DÜNYADA OLUP BİTENLER Fransa Eski dost düşman eçen haftanın ortasında Parrate, Palais d'Orsay Otelinde -de Gaul- le'ün Başbakan ve Cumhurbaşkanı olmadan önce basm konferanslarını tertiplediği meşhur man, orta boylu, kare yüzlü ve ge- niş kenarlı siyah büyük güzlükler takmış bir adam basın konferansı yapıyordu. Bu adam, bu yılın başla- rında golist Yeni Cumhuriyet Birli- ği -UNR- partisinden ihraç edilen, bir zamanlar General de Gaulle'ün sağ kolu sayılan, Fransanın en zeki, en kültürlü ve en muhteris, muhte- ris olduğu kadar da yanlış yolda 1s- rar eden politikacılarından Jacgues Soustelle'di. Şimdi ise bu adam, eski lideri de Gaulle'ün karşısında sözle- rine, yine de Gaulle'ün 19 Mayıs 1958 günü Başbakanlığa adaylığını koyduğu cümleyle başlıyordu: "Öyle düşünüyorum ki, artık osorumluluk- larımı yüklenmem zamanı ogelmiş- tir." Soustelle, sorumluluklarını yük- lenmek için açıkça de Gaulle'ün kar- -ısına geçiyor ve "Mili Toplanma " adında yeni bir parti kuru- yordu. Basm konferansında da eski liderinin ismini bir kere olsun geçir- meyen Soustelle'in tek söylediği şey, "Cezayirli Cezayir" fikrinin -de Ga- ulle'ün dâima tekrarladığı bir for- mül- bahis konusu olamıyacağı, bu formülün bir hayâlden ibaret olduğu idi. Soustelle, ogolist UNR partisin- den çıkartılmasını, Cezayirin Fransa- nnı ayrılmaz bir parçası kalması yo- lundaki fikirlerini açıkça söylemesi- ne mâni olmak isteğine bağlıyordu. Halbuki, kendisini susturmak hem bir hatâ, hem de bir hayâldi. Sus- mayacak ve Cezayirin Fransız kal- ması için var gücüyle çalışacaktı. De Gaulle'ü, 1958 Mayısında Ceza- yirde hâsıl olan havayı bozmakla iham ediyordu. Soustelle'e bakılırsa, zaman halk ile Ordu arasında, Fransızlarla Araplar arasında bir kaynaşma olmuş, bir kardeşlik ha- vası hüküm sürmeğe başlamıştı. Fakat, şimdi ortada ne idüğü belir- siz, ne mâna taşıdığı anlaşılamıyan müphem bir formülden başka bir şey yoktu. Bu hâl hem Orduya, hem EreRi halka, hem de Araplara iti- mat telkin etmiyor, onlarda türlü şüphelerin uyanması neticesini doğu- ruyordu. Soustelle'e göre, o Cezayir savaşı hakikatte -komünistleri imâ ediyordu- bütün dünya çapında ce- reyan eden çok daha büyük bir sa- vaşın bir parçasından başka bir şey AKİS, 28 EKİM 1960 değildi. Bu durumda böylesine muğ- lâk formüller, sâdece ve sâdece Ce- zayirin Fransa tarafından tamamiy- le kaybedilmesine yarıyacaktı. De Gaulle, Soustelle'e bakılırsa, ilkönce Cezayir halkına self-determination hakkını vaad etmişti. Şimdi ise, mil- letlerarası şahsiyeti olmayan bir Ce- zayirin Fransaya muhtar bir statü içinde bağlanmasını düşünür gibiydi. Soustelle'e kalırsa, bütün bunlardan derhal vazgeçmek, Cezayirde Arap- larla Fransızları nazariyede olduğu kadar pratikte de eşit hâle getirmek ve Cezayiri bir takım geniş bölgelere ayırmak suretiyle bu bölgelere ve et- nik zümrelere ademi merkeziyet esa- sına dayanan bir statü vermek en iyi yoldu. General de Gaulle Formül: Cezayirli Cezayir Soustelle bu gayelere varmak uğru na pek çok fedakârlıklara da razıydı. De Gaulle, Fransız Silâhlı Kuvvetle- rinin NATO içersinde tamamiyle ba- gımsız olması esasını mı ileri sürü- yordu? Milliyetçi Soustelle bu esas- ta de Gaulle'le tamamen mutabakat halindeydi. Fakat, eğer Fransanın NATO'daki Müttefikleri, Cezayir ko- nusunda kendi ileri sürdüğü politi- kayı destekleyecek olurlarsa o za- man tâviz diye Fransız Silâhlı Kuv- vetlerinin NATO içinde tam bir en- tegrasyona tâbi tutulmalarına bile taraftar olabilirdi, İşin sahibi ise... plat Cezayirin ohakiki sahipleri hiç, de de Gaulle gibi düşünmüyor- lardı. O kadar düşünmüyorlardı ki, aynı gün, 1958'de Soustelle ve arka- daşlarının desteğiyle (o seçilmiş olan 16 tane Cezayirli Arap Senatör müş- terek bir beyanname o yayınlayarak, yapılacak tek şeyin, Fransız Hükü- metinin Cezayirli milliyetçilerle der- hal yeni müzakerelere başlaması ol- duğunu söylüyorlardı. Bir zamanla- rın Fransız uşağı bu 16 senatör şim- di bu müzakerelerin mahiyeti konu- sunda tamamiyle Cezayir Geçici Hü- kümeti gibi düşünmeğe başlamışlar- dı. Dedikleri şey, müzakerelerin sâ- dece ateş kesilmesinin o teferruatına değil, aynı zamanda Cezayirde ya- pılacak plebisitin şartlarına da taal- lük etmesiydi. Aksi hâlde, milliyetçi- lerin niçin ateş kesilmesine razı ola- bileceklerini anlamak kaabil olamaz- dı. 16 Senatöre bakılırsa, eğer ikili müzakerelere girişmek mümkün ola- mazsa, iki taraf müşterek dostlarının hakemliğini kabul etmeliydiler. 16 Arap Senatörün bu beyanna- mesi belki de Soustelle'in yeni bir parti kuracağım açıklamasından çok daha önemliydi. Bu, milliyetçilerin zayıflamak şöyle dursun, gitgide kuvvet m gösteren en önemli işarett 16 Senatörün beyannamesini, ge- çenlerde 121 Fransız aydınının ya- yınladığı ve birçok diğer Fransız ay- dınlarının katıldığı itaatsizliğe dâir meşhur beyannameyle bir arada ele alınca, durumun Cezayir milliyetçile- ri lehinde gelişmekte olduğunu ka- bul etmemek imkânsız olurdu. Fran- sız aydınlar, bu beyannamede, Fran- sız medeniyetinin ve Fransız Anaya- sasının hürriyeti ezen bir savaşa as- la cevaz vermediğim, bu sebeple, Ce-' zayirde askerlik hizmetine davet edi- len Fransız gençle , Fransa na- mına subaylarının emirlerine itaat etmemeleri gerektiğini (o söylüyorlar- dı. Bu aydınlar, her ne pahasına olur- sa olsun savaş aleyhtarı olan hayal- perestler değildi. Bu aydınlar, ced- leri Voltaire'lerin, Rouseau'ların, Di- derot'lann, Montesguieu'lerin hatıra- sını ve 1789 İhtilâlinin ruhunu içleri- ne sindirmiş hakiki Fransızlardı. Sö- er Fransızlığın bir icabı de- gil, Fransız olmanın reddettiği, kö- tülediği bir fenalık olarak kabul edi- yorlardı. Üstelik, bu aydınların hiç- biri yabancılar hesabına çalışan, dı- şardan para alan vatan hainleri de değildi. Hiçbirini e olmakla itham etmeğe asla imkân yoktu. Gerçi, Komünist Partisi dahil, siya- si partilerin hiçbiri bu beyannameye iştirak etmedi, siyasi sebeplerle de edemezdi. Fakat, beyanname Fran- 29