mühim hâdisesi oldu. Başkan, Öğret- menlere bir tehlikeyi haber vermeğe gelmişti. Bugün İnkılâp Hükümeti- nin elinde Türkiyenin Kürtler tara- fından idare edildiği iddiasını yayan vesikalar vardı. Bu cüretkârlık (o bo- şuna değildi. Bir kere düşük iktidar rey kaygusuyla böyle bir (o cereyanı alabildiğine (o desteklemiş ve Kürt şeyhlerine avuç dolusu para vermiş- ti. Gayesi aslında Türk olan bu in- sanların oyunu ibaretti. Devlet Başkanı kendisini (o dinleyen öğretmenlere dâvanın istikbali hak- kında şunları söyledi: "— Hükümetimiz bu işin hâili için en şiddetli ve zecri tedbirleri al- mıştır." Ama Gürselin meramı başkaydı. İş kökünden halledilmeliydi. o Bunu da ancak öğretmenler (o yapabilirdi. Öğretmenlerin hâlen Türkçe bile bil- meyen Kürt çocuklarını aslına rücü ettirebilme imkânları mevcuttu. Bu- nu onlardan bekliyordu. Zira bunlar mükemmel Türklerdi. Sadece tahrik ediliyorlardı. Gürselin Sivası ziyareti ooldukça kısa sürdü ve Başkan beraberindeki- lerle birlikte kararlaştırılan 20 dakika evvel şehirden ayrıldı. U- çağa binerken yanındakilere (o şöyle edi: "— İyi bir seyahat oldu. o Vatan- daşlardan da doğrusu pek fazla iti- bar gördük. Güzel olanı hepsinin göz- lerindeki kıvılcımdı." İmtihan edilen başkan Leskan Gürseli Ankarada bir sürü iş bekliyordu. Gürsel, uçaktan iner inmez. Başbakanlığa gitti ve ma- sasının başına oturdu. Ayrılığı o sıra- sında meşgul olamadığı (meselelerin üzerine eğildi. Devlet ve Hükümet Başkanının geride bıraktığımız hafta bir iki sa- at dinlenmek için giriştiği teşebbüs de akim kaldı. Cuma günü saat 20.45 de siyah bir Cadillac Orduevinin ö- nünde durduğunda, bahçede oturan subaylar ve aileleri ellerine böyle gü- zel bir fırsatın geçeceğinden haber- sizdiler. Başkan Gürsel Otomobilden gülümsiyerek indi. o Orduevinde açı- lan "Hürriyet Mücadelesinde Anka- ra" isimli fotoğraf sergisini gezecek ve bahçede birkaç saat turacaktı. Sergiyi dikkat ve büyük bir merak- la dolaştı. Foto muhabirlerinden uzun uzun izahat aldı. Daha sonra bahçeye geçti. Bir kenara oturup se- rinlemek, bir şeyler' içmek istiyordu. mümkün!. Subaylar derhal atılmışlar ve Generallerini aralarına almışlardı. Sohbete girişildi. (e Ezeli kaide burada da kendini gösterdi ve subaylar konuşma sıralarını hanım- AKİS, 27 TEMMUZ 1960 larına terkettiler. Hanımların şikâ- yeti çoktu. Bir defa geçim dertleri vardı. Sonra zamansız ve usulsüz ta- yinlerden şikâyetçiydiler. Gürsel bü- tün bunların sakıtlarla beraber gitti- ğini, her şeyin düzeleceğini söyledi. Söz Birleşik Arap Cumhuriyetinin Hatay meselesindeki tutumuna gel- di. Başkan tatlı tatlı tebessüm ede- rek t — Ayıp ediyorlar. Gelsinler de alsınlar bakalım" dedi. Sual yağmuru dinmemişti. Her birine ayrı ayrı cevap oyetiştirmeğe çalışan Gürsel bir ara etrafındakile- re: "— Yahu şuraya bir kahve içme- Fazıl Akkoyunlu Etrafin iyisi ğe geldik. Beni imtihan mı ediyorsu- nuz?" diyerek bir kahkaha attı. U- zatılan bir subay sigarasını alırken gülümsedi ve ilave etti: — Bu sigara biraz Şimdi Samsun içmeğe başladık da... Memleketin en yüksek makamına geçtiğinden bu yana galiba Gürselin tek "lüks" ü bundan ibaretti. öksürtüyor. Basın En hayırlı kontrol Uzunca boylu, lâcivert elbiseli, göz- lüklü adam oturduğu yerden al- kışlar arasında kalktı ve iki adım ö- tesinde bulunan mikrofonun başına geçti. Heyecanlıydı. e Evvelâ sağ iç cebinden çıkardığı büyükçe bir beyaz YURTTA OLUP BİTENLER mendille alnında biriken terleri ku- ruladı. Sonra ceplerini dikkatle araş- tırarak ufak kâğıtlara yazılmış not- hazırlıklıydı. işi henüz bitmemişti. Masanın üze- rindeki sürahiden bir bardak buzlu su dolduran hatip, salonda bulunan ve sıcaktan âdeta derileri kavrulan dinleyicilerine mütebeesim bir nazar Gazeteciler Cemiyeti Başkam bulunuyordu. Hâdise geçen o haftanın sonunda İstanbul Gazeteciler Cemiyetinin top- lantı osalonunda cereyan ediyordu. Toplantının mühim ve müstesna bir sebebi mevcuttu. Tarih 24 Temmuz- du. Günlerden pazardı. İstanbul en sıcak günlerinden birini içinde basın teşekküllerinde oçalışan mesul şahıslar -Sahipler ve Yazı İşleri Mü- dürleri- Basının kendi kendini kon- trolünü derpiş eden bir yasaya, bir ahlâk yasasına imza koyacaklar, hür- riyet içinde geçen ilk bayramlarını kutlayacaklardı. İşte geçen haftanın sonundaki sı- cak pazar günü İstanbul Gazeteciler Cemiyetinin toplantı salonunda bu kadar kalabalık bir gazeteci grubu- nun ve davetlilerin bulunmasının se- bebi hkmeti buydu ve bu meşru, ma- nalı sebebi Burhan Felek nevi şah- sına münhasır esprileriyle şöyle ifade "Arkadaşlarımız hapisha- çürürken bizim o devirdeki bayramımız şekersiz şeker bayramı gibi idi. Gene biz o devirlerde bu bay- ram kutlanırken hicap duyuyorduk. "Burhan Felekin konuşmasını yap- tığı salonda tek boş yer kalmamıştı. Bu arada Istanbul Gazeteciler Cemi- yetinden Kadri Kayabal mikrofonun başına gelerek Milli Birlik Komite- sinden Yüzbaşı Numan Esini mikro- fona davet ettiğinde bütün gözler, mikrofonun bulunduğu masanın tam karşısına isabet eden kısma, kırmızı yakalı kurmay subayların bulunduğu sıralara yöneldi. İlk sırada Milli Bir- lik Komitesinin genç elemanları bu- lunmaktaydı; Bunlar Ankaradan sâ- dece bu törende bulunmak için gelen ihtilâlin genç kurmaylarıydı. Orhan Erkanlı, İrfan Solmazer ve Numan Esin günün şeref misafirleri oldular. Ancak bunların arasında sivil giyin- miş, gri elbiseli, ufak tefek, gözle- rinde zekâ kıvılcımları parlayan bir tanesi sâdece şeref misafiri olmakla kalmadı, gazetecilere (ohitap ederek Milk Birlik Komitesi adına ihtisasla- rını da dile getirdi. Bu genç adam. Kurmay Yüzbaşı Numan Esindi. E- sin gazetecilere (teşekkür ediyordu. 17