele ediyordu. Başkan, Hava Alanına geldiğinde saatler tam 1l'i gösteriyordu. Devlet ve Hükümet Başkanını uğurlamak üzere bir merasim kıtası gene Alan- da hazırdı. General, ağır ağır kıtayı teftiş etti. Kıtanın bitiminde ise 8. Hava Üssünün mandanlarım olmuşlardı. Saf bir hayli uzun, assu- baylar hayli kalabalıktı. General tef- tiş bitip te, kendisini uğurlamak ve elini sıkmak için bekleyen assubay kalabalığını görünce şöyle bir durdu: — Yoo.. SİZ bir hayli kalabalık- sınız. Vallahi elimin canını çıkarırsı- nız. Onun için her beş kişide birini- zin elini sıkacağım," dedi ve neşeli 21