27 Temmuz 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 36

27 Temmuz 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 36
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tİ YA Devlet Tiyatrosu Çekememezlik! vlet Tiyatrosu yıllar yılı bir türlü başaramadığımız bir işi başardı: 60 kişilik büyük bir kadro, iki vagon- luk dekor ve aksesuvarla Ankaradan kalktı, Parise gitti ve Milletler Ti- yatrosunda, türkçe iki temsil verdi. Bu temsillerden biri antik dram re- pertuvarınınen özlü, temsili de en güç eserlerinden biri, Sophoklesin "Kral Oidipus"u idi. Öbürü de yeni neslin tiyatroda en kuvvetli, en ve- rimli kalemlerinden birinin Orhan A- senanın "Hürrem Sultan'ı. Devlet Tiyatrosu Parise bu iki eserle gider- ken iki vazifeyi yerine getirmiş olu- yordu: Birincisi, Türk sahnesinin her Batı sahnesi gibi tiyatro sanatının beşiği sayılan Yunan tragedyalarım oynamaktan geri kalmadığını göster- mekte, ikincisi ise Türkiyede de ti- yatro yazarı yetiştiğini anlatmak. "Hürrem Sultan" piyesinin Fransız- ca tercümesinin Milli Eğitim Bakan- lığınca bastırılarak bu temsillere ye- tiştirilmesinin ve yazarının temsilde bulunmak üzere Parise gönderilme- sinin mânası buydu. Netice ne oldu? Karşılarında ipti- dai, Batı sanatından ve sanat anlayı- şından habersiz, yerli o göreneklere dayanan bir şark otemaşası, yahut kötü bir Avrupa taklitçiliğine özenen derme çatma bir heveskâr topluluğu görmeğe hazırlanan Parisli sanat a- damları ve tenkitçiler, Batı gelenek- leri üzerinde yetişmiş, kendi tiyat- rolarından farksız, hattâ bazıların- dan çok üstün bir topluluk karşısın- da olduklarını gördüler. Oyun tarzı- mız, mizansenlerimiz üzerinde, haklı veya haksız ileri sürülen bazı tenkid- ler bir yana bırakılırsa, Paris temsil- leri Türk tiyatrosunun ve aktörünün yasının kapılarım açan bir sanat hâ- disesi (oldu. Ama tiyatro ile, sanatla doğrudan ilgisi olmıyan yurttaşları bile sevindiren bu ohâdisenin, sanat çevrelerinden bazı haftalık aktüalite gazetelerinin Oo sahifelerine (o akseden menfi tepkileri de oldu. Cüneyt Gök- çerin V.C. ye girmemiş olması bile bir siyasi omanevraya atfedildikten sonra kavuklu, cüppeli "Hürrem Sul- tanın Parise götürülmesindeki i betsizlikten, bu esere ait temsilin fi- yasko ile neticelendiğinden, "Oidi- pus"ta ise Cüneytten başka kimsenin beğenilmediğinden, onun da bunu sağlamak için bütün öteki rolleri za- TR O yıf aktörlere dağıttığından dem vu- ruldu ve netice Gökçerin Parise ken- disini göstermekten başka bir mak- satla gitmediğine bağlandı. Kafaların içindeki sarık B- iddia ve ithamların arkasında pek açıkça farkedilen beşeri duy- gular, küçük hesaplar ve gerçeğe uy- mıyan taraflar bir yana, "Hürrem Sultan" piyesini, "sarıklı, kavuklu" olduğu için kötülemekle düşülen da- lâlete parmak basalım. Batılılar bizi, dedelerimizin kavuklarındaki o sarık- lardan ötürü değil, yüzyıllar sonra o sarığı hâlâ kafalarımızın içinde taşır gördükleri zaman, Avrupalı kıyafeti- nin kafalarımızın da değiştiğini is- pata yettiğini sandığımız zaman, ec- dadımızın kılık kıyafetinden, lüzum- suz bir aşağılık duygusuna kapılarak, utandığımız zaman küçümser ve a- yıplarlar. XVII. ve XVIII. yüzyıl Ba- tı tiyatrosunun, kadınlara taş çıka- ran, o perukalı, dantelli, ipek çoraplı, allıklı pudralı erkek eşhası, Kanuni devrinin o heybetli (o kavuklarının, muhteşem kürklerinin ve . sarıkları- nın yanında acaba daha mı tabii, da- ha mı güzeldirler? Bugün için gülünç görünebilecek o kılıklarından ötürü, Batı sahneleri klâsik piyeslerini sah- neden mi kaldırmışlardır? Yoksa başka memleketlerde oynamaktan utanır mı olmuşlardır? Zarfa değil geek şekle değil öze bakalım. "Hürrem Sultan'da Ka- nuni devrinin A bize duyurula- bilmişsaray entrikaları içinde bu- nalmış, evlât sevgisiyle devlet ve a- dalet anlayışı arasında bir tercih yapması gereken büyük bir hüküm- darın dramı gerçekliği ve buyruklu- ğu ile yasatılabilmişse eser gaşarılıdız Üst tarafı da "lafü güza Oyun tarzımız hakkındaki tenkid- lere gelince, bu sahifelerde bizim de işaret ettiğimiz gibi, en yeni en mo- dern sanat cereyanlarının hâkim ol- duğu Pariste bunları tabii görmek, hattâ faydalı bulmak lâzımdır. Oyun tarzımız, kâr kalmışsa, eski Devlet Tiyatrosu Parise nazaran muhafaza- görünmüşse, bu yalnız için değil hasında hususi bütün sahnelerimiz için de varittir. En az otuz yıldanberi sahnelerimize hâkim olan eski Fransız ve Alman ekollerinin tesirlerinden hâlâ kurtu- lamadığımızdandır. o Sorumluluğu da yeni sanatkâr nesillerinden çok ön- derlik, hocalık Oo vazifelerini yüklen- miş olan yerli ve yabancı eski sanat- kâr nesillerine aittir. Yeni haberler aris Basın Ataşeliğimizin yeni gelen 13. temmuz tarihli ba- sın raporunda Paris temsilleriyle il- gili olarak yeni- haberler verilmekte - dir. Leh ve aleyhteki bazı noktaları aydınlattığı için bu haberlerin en mü- him kısımlarını alıyoruz: "Tiyatro mevsiminin sona ermek- te olması münasebetiyle gazetesinin 12 temmuz tarihli nüs- bir sahife hazırlan- mış, bu meyanda Ankara Devlet Ti- yatrosunun burada oynadığı eserlere ait iki tenkid çıkmıştır. "Ankara Devlet Tiyatrosunun Milletler Tiyatrosu o festivaline ken- dilerininkinden çok başka anlayışta olan "Cidipus" gibi bir eseri seçme- leri bizde merak uyandırmışt.ı Fakat temsil bize ağırbaşlı, hattâ biraz faz- la ağırbaşlı geldi. Ama buna hayret etmedik. Bu oyun bize Mounet - Sully'nin sahnede oynadığı günleri hatırlattı. Yanlış anlaşılmasın, bunu tenkid için değil, Türkler her bakım- dan kendilerine yakın olan Yunanlı- lardan çok Fransızların tesiri altında kaldıkları, için söylüyoruz. Zaten Ko- rolar da bunu teyid ediyor... Maama- fih Ankara Devlet Tiyatrosu sanat- kârları rollerini ihtişamla temsil an- layışına o sahiptirler. "Kral Oidipus" sahneye sâde ve ihtişamlı bir şekilde konulmuştur. Bilhassa 1. tablo nâdir rastlanan bir ogüzellikteydi. Cüneyt Gökçer muhteşem olduğu kadar he- yecan verici bir Oidipus oldu." elimize "Hürrem Sultan" için çıkan ten- kidde ise şöyle denilmektedir: "Türkiyenin tanınmış dram ya- zarlarından Orhan Asenanın "Hür- rem Sultan" piyesi XVI. asır tarihi vakalarından mülhem bir eserdir. Es- ki unan eserlerini hatırlatan ve Hürrem Sultanın entrikalarını göste- ren bu piyes, bizde Binbir Gece at- mosferi yarattı. Racine'in "Bayazıt" piyesiyle mukayese edilebilen bu e€- ser, Paris seyircisi üzerinde kanlı bit devrin son günlerini sağlam bir oyun- la ifade eden bir piyes ve kıyafetleri içinde muhteşem olan şahıslar tesi- rini bırakmıştır. "Milletler Tiyatrosunun sahnesin- de Ankaralı artistler, asil ecdatları- nın tarihini kudretli bir oyunla bize gösterdiler. Kanuninin dilini anlama- makla beraber, artistlerin ahenkli sesleri trajedi (anlayışına sahip ol- duklarım ortaya koymaktadır..." AKİS, 27 TEMMUZ 1960

Bu sayıdan diğer sayfalar: