dirdiğine göre Dışişleri Bakanlığında Yüksek Müşavir olmuştu! Küçük Va- linin cakalı yeni sıfatını üstadın gene dört ayaküstü düştüğü nü sandılar. Demek ki Dışişleri Ba- kanlığında o akıl verecek, (onunla istişare olunacaktı. Halbuki aslında Yüksek Müşavirlik sâdece bir isim- den ibaretti ve gözden düşen Büyük Elçiler o sıfatla merkeze alınıyordu. Bakanlıkta bir çok "Yüksek Müşa- vir" vardı. Olmayan, bunların odası, masası, hattâ iskemlesiydi. (o Bun- lar koridorlarda dolaşıyor, bir arka- daşlarının odasında (o pinekliyorlardı. İhtimal ki Dışişleri (o Bakanlığından çıkarken Gökayın suratının asıklığı bunu öğrenmiş olması neticesiydi. Nitekim F. K. G. in Ankaradaki ikameti uzun sürmedi. Haftanın so- nundaki Cumartesi akşamı T.H.Y. nın Esenboğa hava alanından yarım saat rötarla kalkan SES uçağı Küçük Valiyi İstanbula uçuruyordu. Gökay hostesin ikram ettiği tavuk, salata ve armuttan müteşekkil hafif yeme- ğini aynı asık suratla yedi ve İstan- bula kadar düşündü durdu. Ya 6/7 Eylül akşamını düşünüyordu, ya "Al- tın kalpli, şövalye ruhlu Başbakanı- nı". Yeşilköyde kendisini hemen hiç kimse karşılamadı. İstanbul, her ka- lıbı süratle alan becerikli küçük ada- mı unutmuştu. Politikacılar Bir seyahatin hikâyesi Trabzon limanına kıçtan kara et- miş 19 parrçadan mürekkep filo- da karavana borusu çalarken vakit akşamdı. Bu sırada beyazlar giymiş yüksek rütbeli deniz subayları Trab- zon Vali konağının makam odasın- da babacan tavırlı bir (o Orgenerali dikkatle dinliyorlardı. General yave- rinin uzattığı Samsun sigarasından derin bir nefes çekti. Üzeri Türk mo- tifleriyle işli son derece zarif bir fin- canla getirilen sade kahvesinden bir yudum aldı. Mesut görünüyordu. Her zamanki gibi dinçti. Deniz su- baylar — Bi tarafta, yapılan Milli İn- kılâp hareketini baltalamağa çalışan sayısı az da olsa bir zümre mevcut. Bunlar işi ucuza kapatmak istiyor- lar. Diğer tarafta, iktidara gelmek için bekliyenler var. İktidara elbet- şimdi teslim edersek, olmaz. İki par- ti arasındaki husumet malümumuz dur Türk Silâhlı Kuvvetleri vazifesini bitirdikten sonra işinin başına dö necektir. Ordunun politika dalgala- AKİS, 27 TEMMUZ 1960 F. Kerim Gökay Tu kaka n arasına girmesi işini aksatır. Ken- dine has temizliğini bozar. Ben bunu istiyor, hattâ emrediyorum" dedi. Deniz kuvvetlerinin yağız subay- ları başlarını tasvip manâsına salla- dılar ve babacan tavırlı oGenerali dinlemeğe devam ettiler. Hâdise, ge- cen haftanın ortasında bir gün Ka- radenizde cereyan ediyordu. Devlet ve Hükümet Başkanı Or- general Cemal Gürsel Doğu seyaha- tinin ikinci merhalesi olan Trabzon- da yalnız Trabzonlular (o tarafından değil Karadenizde o tatbikatta bulu- nan Donanma tarafından da karşı- lanmıştı. Gürsel bu tesadüfe pek çok sevindiğini söylemiş ve (o Trabzonlu- lara hitabından sonra Donanmanın yüksek rütbeli (o subaylarıyla sohbet etmeği istemişti. Bunun için de Trabzon Vilâyet konağının omakam odası seçilmişti. (Valinin dikdörtgen şeklindeki odanın ucuna yerleştiril- miş masasına Gürsel oturmuştu. Sağ tarafında Trabzon Valisi, onun he- men yanında Başbakanlık Müsteşarı Albay Türkeş, oYarbay Akkoyunlu, Albay Mucip Ataklı oturuyordu. So- lunda Gürselin yaveri genç deniz üs- teğmeni ve onu takiben deniz subay- ları yer almışlardı. Gürsel denizcile- re Donanmanın neşeli olup olmadığı- nı sordu. Bu, doğrusu istenirse dilin ucuna gelip söylenilmiş bir cümley- di. Zira yağız denizcilerin her hâ- linden pek neşeli oldukları (o açıkça belli oluyordu. General Gürsel odada YURTTA OLUP BİTENLER bulunanlara Erzincan o ziyaretinden edindiği intibaları nakletti. 3. Ordu İnkılâp hareketinde vazifesini bihak- kın yapmıştı. Hâlâ da yapmakta de- vam ediyordu. Ordu, hayatından memnundu. Üstelik eskisi gibi iğne üzerinde oturmaktaktaydı. General Erzincanda omerasimsiz karşılanmıştı. Hava alanında vazife- lilerden başka hemen hiç kimse yok- tu. Burada kısa bir müddet kalmış ve son derece iyi intibalarla ayrılmış- tı. Gürsel deniz subaylarından, biraz evvel söylediklerini bütün Donanma- ya iletmelerini rica etti. Ondan son- ra Türk Deniz kuvvetleri subayları- na ihtilâl öncesine ait hatıralar an- lattı. Sakıtların tertiplerine hani nere- sine gösterildiğinde aklı duracak gi- bi olmuştu. Hele DP. nin Orduya husumeti inanılır gibi değildi. Zama- nının Başbakanı subaylar için (o öyle sözler söylemiş, öyle tehdidler (o sa- vunmuştu ki, ln bunları tekrar etmeğe utanıyo Bir toplantıda Harp Okulu talebelerinin yaptığı nü- kravatlarını pantalonlarının arkası- yama ğin ağzı köpüre- tek söylem Gürsel “e naklettikten sonra İçişleri Bakanı Kızıloğluna dönerek: — Söyle arkadaşlara, halkta bu- lunan silâhları! Bunu açıkladığımız zaman şaşıracaksınız. o Sivil halkta, inanınız, Ordudakinden fazla silâh bulundu. Bunlar ne gaflet (o içindey- misler, ne yapmak isterlermiş bilin- mez. Öyle değil mi Paşa?" dedi Kızıloğlu başını önüne eğerek gü- lümsedi ve ele geçen silâhların mik- tarım sayım bitince (o açıklıyacağını söyledi. Gürsel, kahvesinin son yudu- munu da içtikten sonra denizcilere gülerek : "— Hâsılı, badireyi atlattık ço- cuklar. Yoksa halimiz dumandı. Ne- dir o Dilâver denilen Ankara Valisi Dilâver Argun- adamın Orduyu da- gıtma projesi?. Nedir o Harbiyeyi imha düşünceleri?. Yani bunlar memleketi bir yığın silâhlı eşkiya ile idareye mi kalkışacaklardı?”' dedi. Daha sonra solundaki genç deniz üsteğmenine dönerek: "Bir sigara daha hakettim galiba" diyerek ogü- lümsedi. Üsteğmenin verdiği (oSam- sun sigarasını zevkle tüttürdü. oDe- niz subayları Generali merak ve dik- katle dinlemişlerdi. - Gerçi Gürselin söyledikleri duyulmamış şeyler (o de- gildi. İhtilâlin başından beri dillerde dolaşan hakikatlerdi. Ama bunu bir Hükümet Başkanının ağzından dinle- 13 ©