YURTTA OLUP BİTENLER apışıp kaldılar. Derken aralarından bir tanesi toplanarak -Gene Hava- disten Argun Berker. "Biz muhabir- leriz efendim, bize — emirleriniz var ? diye sorunca Menderes te şaşır- dı Zira o, sadece fotografçıların gele- ceğini sanıyordu Fenmen, "gazeteci- ler" diye umumi bir tabir kullanınca o sadece foto muhabırlerının kaste— dildiğini zannetmişti. O zamana ka- T “Ah şu Menderesi yakalasam sora cak ne suallerim var" diye böbürle- nen; muhabirler -hepsi de genç, yeni nesilden çocuklardı. Başbakanın kar. sızında dut yutmuş bülbüllere dön- düler. Bunun üzerine Menderes, "Ko- nuşmalarımızı tamamlıyalım, ondan sonra Fazıl ve Fatin Bey konuşma- lar hakkında sizlere beyanat verir" diyerek muhabirleri savdı. Tehditler ve endişeler eslekten diplomat Zorlunun, Baş- M bakan adına yaptıgı'beyanda, malüm laflar arasına ufacık birdim, le sıkıştırılmıştı: "Bunu düşünmeden kararlara gitmek isteyenler, herhal- de sulh cephesinin tesanüdü ve sulh ve emniyetiçin çalışanlar olamaz"dı. Bu kararlara gitmek isteyenler İngi- lizleri , - Sökmekte bir hayli güçlük çekti- i okurken Fa- Bağdat Paktı dostumuz İngiltere için Dışişleri Ba- kanından daha az diplomatça ve da- ha tehditkâr davranıyordu: Adada- ki terörizmin sebebi ingiliz idaresi- nin "meseleyi bir türlü, layıkı Veçhıle ve ciddiyetle ele alm olmas ydı. Terörizm halen Yunanlıların im- tiyazıydı. Bu iş böyle giderse Ada Türkleri de harekete geçeceklerdi. Saat 16.30 da Vilâyetten çıkar çıkmaz açlıktan bayılan — yüreğini bastırmak için'bir lokanta araştıran Fazıl Küçük, durumun nezaketine rağmen gordugu alâkadan m do. Aynı gün Makarıosun serbest bı- rakılmasını protesto maksadıyla Ma— jestelerinin hükümetini — terke Lord Salisbury hiç de neşeli degıldı Times gazetesine gönderdiği bir mek- tupta, Türkiyeyi gücendirmenin ne- lere mal olacağım haklı olarak anla- tıyordu. "Görülmemiş Zafer"lerin rnu cidi Zafer de, İngiltere yi "Gizli münistlere yakışır" bir şiddetle ten- kit ediyordu. MacMillan'ın "Kıbrısa mütedair olarak bazı yeni ve entere- san buluşları varsa, bunun "fatura- sını" bizlere odetem Türk tezinin mudafaasını kabul- lenmek için memleketimize gelen 'bir milletvekili bile — satırdan urtu- lamamıştı. Dost milletvekili' "Sizin propagandanız zayıftır, sizin tezini- zin ne olduğunu şimdiye kadar bilmi. yordum" demek günahını işlemişti. Bakınız Zafer ne cevap veriyordu: "Bir kere propaganda ne demek? Devletler arasındaki hukukı ve fiili anlaşmalara varma ere ve temas ile hâlledilir.. Hak oylesıne kutsiyet taşıyan bir' hayat kazıyesıdır 10 ki, bunun satılık mal gibi reklâm ve- propagandasını yapmaya lüzum bile yoktur.” Birleşmiş — Milletlerin yarı fiyaskosu bundan daha iyi izah edile mezdi. Sanki demokrasilerde halk ef kârı denen şey mevcut değildi ve diplomasinin — tâyininde hiç bir rol oynaşmıyordu. Bir gün çok haklı ol- duğumuz bir dâvada başkasının "fa- turasını" ödemeye mecbur kalırsak başlıca mesul bu zihniyet olacaktı." Zira İngiltere şu anda Adaya bir ne- vi muhtariyet vermek ve bunun mü- zakeresini Adalılarla yapmak niyetin. de görünüyordu. "Geri donulmez ka- rarlar"ın alınmasını Önlemi için başka bir zihniyete ihtiyaç vardı. Yeni yılın başında Kıbrıs işi ümit. i. "Siyaset se- lerle yürümüyordu. Gerçi doğum tarihi belli olduğu halde İktidar organları ihtilâf halındeydı— ler. Çocuk için kimi 12, , ki- mi de 14 yaşında dıyordu Fakat 'mü- him dert o değildi. Kuruluş yıldonu— mü münasebetiyle ne yazacaklardı ? Partiyi kimin kurduğunu bildirecek- lerdi? "Üç kişidir bu partiyi kuran Bayar, Menderes, bir de Koralta diyebilirlerdi. Ancak bu dorduncunun hayali okuyucunun gözleri önünde behrmıyecek mıydı" Parti, örtlü takrir" den sonra kurulmuş- tu. Üstelik, o takriri adı anılmayan dördüncünün kaleme almış olduğu da biliniyordu. Bundan başka sene- ler senesi bir "©ört Kurucu" edebi- yat organlarını — süslememiş mıydı'? Şimdi ne diyeceklerdi? Köprülü, ah Köprülü!. İstifa etme- nin âlemi mi vardı? D..P. organları- nı böyle mahzun etmek niçindi? D. P. kuruluş yıldönümünü kutluyor Hani benim köse sakalım ? D.P, 4—1-3 hafta içinde, uzun senelerden beri ilk defa olarak D.P. organ- ları başlarını dertte hissettiler. Doğ- rusu istenilirse, rahata alışmışlardı. Ekmek elden, su göldendi. Kâğıt sı- kıntısı, murekkep derdi, ilân yoksul- lugu oktu. Hepsinden mühimi, a- ğız dolusu küfür de etseler, kimse donup te "gözünün üstünde kaşın var" demiyordu. Nitekim, bol bol kü- für de ediyorlardı. Ama bu hafta? Ah, işte bu hafta, baslarım öne eğ- diler ve derın derın düşündüler. 7 Oca P. kuruluş do- numuydu Partı 1946 da kurulmuştu Her gazete her D. P. gazetesi- kendi başının çaresine baktı. Ağa- bey organlar, Zafer, ve Havadis ku- rucuların isimlerini yazmadılar. timal ki "Dört Kurucu" yu " cu" yapmayı bilinen ciddiyetleriy- le kabili telif bulmamışlardı r ise, fütursuzca "Bu partiyi ku- ran Bayar, Koraltan ve Menderes.." deyip geçtiler ve iltifatlarım onlara hasrettiler aten dogrusu istenilirse, kuru- luş yıldönümünün de kimse farkına dahi varmadı. Ne liderler bir demeç verdiler, ne büyük bir toplantı yapıl- dı. Hattâ teşkilat bile seçimlerden beri daldığı uykudan uyanmamayı tercih etti 1946 da kurulan D. P. den 1958'e ne kalmıştı ki?. AKİS, 11 Ocak 1958