metinin eline geçmişti. rar kurma zaman isteyen bir işti. Keza üçbuçuk yıllık mahsulü planlar da, Irak bedilmişti. Bağdatsız Bağdat Paktı- nı yeni bir isim altında diriltmek i- çin kolları sıvayıp — yeni baştan işe başlamak lâzımdı. Toplantının baş yıldızı, Konferansında olduğu gibi, les idi. Londraya iki satla gelmişti: — Herşeyden Rusların giriştikleri amansız Konferansı taarruzu dolayısıyla Şebekeyı tek- Ankara Mr. Dul- du. Güvenlik Konseyi çerçevesinde- ki Zirve Konuşmalarının fikir baba- sı olan MacMillan, iç siyaset mülâ- hazalarile, zirveye doğru çok hızla tırmanmaya başlamıştı. Yüksekler- de dolaşmayı sevmiyen Mr. Dulles, MacMillan'ı eteğinden tutup geri çekmeğe çalışacaktı. Daha mühimi, Arap Dünyasına ve Nasıra karşı ye- ni bir siyasetin acele tesbiti lâzım- dı. Dulles'in ikinci vazifesi, Iraktaki darbeden sonra Lübnana asker çıkar- tılmasıyla sevinen, merika- nın daha Ötelere gitmemek hususun- daki inadı yüzünden tekrar ümitsiz- liğe kapılan Bağdat Paktının müte- baki müslüman üyelerinin manevıya— tını takviye etmekti. ir sa- vunma meselesi olmaktan çok, bir iç siyaset mevzuu haline getirenle- rin, Bağdat Paktının her zamankin- den kuvvetli olduğunu — söyliyebil- mek için yeni bazı jestlere ihtiyacı vardı. Meselâ Amerikanın — Bağdat Paktına katılması bunu temin ede- bilirdi. Gelgelelim müslüman üyeler, bir defa daha, Amerikayı Pakta ka- tılmağa razı edemediler. Dulles, sı- kıştığı zaman başvurdugu kalkanın gerisine sığınarak, bu iş için Kon- grenin müsaadesinin gerektiğini an- lattı. Sadece bölgenin savunma ve güvenliği yolunda işbirliği yapabil- mek için anlaşmalar — imzalamağa hazır oldugunu bildirmekle yetindi. kşam Üüzeri saat beşte yayınlanan beş imzalı -Dulles dahil, bir dekla- rasyon bu taahhüdü perçinledi. Da- ha fazlasını elde edemiyen — müslü- man üÜyeler, şimdilik fiili durumu değiştirmesi çok şüpheli bulunan bu işbirliği taahhüdünü —öne — sürerek Paktın hayatiyeti ve tan kuvveti hakkında nutuklar vereceklerdi. A- ma Dulles Washington'a varır var- maz, aldığı taahhüdün —sadece bu memleketlere yapılan askeri malze- me yardımım arttıracağını, Ameri- kanın başka yeni taahhüt almadığı- nı açıklayıverdi. Bu sözler ise Ame- rikanın Pakta karşı pek de iltifat- kâr davranmadığının en bariz delili idi. Zira Amerika, zaten eskiden de müttefiklerine istenildiği kadar as- keri yardım yapıyordu. Bilvasıta tecâvüz! D AKİS, 2 AĞUSTOS 1958 ulles, iki gün zarfında — müslü- man üyelerin maneviyatını yük- Nehru — İstenmeyen adam seltmek için elinden gelen gayreti gösterdi. Amerikanın Rusyadan korkmadığını, dostlarını asla terket- miyeceğini bildirdi. Irakın akıbetin- den sonra Musaddık devrim unutma- yan İranın ve için için kaynıyan ve hâlâ ilk seçimlerini yapamıyan Pa- kistanın böyle güzel sözlere ihtiya- cı vardı. Ne var ki asıl büyük teh- like dışardan değil içerden ge- liyordu. Nuri Saidi ne Ruslar, ne de Nasır devirmişti. Bu iş halkın — desteği —ile, — İngiliz — si- tarafın- Dulles hükümetlere, halka karşı da garanti verebilecek miydi" Deklarasyonda düpedüz te- cavüzün yanında mevcut, son Za- manlarda moda olan ve — tarifinde hukukçu Dulles'ın bile guçluk çeke- ceği "bilvasıta tecavüz" tabiri böy- le bir ihtimalin de unutulmadıgını gosterıyordu Ertesi gün yayınlanan tebliğde "bilvasıta — tecavüz hak- kında biraz daha geniş izahat vardı. Bağdat Paktının ve Eisenhower Doktrininin derpiş etmediği bu yeni cins tecavüzün uzun uzun üzerinde durulması. Ortaçağ düzeninden he- nüz sıyrılamıyan Pakistan ve idarelerinin bu zuda ne kadar hassas olduklarını göstermekteydi. lâhları ile mücehhez ordu dan yapılmıştı. Tebliğe göre bılvasıta tecavüz, "müstakil devletlerin bagımsızlıkla- rı ve tamamı yetı mülkiyeleri için tehlikeli ve yayılan bir tehdidi ifa- de etmektedir ki, Birleşmiş Millet- ler Kurulunun harekete geçmesi de dahil olmak üzere, bununla kabil o- lan bütün meşru vasıtalarla müca- dele edilmelidir". Kurulun “"Birleş- miş Milletlerin harekete — geçmesi" YURTTA OLUP BİTENLER nden kastı halen Amerikada rağbet: te olan daima bir Birleşmiş Milletler Polis Kuvveti, teşkili fikri ile alâka- lı olsa gerektir. Diğer "meşru vası- ta" lardan murad edilen, Lübnan ve Ürdünde — olduğu gibi iş başındaki hükümetin dostlarından yardım i s - temesidir. Bu sayede Bağdat Paktı Cumhuriyet hareketine karşı krallık- ları korumak için kurulan Meternich sistemini ihyaya çalışmaktadır. 1815 yılları Avrupasında yürümiyen — bu sistemin, 1958'de Orta Doğuda yü- rümesi hayaldir. Ne Amerikan bah- riye silâhendazları, ne İngiliz para- şütçüleri, ne de Bozguncu Faaliyet- lerle Mücadele Komiteleri bu sözde tecavüzleri önliyemiyecektir. Bun- dan kurtulmanın bir tek yolu var- dır: Halka dayanan, halkın sevdiği hükümetlerin tesisi.. islüman uyelerırı diğer bir en- yaklaşan Zirve onuşmala- rında Amerikanın Ruslarla başbaşa verip bölge hakkında onlara danış- madan kararlar alması ve Nasırla anlaşma yoluna gitmesiydi. Bilhas- sa kendıleri çagrılmadıgı halde Na- sır Nehrunun konferans masa- sında yer alması ıhtımalını hiç hoş karşılamıyorlardı. Pakist ve Tür kiye Nehrulu ve Nasırlı bır masaya kendilerinin de oturması lâzım gele- ceğini ısrarla söylediler. dişesı Bundan başka Arap milliyetçili- ği ile iyi geçinen Amerikanın Na- sıra karşı tutumu ne olacaktı? Dul- les bu hususta da Paktın müslüman üyelerine yatıştırıcı sözler söylemek- ten çekinmedi. Amerikan Dışişleri Bakanına göre Nasır, "hakiki Arap milliyetçiliğini temsil etmiyordu". Arap — milliyetçiliğini kim temsil ediyordu? Merhum Nuri Sa- id mi, Kral Hüseyin mi, yoksa Cha- moun mu? Dulles daha fazlasını söylemedi. Londrada iki gün boyun- ca diğer hükümet başkanlarıyla ve Menderesle başbaşa yaptığı — hususi konuşmaları da tamamladıktan son- ra uçağına bindi, "Washington yolu- nu tuttu. Salı sabahı Washington'a varan Dulles misyonunun hakiki mahiyetini gazetecilerden saklama- dı. Onlara Amerika Birleşik Devlet- lerinin Türkiye, İran ve Pakistan- la münasebetlerini takviye etmek hususunda . almış olduğu kararın emniyet — yara agını ve "manevi- yatı yükseltecegını söyledi. Bağdat Paktının istikbali ulles'sız kalan Paktın dört üye- si, ertesi gün de müzakerelere devam ettiler. Dulles gittikten son- ra pek fazla konuşulacak bir — şey kalmamıştı?. Bu —sebeple, toplantı salı günü öğleden sonra sona erdi. Londra Konferansının arifesinde Bağdatsız kalan üyeler iki — şıkla karşı karşıya idiler: Paktın devam ettirilmesi veya feshedilerek NATO ve S içinde eritilmesi İkinci şık, Paktın fıyasko ile bittiğinin açıkça ilân edilmesi mana- sına geliyordu. Böyle bir şeyi zeva- 13