IKTİSADİ VE MALİ SAHADA çok hâkim olabilecekti. İsçi sendika- ları yeter derecede gelişince, geçici kanunun ortaya koyduğu bu prensi- bin faydaları büsbütün meydana çı- kacaktır. kanunda çok yerinde bir prensip daha mevcuttu. C.H.P. Ana- yasa Komisyonunun anketine verdi- ği cevaplarda, iktisadi devlet teşek- küllerinin oOmurakabesini osağlamak için Devlet bütçesi yerine "milli bütçe" mefhumunun kabul edilmesi- ni istemiş ve Başbakanlığa bağlı o- lan Umumi Murakabe Heyetinin de Sayıştay gibi oObağımsız bir hüviyet içinde teşrii organa bağlanmasını tavsiye etmişti. İşte, şimdi Milli Bir- lik Komitesi de aynı esası kabul edi- yor ve Başbakanlık Umumi Muraka- be Heyetini bu makamdan ayırıp doğruca teşrii organa -tıpkı Sayış- tay gibi- bağlıyordu. Umumi Mura- kabe Heyeti üyeliklerine Milli Birlik Komitesince dikkatle yapılacak yeni tâyinlerden sonra, bu heyetin üyele- rinin teşrii organ yerine, kısmen ken- di üyeleri tarafından, kısmen Üniver- siteler tarafından ve kısmen Mühen- dis ve Mimar Odaları Birliği ve ben- zeri teşekküller tarafından seçilmesi asası da kabul edilirse, kamu sektö- rünün teknik ve iktisadi murakabesi bakımından yüksek kalitede bağım- sız bir kurul meydana getirilmiş ola- caktı., Eğer yeni kanunda, iktisadi dev- let teşekküllerinin idare meclisleri üçer kişiye (indirildikten sonra, bu meclislerin üyeliklerine ihtisas erba- bı arasından ve İktisadi Devlet Te- şekkülleri Umumi Murakabe Heyeti tarafından tâyin yapılması da kabul edilmiş olsaydı, hem Müdürler Ku- rulu gibi gereken murakabeyi yap- maktan âciz kalacak heyetlerin ku- rulması önlenmiş olur, hem idare meclisleri (oüyeliklerine bağımsız bir merkezi ihtisas organı tarafından tâyin yapılması sağlanır ve bu mec- lisler birer partizan yemliği olmak-, tan kurtarılmış olurdu. İktisat Şürası Bu da mı demokrasi? Tstanbul Üniversitesi (oRektörlüğün- de toplanan ilim üstadlarının ço- gunluğu, meslek teşekküllerinin tem- silcilerinden kurulacak olan ve faşist rejimlerdeki örneklerine hayli benze- yen korporatif mahiyetteki bir ikinci meclisi, kimseye doğru dürüst sorup danışmadan, memleketin iktisadi ve sosyal kalkınmasının başına belâ et- meği Oo kararlaştırıyordu. Hâlbuki, memleketin en büyük partisi olan C.H.P. ankete verdiği cevapta, böy- le bir ikinci meclisin şiddetle aleyhin- de bulunmuştu. C.H.P. nin görüşü 28 hangi demokratik zihniyetle bağdaş- tırılabileceği asla (o anlaşılamıyan ve Rabelais'nin tasvir ettiği Ortaçağın Skolâstik Sorbonne doktorlarının doğ matik edayla ve bazı ilim üstadların- ca bir kenara atılıvermişti. İşte bu sı- rada Rektörlük binasından birkaç a- dım ötede başka bir ilim müessese- sinde de başka bir ucubenin Anayasa müessesesi olarak yaratılmasını tav- siye eden bir rapor imzalanıyordu. Bu müessese İstanbul İktisat Fakül- tesiydi ve yaratılan ucube de bir A- nayasa kurulu olarak kurulması is- tenen bir İktisat Şürasıydı. Gerçi, üstadların m göre, bu İktisat Şürası, C.H.P. nin -çok haklı olarak- reddettiği amd kor- poratif bir şüra olmayacaktı. İstan- bul İktisat Fakültesi, bu Şüra üyele- rinin çoğunluğunun Üniversite öğre- tim üyelerinden olmasını teklif edi- yordu. Fakat, seçimle gelmeyen bir İktisat Şürası niçin bir Anayasa mü- essesesi olacaktı? İşte bunu anlamak asla mümkün değildi. Hükümetin bir Plânlama Dairesi olacaktı. Bunun için, mükemmel değilse bile, şimdiki durumda yeterli bir kanun tasarısı Hükümet tarafından hazırlanıyordu. Bu tasarıya göre, Plân Dairesi belli bir danışma kuruluyla birlikte çalı- şacaktı. Bu danışma kuruluna üstad- lardan da adam alınacağı muhakkak- tı. Ama, Anayasayı yapmak vazifesi kendilerine verileliberi, Devleti, siya- sete atılmak zahmetine katlanmak- sızın idare sevdasına kapılan üstad- lar için bu elbette kâfi gelemezdi. Teklife bakılırsa, iktisadi plânlar da bu Şüra tarafından hazırlanacaktı. Böyle olunca Hükümetlerin ne işe yarayacağı belli değildi. İş bununla da bitmiyordu. Şüra, iktisadi devlet teşekküllerini de murakabe edecekti. Bu durumda, üstadların kürsülerinde ders vermek için yeter vakit bulup bulamayacakları düşünülmeğe değer- di. Üstelik, kamu sektörünün mura- kabesi sırf nazari bazı bilgilerle de kaabil olamazdı İşin içinde bilfiil ça- lışıp geniş tecrübe sahibi olmağa da lüzum vardı. Fakat, üstadların tekli- finde yer alan diğer bir husus, siyasi partisiz ve "siyasi"siz demokrasiden sonra, seçimsiz bir demokrasi yolun- da da hayli ileri fikirleri olduğunu gösteriyordu. o Gerçekten, üstadlar sırf tâyin olundukları mevkiler saye- sinde, halkın karşısına çıkmağa lü- zum olmadan bir Anayasa kurulun- da yer alacaklar ve üstelik bu sıfatla tıpkı bir milletvekili gibi, tıpkı Hü- kümet gibi, teşrii mahiyette teklif- lerde bulunabileceklerdi! İyi ki, Hü- kümetin, oORektörün başkanlığında Dekanlar o tarafından kurulmasını teklif etmemişlerdi! Hakikatte, raporu imzalayan üs- tadların İktisat Şüralarının tarihçe- sinden bile habersiz oldukları mu- hakkaktı. İktisat Şüraları hiçbir yer- de ciddi bir başarı gösterememiş ve her yerde sönük kalmıştı. İktisat Şü- raları, meslek o teşekküllerinin tem- silcilerinden kurulduğu hallerde ise, tasarrufu baltalayan ve o enflâsyonu körükleyen bir kolay iktisat politika- sının teşvikçisi (oOoolmuştu. Kuvvetini halk çoğunluğunun oyundan almayan teşrii meclislerin, nüfuzlarını kısa za- manda kaybedecekleri Oo kaidesi ise, üstadların öğrenmeleri gereken belli başlı siyaset ilmi kaidesiydi. AKİS, 27 TEMMUZ 1960