YURTTA OLUP BİTENLER di. İşi tetkike memur edilenler bu neticeye varınca tiz birer ıslık çal- maktan kendilerini alamadılar, "Ya- hu, bu herifler, çoluklarına çocukla- rna, metreslerine bile makam ara- bası mı tahsis etmişler?" diye ferya- dı bastılar. Bayarın emrinde dokuz araba bu- lunmaktaydı. Bunların bütün masra- fı -şoförleri dahil- Hazineden çıkıyor- du. Koraltanın emrindeki araba sayı- sı yediydi. Menderese gelince, sâde- ce sekiz makam arabası kullanıyor- du. Elde edilen rakamlara jip ve pi- kaplar dahil değildi. o Bakanlıkların emrinde kullanılan bu vasıtalar ha- kikaten işe yaradığından ve âmme hizmeti gördüklerinden ele alınma- mıştı. Mesele oldukça güç halledil- mişti. İnkılâbı takip eden günlerde bütün dairelere yapılan bir tamimle resmi otomobillerin sayımına girişil- mişti. Ancak tesbit kolay olmuyor- du. Şu dairede bulunması lâzım ge- len otomobil, bilmem nereden çıkı- yordu. Alınıp alâkası olmayan bir yere götürülmüş ve devlet babanın kesesinden kullanılmıştı. İlk olarak İçişleri Bakanlığının makam araba- ları tesbit edildi. Bunların sayısı 698 di. Aynı Bakanlığa İstanbul için tah- sis edilen arabaların sayısı da bir hayli kabarıktı. Sayıları 339 du. Ba- yındırlık Bakanlığının Ankarada 825, İstanbulda 132 arabası vardı. Makam arabalarının sayılan tes- bit edildikten sonra,' bunların indiril- mesi için çalışmalara başlandı. Bir komisyon kuruldu ve arabaların üçte iki nisbetinde azaltılması kararlaştı- rıldı. Şimdi Cumhurbaşkanlığı oto- mobillerinin sayısı dörde indirilmiş- makam otomobilleri satılarak Hazineye gelir temini yoluna gidilecektir. Otomobil saltanatının ikinci per- desi sakıtların yurda soktukları ara- baların tesbitiyle bu hafta açıldı. Bunların sayımına başlandı. Birkaç güne kadar sakıt iktidar mensupları- nın türlü yollarla memlekete sokup fahiş kâr temin ederek sattıkları o- tomobiller tesbit edilmiş olacaktı. Şimdilik elde omevcut bilgiye (göre sakıtların m e Po- latkan ile Sarold İşin eğlence tarafı.. Tahkikat Komisyonlarından başken- te dosyalar süratle akarken en fazla eğlenen vazifeliler muhakkak ki Emniyet Genel Müdürlüğünde bu- lunanlardı. Zira sakıtların işret â- lemlerine ait öyle duyulmıyan, bilin- miyen bilgiler gelmekte, bazı artist- lerin öyle eğlenceli ifadelerine (o ras- lanmak taydı ki bu raporları okuyan- lar güle güle bayılıyorlardı. o Meselâ sakıtların aziz dostu Lüks Nerminin sayfalar dolusu resmi ifadesi vardı. Nermin bu ifadesinde (İstanbuldaki şehvet çetesinin nasıl çalıştığını anla- tiyordu. Lüksün pek samimi ahbap- ları Kemal Aygün, Ethem Yetkiner, Faruk Oktay ve Ferit Sozendi. Bu zevat hemen her gün Nerminin ran- devu evine uğrarlardı. Son zaman- larda çeteye bir İsim daha karışmış- tı: İstanbul Savcısı! Lüks, sonuncu- sunun evvelkilerini, bastırdığını iddi- a ediyordu. İddialarının sıhhati hak- kında kesin bir hükme şimdiden var- mak imkânsızdı. Ama bilinen şey, çetenin Nerminin apartmanıyla ya- kın alâkasıy Gelen adele arasında, ONerm nin sermâyelerinin de Söyledikleri vardı. Sermayeler oldukça enteresan hâdiselerle karşılaşmışlardı. Hele bi- rinin macerası doğrusu görülecek şeydi.. Bir gece yarısı Nerminin ka- pısı bilinen tik taklarla çalınmıştı. Gelenler Faruk oOktayın emrindeki bir ekipti. Acele kadın lâzım olduğu- nu söylemişlerdi. Elde mevcut, Mi- ne- müstear adıyla çalışan S. T. ile bir başka kız vardı. Kızlar gelenler tarafından alınmış ve Boğaza götü- rülmüştü. O sıralarda bir Arap kralı Türkiyede bulunmaktaydı. Boğazda Zümrüt Villâ adıyla mâruf bir köşk- te kalıyordu. Yanında Büyük Elçisi, de bulunmaktaydı. Mine ifadesinde hâdiseyi şöyle anlatıyordu: "— Arkadaşım Kral tarafından beğenildi. Geceyi onunla geçirdi. Ben de Büyük Elçi ile kaldım. Üstelik pa- Mükerrem Sarol Otomobil aşkı ra da alamadık. Bunun bedelini son- ra Nermin abla ödedi. Bu hâdiseden sonra Sık sık Zümrüt Villâ âlemleri- ne iştirak ettim Böylece ortaya çıkan, devletin en yüksek makamlarına çıkmış kimse- lerin bir yandan kendi sefih hayatla- rım sürerken diğer taraftan yaban- cılara karşı ikramda ve misafirper- verlikte he nevi ölçüyü kaçırdıklarıy- dı. Bu suretle bilhassa Celâl Bayarın. tantanalı dış seyahatlere niçin böy- lesine merak sarmış olduğu da anla- şııyordu. Ee, Türkiyeye o geldiğinde Bayar tarafından bu şekilde ağırla- nan ve koyunlarına sokulacak kadın- lar dahi düşünülen şarklı hükümdar- lar elbette Bayarı aynı şekilde ağırlı- , alâkalıların dosyalarına konuldu. Dosyalar Yassıadadaki mu- hakeme sırasında açılacaktı ve şim- diden her şey bu duruşmaların son derece alâka çekici olacağını göste- riyordu. Bir esrarengiz adam.. Pskentte işlerin bir an evvel biti- rilmesini temin için herkes çalı- şırken Perşembe sabahı saat 9 da E- senboğa Hava Alanına süzülerek inen Viscount uçağı basın mensuplarının merakla bekledikleri bir yolcuyu ge- tiriyordu. Gelmesi beklenen eski İs- tanbul Valisi ve eski Bern Büyük El- çisi Fahrettin Kerim Gökaydı. Gökay uçaktan her zamanki gibi gülerek indi. Siyah bir elbise giymişti. Elinde fermuarlı yeşil renkte bir çanta bu- lunuyordu Ayrıca çikolata renkli son derece şık bir valizi de vardı. Gazetecilerle fazla konuşmadan bir otomobile atladı ve şehre doğru sü- ratle ilerledi. otomobil kaç da- şehre getiren Ankara Palasın önünde bir kika durdu. Valizler bırakılır bıra- kılmaz Bakanlıklara doğru yöneldi. Gökay Dışişleri (o Bakanlığının kapı- sında otomobilden inince kendisiyle emektar kapıcıdan başka kimse ilgi- lenmedi. Belki tanımamışlardı. Belki de tanımak istememişlerdi. Gökay Bern Büyük Elçiliğinden sonra tâyin edildiği vazifeyi görme- ye gelmişti. Dışişleri Bakanlığı Ge- nel Sekreteriyle yaptığı konuşmada vazifesinin mahiyetini sordu. İşin ga- ribi Genel Sekreter Zeki Kuneralp da henüz bunu bilmiyordu. Bu bakım- dan Gökay: oaydınlatamadı. Gökay Bakanlıktan çıkarken bir hayli endi- şeli görünüyordu. Otele gelir gelmez kimse ile konuşmıyacağını tenbihle- di ve istirahata çekilde. Ancak, becerikli Küçük Vali daha yurda döner dönmez ortaya attığı bir lâfla sanki pek itibardaymış his- sini uyandırmaya muvaffak oldu. Bil- AKİS, 27 TEMMUZ 1960