27 Temmuz 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 33

27 Temmuz 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 33
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CEMİYET Bir zamanlar D.P. nin baş organı Zaferde Hollywood artistleriyle röportajları (o yayınlanmıştı. o Sonra kardeşleri obirer Amerikalı kadın- la evlendiler. e Nişantaşındaki o lüks apartmanını kiraya verirken de, kiracısının "Yeni Dünya"lı olma- sına bilhassa itina etmiştir. Her davranışı ve tutumu ile ileri bir "Ye- ni Dünya"cı idi. Genç bir adamdı. Her ferdinin ayrı omeziyetleri olan, bu meziyetleri ohattâ yurd sınırları dışında bile bilinen ünlü bir aileye mensuptu. Son günlerde yeniden adı ve resmi gazetelerin birinci sayfala- rında yer alan bu delikanlıyı tanı- mak hiç de güç değildi. Bu ünlü Ko- raltanlarda.- Oğuz Koraltandı. Geçen yaz Tuslog un komutanlığı- na tâyin edilerek Türkiyeye gelen Albay Steele pek efendi, dürüst, va- zifesine bağlı bir adama benziyordu. Yüzü hafif çiçek bozuğu idi. Bu kü- çük kusurdan başka hiçbir fiziki ku- suru yoktu. Karısı şıklığı kadar şuh- luğu ile göz alan, gönül dolduran bir kadındı. İncecik beline, mevzun enda- mına bakanlar, bu genç ve güzel ka- dının iki çocuk anası olduğuna katiy- yen inanamıyorlardı. Aylardır Hil- tonda kalıyorlardı. Taşınabilecekleri müsait bir apartman katı bulama- maktan şikâyetçiydiler. İşte bu ev bulamamanın verdiği sıkıntılı günler- de Steele'ler, düşük Meclis Başkanı Koraltanın oğlu Oğuz Koraltanla ta- nıştılar. Her iki taraf da bu tanışma- dan son derece memnun görünüyor- lardı. İlk iş olarak Oğuz Koraltanın Topağacındaki apartmanına gidildi, lüks dairesi gezildi, beğenildi ve he- men kontrat imzalandı. Böylece Ste- ele'ler aylardan beri sıkıntısını çek- tikleri evsizlikten kurtulmuş olduk- ları gibi çok itibarlı bir dost da ka- zanmışlardı. "Yeni Dünya"cı ise zevk ve memnuniyetten tel tel olmuştu. Steele'lerin nadide vazolar, zarif möbleler, fil dişleri, antikalar, gü- müşlerle süsledikleri lüks apartman dairesi, bir masal padişahının sara- yım andırıyordu. o Artık kızıl saçlı, . Steele ile düşük Meclis Başkanının oğlu, babası gibi çapkın Oğuz Koraltan birbirlerinden ayrılmaz olmuşlardı. Sabah kahvaltı- ları şampanya ile başlıyor (gecenin geç saatlerinde viski ile bir günü ta- mamlıyorlardı. Gerçi bir Amerikan albayının maaşı bizim ölçülerimize göre muazzamdı ama Mrs. Steele'in faturalarındaki Ooyekünlar da ender rastlanan cinstendi. Bize "muazzam" görünen Amerikan Albayının maaşı bile bu faturalar yanında küçük ka- lıyordu. AKİS, 27 TEMMUZ 1960 Ee, "gün ola harman ola" demiş- ler, bu yaşanılmasına doyulmaz gün- lerin de sonu birden bire geliverdi. Bir gün İstanbul .gazeteleri "Tuslog'- un Komutanı Albay Steele milyonu bulan karaborsacılık suçundan mah- kemeye verildi" mealinde başlıklarla ilgi çekici bir haber yayınlıyorlardı. Oğuz Koraltan, bu son derece can sıkıcı, hattâ münasebetsiz haber kar- şısında aileye olan dostluğunu göster-, mekte gecikmedi. Onları teselli etti ve harikulade bir çâre buldu. Albay Steele çocuklarıyla Ame- rikaya dönmeliydi. Muhakemesi Waş- hingtön'da yapılırsa daha iyi olurdu, Mrs. Steele ise daha bir müddet Tür- kiyede kalabilirdi. Kendisi ailenin en yakın dostlarından biri sıfatiyle Mrs. Steele'i hiç mi hiç yalnız bırakmazdı. Albay Steele bu konuda hiç merak- lanmamalıydı. Dostluk, böyle kara günlerde belli olurdu. Bu çâre, Stee- le'lerin de çok hoşuna gitmişti. Albay Oğuz Koraltana, gösterdiği bu göz yaşartıcı fedakârlıktan, o anlayıştan, dostluktan, dolayı nasıl teşekkür ede- ceğini bilemiyordu. İki çocuğu ile bir- likte Yeşilköyden uçağa bindiği za- man da gözleri arkada değildi. Genç, şuh, "gül endam" karısını emin bir ele teslim etmenin rahatlığı ve güve- ni içindeydi. Nitekim Oğuz Koraltan sözünde durdu. Oda babasına çekmişti. Her şeyde değil ama şu "kadın" mesele- lerinde daima vâadlerine sadık kalır- dı. Mrs, Steele'in Oğuz Koraltanın yüksek himayelerinde Türkiyede ge- çirdiği günlerin hikâyesi uzun sürer. Bütün Amerikalılar, hikâyesi uzun sürecek bu günlerden dolayı Mrs. Steele'den yüz çevirmişlerdi. Ama o aldırmıyordu. Yakın Türk dostları vardı ve yaşıyordu. Her gece bir baş- ka yerde eğleniyorlardı. Mrs. Steele'- in kavalyelerinin başında elbette O- guz Koraltan geliyordu. Osman Ka- pani de baş kavalyelerden biriydi. Bu yaşayışa, çok geniş düşünen Ameri- kan otoriteleri bile göz oyumamaz, sabredemez oldular. Sonunda, bir ge- ce verilen bir emirle Mrs. Steele apar topar bir Amerikan askeri uçağına bindirildi ve Washington'a gönderildi. Geçenlerde Oğuz Koraltan bir A- merikalı ahbabı vasıtasıyla Mrs. Ste- ele'den şu mesajı aldı: "Kocam ordu- dan tard edildi. Ama ne önemi var? Servetimiz yerinde. New York'ta do- kuz odalı nefis bir apartman tuttum. Evimiz senindir. En kısa zamanda seni bekliyoruz." Mesajı getiren A- merikalı, Hiltonda Oğuz Koraltanı aradı ama bulamadı. Düşük Meclis Suzan Sözen Telefondaki dilber! Başkan gibi oğlunun da nezarete a- lındığını oOöğrendiği zaman hayreti görülecek şeydi. smer, uzun boylu, ünü yurd dışına ıkmış, Türkiyenin sayılı güzel- lerinden biri olan genç kadın "hususi telefonunun çaldığını duyunca, yü- reği ağzına geliverdi, yerinde sıçra- dı. Bu telefon 26 Mayısdan beri ilk defa çalıyordu. Biraz korku daha çok heyecanla telefona yaklaştı, elini u- zatıp uzatmamak arasında kısa bir tereddüd geçirdi. Sonra ahizeyi ku- lağına götürdü. Karşı taraftan erkek bir ses ve güzeldi. Genç kadın yeniden titre- di. Heyecanla "Alo! Ben Suzan.." dedi. Genç kadın Belveder Apartmanı- nın her zaman serin olan katlarından birinde oturuyordu. Bu sebeble dışa- rıdaki kavurucu sıcağı pek hissetmi- yordu. o Telefondaki sesin sahibi "Adnancığı" olamıyacağına göre kimdi acaba? Telefondaki erkek sesi "Yanlış ol- muş, ben bakkal dükkanım arıyor- dum" diyor ve özür diliyordu, Mah- zun bakışlı güzel kadın boşuna telâş- lanmış, heyecanlanmıştı. Genç kadın, 487915 numaralı te- lefonu çevirenin bakkal dükkânı arı- yan herhangi bir vatandaş olmadığı- nı, sabık bir Bakanın yakışıklı oğlu olduğunu, telefonu bilerek, isteyerek açtığını ve sonra da: "Yüzünü göre- medim ama bari sesini duydum" de- diğini, böylece biraz rahatladığını nereden bilecekti, 33

Bu sayıdan diğer sayfalar: